can alıcı şiirler

entry227 galeri0 video1
    176.
  1. seni severim seni sevenide severim seni benden cok sevenide anasini bellerim.
    0 ...
  2. 175.
  3. seni yaşamadan ölmeyeceğim
    aşka özgü zakkum bahçelerinde
    gene acılara kalıyorum ben
    deniz ölesiye yakın ayaklarıma
    ey ülkemin pusatsız kahramanları
    erzurum garında, banklar üstünde
    sükut-u hayale uğrayan kalbim
    geceyi kavrayan parmaklarımla
    bu hasret, bu hicran zelzelesinde
    beni kurtarmaya gücünüz yetmez
    çünkü mutsuzluğun mekteplerinden
    ıstırap dersleri alıyorum ben
    gittikçe yaklaşan bir afet gibi
    intihar yanılgısıyla
    yolar beni esarete çekiyor
    şehrayin şarkıları söylüyorum içimden
    şarkılar ki, hep aynı nakaratla bitiyor
    sen bir garip delisin
    gözleri perdelisin

    erzurum garında, banklar üstünde
    susuzluktan ağlayan bir güvercin
    içime vuruyor kanatlarını
    nağmelerin ateşinde parlayan
    kuşlar bölük bölük hayatıma giriyor
    bütün çığlıkları kuşanmış ölüm
    dudaklarında siyanür
    oysa bilmiyor ki, bu yolculuktan
    yollar tükense de, dönmeyeceğim
    seni yaşamadan ölmeyeceğim
    o çin harikası bakışlarını
    o pekin gözlerini
    gözlerin ki, gece donanmasıdır
    yoksul ve yabancı mısralarımın
    bedenimde çıban çıban ağrılar
    ben bu ağrılardan zevk alıyorum
    ejder tepesinde bunalıyorum
    bir yanda kum frıtınası
    diğer yanda esrarengiz
    karakalem çalışması bir deniz
    rüzgarla, yağmurla ve yıldızlarla
    başlamak üzere son ayinimiz

    erzurum garında gece yarısı
    bankların üstünde şimşekler konar
    bazen bir yıldırım gezinir saçlarımda
    bazen bir melek saatler boyu
    yakama ölümsüz çiçekler takar
    erzurum garında gece yarısı
    hıçkırıklar boğazıma tıkanır
    nemrut ateşiyle sabaha kadar
    içimde binlerce ibrahim yanar

    koltuğumda efsaneler kitabı
    kafdağından nergis devşiriyorum
    başını dayamış omuzlarıma
    o eski, o yaşlı zümrüdüanka
    ben bir çin şarhoşu samanyolunda
    denizi tartışan bakışlarını
    geçmişime asla gömmeyeceğim
    seni yaşamadan ölmeyeceğim

    perdeler kalkıp da sabah olunca
    aldırma aras’ın öyle bulanık
    öyle mahsun aktığına
    palandöken yine sisli, aldırma
    ben hem sise, hem çamura alıştım
    senelerdir bu acıyla buluştum
    mutluluk ne zaman çıksa karşıma
    yalnızlık bir zindan, çöker başıma.

    nurullah genç
    0 ...
  4. 174.
  5. gidiyorum...

    saramadım sessiz gidişinin ağır yaralarını
    varamadım aşkından öteye tükettim tüm yolları
    anlamadın ki sevdamı harcadım da onca yılları
    kaybettim ruhumu istemiyorum sana uyanan uykuları...

    acın büyüdü içimde günbegün ve büyüdüm acınla dönmediğin hergün
    kalbe zulüm bu sen değil hayalin gördüğüm...

    vazgeçmedim seni sevmekten
    ama vazgeçtim bu şehirden
    ve vazgeçtim sana dair tüm düşlerimden
    unutmanın imkansızlığına yanarak,
    i̇çim kan ağlayarak gidiyorum...

    i̇stanbul en güzeli değil artık şehirlerin
    sensiz bu şehri,sensiz bu dünyayı sevmiyorum
    yalnız yürüyorum seninle geçtiğim sokakları kalbimde bir kor
    oysa bu hayat yolunu seninle bitirmekti tek dileğim
    bilemezsin can bildiğim kabullenmek ne zor

    alabildiğince uzaklara gitmek istiyorum
    gidebildiğim en uzak yere
    seninle geçtiğim sokakların olmadığı
    sana benzeyen yüzlerin olamdığı bir yere

    sığmıyorum dört duvar aralarına,sığmıyorum sokalara
    şimdilerde beni boğar oldu bu şehir
    sanki enkaz heryeri
    senden kalan yıkıntılarımla gidiyorum...

    sen bana uzak,vuslat sevdama uzak,yolların bana tuzak
    sevdasını yüreğime sığdıramadığım yar söyle,
    şimdi kime dokunur ellerin,kimi yakar akla zarar gözlerin
    ve ben nasıl dindiririm tarifsiz acımı?

    hala kulağımda sesin,aynalarda yüzün,
    i̇çimde bitmeyen bir hüzün var
    açlığım,susayışım sanadır yar
    yokmu seni unutturacak bir diyar?

    sen gibi değil kimse ve ben sevmedim kimseyi sen gibi
    sevdasına ömrümü adadığım yar söyle
    niye yüz çevirdin el gibi

    gözyaşım karışıyor yağmura,yüreğim sırılsıklam
    yinede sönmüyor yangınım
    i̇çimde tarifsiz duyguların yaşanmışlığı
    ve sevdamın harcanmışlığı,gidiyorum...

    aşkının hükmü ömrün sonuna kadar
    seni sensiz yaşadım ama buraya kadar
    gelmeyecekse vuslat nedendir bu vazgeçilmezlğin?
    beni sana mecbur kılan nedir,
    nedendir bu eşssizliğin?

    dinmeyecekse hoyrat hasret rüzgarı
    savrulurum ömrün sonbaharına
    bitmeyecek bir acıya bedelse sevdam
    söküp atmam,çekerim usulca
    silinmeyen izlerinle,takatsiz dizlerimle, gidiyorum....
    0 ...
  6. 173.
  7. hiç bir slogan uçurtma bayramlarına destek vermiyorsa,
    çocuk olmak da yok artık" dedi adam.

    yaşı yalanlarını bağışlatacak kadar genç,
    oturduğu yerden güç bela kalkacak kadar ihtiyardı.
    bilmiyordu hangi şark daha yalnız,
    bilmiyordu hangi hicret daha sakıncasız.
    mevsim gitmeyi öneriyordu.
    baktığı her ufkun öte yanına hasret bir ömür vardı elinde ve çaldığı her kapıyı bir el açardı.
    senatoryumlara kapanası bir kalıştı bu sanki.
    hayatta kalmak için değerli bir organını bağışlamak zorunda olan zedenin kulağına çarpan 11 pontluk topuk sesi aslında doktorunun değil de duvarda asılı olan zaman makinesine aitti.
    neşter, tene tavsiyelerde bulunacaktı; kalemini kırmadan önce - " bu son olsun ..."
    doktor tavsiyede bulunacaktı- " günde 24 öğün, aç kalple, sanal yoldan alacaksın bu uyarıcıyı."
    kesilen organ küçük bir tavsiye mektubu yazacaktı;

    - sevgili bedenim; sen bu satırları okurken ben çoktan eksik yanlarından biri olmuş olacağım. birde iyi tarafından bakmalısın bu gerçeğe zira elinde olanların sen fark etmesen de ne kadar değerli olduğunu öğrendin bu gün. umarım sinirlerini bozmuyordur polyanna...

    elveda.

    gölgeler uzadığında anlardı vaktin telafi etmek için çok geç, uyumak içinse erken olduğunu.
    i̇kindiyi nerde görse tanırdı.
    işık mutlaka bu vakitlerde kırılırdı kalbinde.
    i̇çindeki bütün flu’lar bir adım öne çıkar, yazık olurdu tüm pastellere. belki de bu yüzden hiç renk vermezdi, ölümü merakları yüzünden tadacak olanlara.
    gölgeler hareketsiz kaldığında anlardı
    kendisinden başka kimsenin tek bir adım bile atmadığını.
    kıpırtıyı nerde görse tanırdı.
    rüzgar muhakkak bu vakitlerde ruuzigar olur
    dağıtırdı bütün adresleri yanlış mektuplara.
    belkide bu yüzden hiç bir postacı çalmadı kapısını.
    göz güzü görmediğinde anlardı, gölge kalmadığını.
    samanyolunu nerde görse tanırdı.
    çünkü sadece yıldızlar anlardı, parıl - parıl parıldarken ve tüm gözler üzerindeyken kaymanın ne demek olduğunu ışık hızında bir yok olmaya…
    çünkü sadece kaymış bir yıldız bilirdi, herhangi bir gölgeyi bile kıskanmayı;yok olanların arasında
    ve ancak bir aptalın gölgesi inanırdı,
    bir yıldıza ait olduğuna.

    “hiç bir vücut ısısı değiştirmiyorsa mevsim normallerini sevmekte yok artık hiç kimsetyi” dedi adam.
    zaten bunun için hassas bir kalpten çok daha fazlasına ihtiyacı olduğunu görecek kadar bilge,
    tansiyonu 16’ya yükselmeden bir kalbi olduğunun farkına varamayacak kadar kurutulmuştu kitap aralarında.
    mevsim sevmeyi öneriyordu.

    ziyadesiyle çekilmiş hasretliklerin söylediğine bakılırsa ışıkları erkenden söndürmeliydi akşam olduğunda.
    uyku iltica etmek için en ideal ülke olsa da bir yerlerde mutlaka yakalanıp yaka paça sınır dışı ediliyordu gece yarılarına.
    uyanıyordu adam,

    beyninde tefrikalar…

    'acının dili yoktur.’ dedi adam.

    ne kadar içtense, o kadar anlaşılır olur.
    cd’yi değiştirmedi hiç.
    yüzünü gözünü çizene kadar dönsün istiyordu bu şarkı:
    naci en alamo…

    şarkıların içinde hayat olduğuna inanıyordu;
    kim daha iyi yaşarsa, o daha iyi yaşatıyordu.
    tıpkı bu soprano gibi.
    ‘sayfalar dolusu kalabalık cümlelerle anlatmak kolay iş!’ diye düşündü.
    zor olan, her şeyi iki harfle özetlemekti: ‘a’ ve ‘ h’. .
    bir ‘ah!’ tan daha uzun ne olabilirdi?

    zor olan bir ‘ah!’ ı tercüme etmekti.

    geceyi üzerine bir sabahlık gibi giyindi adam.
    kâtibi sirkatten olunca insanın ne an kalıyordu çalınmadık ne yarın ve ne de yar’ in akla zarar silueti.
    sabahı üzerine bir gecelik gibi giyerdi adam.
    firkati bir telaş gibi olunca insanın, sırra kadem basıyordu dikkati. 'akıl sahibi olmaktan daha zor ne olabilir?
    tabi ki 'ah!' ların muhasebesini yapmaktır akıldaki.
    küçük bir çocukken
    yani günler karnaval gibi geçerken,
    bir dilim kek bir çuval altından ağırken,
    içi dışarıdan görülebilirken insanın,
    dışarıda uçurtmalar,
    dışarıda harikalar,
    dışarıda zaman yokken,
    akşam güneş battığında değil anne eve çağırdığında başlarken, bayılırken silgi kokusuna,
    ay'ın adı aydede iken,
    yar yokken henüz yaralar varken,
    yas yokken henüz yastık kokusu lavanta,
    zor bilmez,
    son bilmez,
    tokat felekten değil babadan gelirken,
    bütün masalların kahramanları,
    bütün kahramanların kahırları
    ve tüm zamanların en akıl almazları alırken aklını;
    'zarar yok' dedi adam
    “herkes kadar iyiyim, herkes kadar kötü !”
    arkasına baktı ve 'kalan yok!' dedi adam.
    'herkesten daha fazla buradayım!'!

    'kimsenin olmadığı yerde olmanın en kötü tarafı zamanın geçmemesidir,
    zamanın geçmemesinin en iyi tarafı insanın kendisini sonsuz hissetmesidir,
    insanın kendisini sonsuz hissetmesinin en kötü tarafı kendisini beğenmesidir,
    insanın kendisini beğenmesinin en kötü tarafı;
    insanın kendisini beğenmesidir' dedi adam.

    sorulan tüm sorular,
    verilen tüm yanıtlar, ardışık birer sayı gibiydi sanki
    ama “bir” den başka bir şey yoktu karşısında, bir saat vardı ortalık yerde bir de dakika,
    bir gün vardı uyandığını sandığı
    bir de gece uyumaya çalıştığında.

    'bazı yaralar; yardandır' dedi adam

    'bazıları sıradan'

    potansiyel olarak bir aşka hazırdı .
    'ah! birde ziyan olmak olmasaydı ipin ucunda,
    ipin ucunu kaçırmak olmasaydı mesela
    yada durup dururken boyun olmak bir ipin ucunda.
    kaçırmak mesela bildiği her şeyi zihinsel olarak,
    zihne ihtiyaç duymamak mesela....
    bir kulak duyacak kadar,
    bir burun her bünyede koklamaya yarar,
    bir boğaz haramla helali ayıracak ,
    görmek mesela güzeli çirkinle karıştırmayacak kadar,
    tatmak mesela tadını kaçırmadan

    ve hissedecek bir kalp lazım' dedi adam;

    çarptığında 'bu yar, şu yaramaz' diyecek kadar.

    sarı kart gösterdi sonbahar.
    hakikat yağmurdan başkası değilken artık,
    hangi cadde kalır ıslanmadık.
    yürüdü;
    yanında sularla birlikte akan gölgesi
    ve elinde hiç açmadığı şemsiyesi.
    yürüdü,
    ayaklarının altında dumansız bir ateş gibi yatan neonlar
    ve bilincinin altında yürürlükteydi yüzünü kızartanlar.
    yürüdü kulaklarında hükümlü bir sağanak gibi;
    tak
    taak
    taaak adımlar.

    yürüdü,
    nereye kadar bu aşağıya doğru tırmanışlar?

    bir soytarı vardı aklında;
    dehşet manzaralı, buz gibi soğuk, donma tehlikesi geçirilen bir gecede kralıyla beraber ormanın en çıkmaz yerinde kaybolan
    ve onu durmadan sorgulayan bir soytarı:

    -söyle bakalım kralım senin üzerindeki elmasların, altınların, bulunmaz ipekten kumaşların mı daha değerli şimdi, yoksa benim koyun kürkünden kaftanım mı!

    soytarılar vardı aklında
    ve mutlu görünmelerini sağlayan maskeleri.
    unutmadı hiç yüzlerinde gülümseyen bir çocuk taşımaya çalışanları. gözünden çıkarttı elbette ama aklından hiç çıkartmadı palyaçoların gözyaşlarını.
    gülümsemeyi bu yüzden hiç ihmal etmedi
    birde soytarılık etmeyi,
    özellikle protokollere.
    kendi penceresine mavi misketler atıp uyandırmaya çalışırdı kendini;

    - ömrüm beniiim pabucu yarııııım çık dışarıya kaybedelim !

    gülümsemeyi ihmal etmedi hiç
    bir iç savaş yaşarken ömrü.
    belki de kırılması gereken kalbi değil pencereleriydi.
    ömrü gayr-ı resmi bir geçit töreniydi.
    eğlendirdi binlercesini,
    uğurladı binlercesini
    ama hiç bir otogarda iki kişi değildi.
    gülümsemeyi ihmal etmedi adam
    birde uyandırmaya çalışmayı kendini.
    durdu sonra,
    neonlar durdu,
    gölgesi durdu
    ama hakikat durmadı.
    tüm itirazlarına rağmen sarı kartını göstermişti sonbahar.
    durdu,
    arkasına döndü ve gülümsemeyi ihmal etmedi adam,

    önce mevsime
    sonra sarıya güldü.

    durdu,

    arkasında geçmiş, önünde gelecek.

    (bkz: cüneyt ergün)
    0 ...
  8. 172.
  9. sevdiğim ikinci kadınsın sen ve
    Aysel, git basimdan.
    2 ...
  10. 171.
  11. 0 ...
  12. 170.
  13. Hüzünlü bir kış günü başladı yolculuğum
    Çocukluğum yıkık kentlerde
    Ve asma kaya bahçeli ahşap evlerde geçti
    Okuma yazmayı öğrendiğim
    Gazetelerdeki terör sayfaları
    Ve haliç tersanelerinde korsanlar
    Evden çıkarken vedalaşırdı
    Babalar ve evlatlar
    Her sokağın başında
    Anaların isyanı dururdu
    Ve günler kısa geceler uzun olurdu
    Bir kurşun bir liraya
    Ve bir hayat bir kurşuna malolur
    Benim doğduğum yerlerde insanlar
    Can evinden vurulurdu

    Sen sarayburnunun dimdik delikanlısı
    Yavuz zırhlısında deniz piyade eri
    Yetmişikiye dört çakı gibi asker
    Arkadaşının kaza kurşunu izini sırtında taşıyan
    Ve bıraktığı sevgiliyi döndüğünde bulamayan
    Yakar mı bizi bu sevda
    Bir aşk bir delikanlıyı bozar mı
    Hadi kalk eski günlerde olduğu gibi
    Karanlığa yine ışık yak
    Arka bahçelerdeki mahalle kavgalarında
    Kaşına sapan taşı geldiğinden beri
    Hani kanına kanımı sürdüğüm
    O günden beri
    Can dostum ve kan dostum
    ister kalbine gömdüğün sevdanın aşkına
    ister Allah’ın aşkına kalk
    Bir ışık yak, bir kor düşür yüreğimize
    Savaşmak ne güzel bir şey uğrunda
    Ve yeniden yeniden aşık olmak

    Unutmadık o günleri
    Sevdamız yüreğimizde gizli kalır
    Ve mahallenin aşık olmak ayıp sayılırdı
    Bir kıza aşık olmak
    Bir de parkayı çıkarmak haramdı
    Ve dünya dedikleri şey yalandı
    Paranın geçmediği günler vardı gençliğimizde
    Ve namerdin yıkamadığı mertliğimiz
    Silah çekmek ve tespih sallamak değildi delikanlılık
    Tespihi çekmek ve silahı saklamaktı
    Yazık gün geldi nasıl da azaldık
    Sonra üç kuruşa satılan arkadaşlıklar ve aşklar
    Artık bizim işimiz değildi
    Ah sarayburunun dik ve yetik delikanlısı
    Ne geçmişten yükselen ağıtlar anlıyor seni
    Ne de geleceğe satılan aşklar
    Gidiyorsun belki
    Sana kal diyemem giderken
    Sevmek kadar ölmek de kader
    Ama giderken bile ışığın yol göstersin
    Kayıp gemilere
    Gözlerin gökyüzünü aydınlığa bürüsün
    Ve sen ölsen bile bir gün
    Namın yürüsün
    0 ...
  14. 169.
  15. can dündar'ın ve can yücel'in bütün şiirleri can alıcıdır.
    0 ...
  16. 168.
  17. eğer,yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
    ikincisinde daha çok hata yapardım.
    kusursuz olmaya çalışmaz,sırtüstü yatardım.
    neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,

    çok az şeyi ciddiyetle yapardım.
    temizlik sorun bile olmazdı asla.
    daha çok riske girerdim.
    seyahat ederdim daha fazla.
    daha çok güneş doğuşu izler,

    daha çok dağa tırmanır,daha çok nehirde yüzerdim.
    görmediğim bir çok yere giderdim.
    dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
    gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.

    yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım .
    yeniden başlayabilseydim eğer,
    yalnız mutlu anlarım olurdu.
    farkında mısınız bilmem. yaşam budur zaten.
    anlar,sadece anlar.siz de anı yaşayın.

    hiçbir yere yanında su,şemsiye ve paraşüt almadan,
    gitmeyen insanlardandım ben.
    yeniden başlayabilseydim eğer ,
    hiçbir şey taşımazdım.
    eğer yeniden başlayabilseydim,

    ilkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
    ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
    bilinmeyen yollar keşfeder,
    güneşin tadına varır,
    çocuklarla oynardım,
    bir şansım olsaydı eğer.
    ama işte 85'indeyim ve biliyorum...
    ölüyorum..

    odunları bile hizaya getirebilecek bir şiir. kendimden biliyorum.
    1 ...
  18. 167.
  19. uyusamayiz sevgilim, yollarimiz ayri;
    sen cigercinin kedisi ben sokak kedisi.
    senin yiyecegin kalaylikapta
    benimki aslan agzinda.
    sen ask ruyasi gorursun ben kemik.

    ama seninki de kolay degil, kardesim;
    kolay degil hani,
    boyle kuyruk sallamak tanrinin gunu.
    orhan veli kanik
    0 ...
  20. 166.
  21. Ben güzel gözlü kadınları severim
    Bir de küçük ayaklıları, uzun boyluları
    Hem nasıl severim, öyle severim işte
    Terler avuçları, kesilir solukları

    Ben mahzun kadınları severim
    Yavru ceylanca kadınları, ürkekçe
    Hem nasıl severim, öyle severim işte
    Bilemezsiniz ne güzeldirler, öpüştükçe

    Ben akıllı kadınları severim
    Düşünen, az konuşan, çok bilen
    Her yerde, her zaman nazı çekilen

    Hem nasıl severim, öyle severim işte
    içimde büyük, sonsuz ateşler yanmalı
    Ölümüm bile o kadının yüzünden olmalı.

    Ümit Yaşar Oğuzcan
    1 ...
  22. 165.
  23. Bazen acı dinmez,
    bazen de yağmur..
    sevgilim üzülme,
    her şey unutulur..
    suskunuz bu aksam üstü,
    ...hasrete yanmışız, neylersin..
    ve
    birazdan kudurur deniz..
    birazdan dalgaların sırtından,
    üst üste fışkıran rüzgarlar,
    bir intikam gibi saldırınca üstüne;
    yüzüne şarkılar çarpar,
    yüzüne şiirler çarpar, ağlarsın..
    sen artık buralarda duramazsın..yusuf hayaloğlu
    0 ...
  24. 164.
  25. En iyilerimizin sonu genellikle kendi ellerinden olur
    sırf uzaklaşmak için,
    ve geride kalanlar
    birinin onlardan
    uzaklaşmayı neden isteyebileceğini
    bir türlü tam olarak anlayamazlar.

    charles bukowski
    0 ...
  26. 163.
  27. Düşünüyorum da,

    sanırım en büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek.

    Yumuşacık kalbimizin fark edilmesi,

    Cesaretsizliğimizin anlaşılması,

    Korkularımızın paylaşılması

    Sanki zarar göreceğimizin en büyük işareti.

    Kabuklarımızın altında

    Kendimizi saklamakta ne kadar da ustayız.

    Ve ne kadar güçlü korunuyoruz, kalkanlarımızın ardında.

    Hissedilmeden, el değmeden, sevgimizi göstermeden.

    istiridyeler, deniz minareleri, midyeler.

    Kirpiler ve kaplumbağalar gibi.

    Sahi koruyor mu bu çatlamamış sert kabuk?

    Kimse incitemiyor mu, duygularımızı, inançlarımızı, benliğimizi?

    Yoksa zarar mı veriyor bu ürkeklik, bu kabuk bize.?

    Hissettiklerimizi gölgeliyor, yansıtmıyor gerçek kimliğimizi,

    Duyularımızı bastırıyor, elele tutuşmamızı engelliyor mu?

    Eğer bir yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak.

    Ne çıkar ateş böceği sansalar beni.?

    Belki en hoyrat yürek bile, ateş böceğinin o uçucu, masum, sevimli çocuksuluğunu el kaldırmaya kıyamaz?

    Güçlü kapıların arkasına kilitlesem kendimi, korkaklığımı, sevgi isteğimi

    En insani yönlerimi kayıtsızca sunabilsem, bu sert kabuğun ağırlığından kurtulup, bir kuş gibi uçacağım özgürce.

    Anlaşılacağım ve bir ayna gibi yansıyacağım karşımdakine.

    O da çözülecek belki samimi ve güvenliksiz, silahsız biriyle göz göze gelince.

    Oysa bir görebilsek bunu, kalmadı böyle insanlar demesek.

    Güven duygusuna bu kadar muhtaç olmasak.

    Kırılmaktan korkmasak

    incinsek yaralansak.

    Ne olur bir darbe daha alsak.

    Yeniden açsak kendimizi, atabilsek o kabuğu

    Denesek

    Risk alsak

    Yanılsak

    Farketmez

    Tekrar tekrar bıkmadan denesek ve kucaklaşsak yeniden, tıpkı eskisi gibi.

    Ne olduğunu anlayamadığımız o onbeş yıldan öncesi gibi.

    O zaman farkedeceğiz.

    Ne kadar özlediğimizi birbirimizi.

    Neler biriktirdiğimizi,

    Kaybolan değerlerimizi ne kadar özlediğimizi

    Beraber geldik beraber gidiyoruz oysa.

    Vakit az, paylaşmak, sarılmak için.

    Yaşadığımız coğrafya zor, şartları ağır.

    Yüreği daha fazla küstürmemek lazım.

    Sırtımızda ağır küfeler, her gün katlanan.

    Ve koşullar bir türlü düzelmeyen.

    Sevgiye çok ihtiyacımız var.

    Ufukta kar bir kış görünüyor.

    Ancak birbirimize sokulursak atlatırız o günleri.

    Kırın o sert ağır kabuklarınızı.

    Kurtulun bu yükten.

    Korumuyor o kabuklar, aksine zarar veriyor bize.

    Yalnızlığa mahkum ediyor bizleri.

    Hem hepimiz bir yıldızız.

    Ne çıkar ateşböceği sansalar bizi.



    R. Tagore
    2 ...
  28. 162.
  29. şiirden kovduğu uyağın
    dönüp dolaşıp
    sonunda mezar taşına
    konması ne
    garip:

    orhan veli
    1914 - 1950

    sunay akın
    2 ...
  30. 161.
  31. Sevdiğim ikinci kadınsın sen
    ilkini sevmeye mecburdum
    Çok iyiliği oldu bana
    Ve hayatımda hiçbir mecburiyeti onun kadar sevmedim
    Sevdiğim ikinci kadınsın sen
    ilkinin yerini alman mümkün değil
    O öğretti bana sevmeyi
    O öğretmese sevemezdim seni bile
    inan o tuttuğu için ellerimd...en
    Yürümeyi öğrendim, koşabildim sana
    Onun gözlerine benzediği için gözlerin
    Alamadım gözlerimi senden
    Sana aşığım, seni seviyorum
    Sevdiğim ikinci kadınsın sen
    Hayatım boyunca omuzumda taşıyorum onu
    Ve sen her sabahımdasın
    Kıskanma
    Alfabede bile senin adının baş harfi ondan sonra gelir
    Kalbim şimdi senin
    Onun kadar sev beni kafi
    O doğurdu, sen öldürme
    Ceyhun Yılmaz
    0 ...
  32. 160.
  33. kişinin cümlelere döküp, ifade edemediği duygularının meali şiirlerdir.
    0 ...
  34. 159.
  35. 158.
  36. Türkiye'de istanbul ne ise,
    istanbul'da gece ne ise,
    gecede yürümek ne ise,
    yürürken düşünmek ne ise,
    seni unutmamacasına düşünmek ne ise,
    unutmamanın anlamı ne ise,
    seni sevmek ne ise,
    saklayayım, yok söyleyeyim derken
    birden aşka düşmek ne ise,
    her neyse.

    Özdemir asaf
    0 ...
  37. 157.
  38. bana yar olmayan devri devranin izzet-i ikramini s***yim…
    yansin bu ibneler su veren itfaiyenin hortumunu s***yim…
    ben deli miyim, mecnun gibi bir *m icin collere duseyim…
    verirse verir, vermezse leylayi da s***yim…
    2 ...
  39. 156.
  40. gelsene dedi bana
    kalsana dedi bana
    gülsene dedi bana
    ölsene dedi bana

    geldim
    kaldım
    güldüm
    öldüm.

    nazım hikmet ran
    1 ...
  41. 155.
  42. Karadut(Bedri Rahmi Eyüboğlu)

    Karadutum, çatal karam, çingenem
    Nar tanem, nur tanem, bir tanem
    Ağaç isem dalımsın salkım saçak
    Petek isem balımsın ağulum
    Günahımsın, vebalimsin.

    Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
    Yoluna bir can koyduğum
    Gökte ararken yerde bulduğum
    Karadutum, çatal karam, çingenem
    Daha nem olacaktın bir tanem
    Gülen ayvam, ağlayan narımsın
    Kadınım, kısrağım, karımsın.

    Sigara paketlerine resmini çizdiğim
    Körpe fidanlara adını yazdığım
    Karam, karam
    Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
    Sıla kokar, arzu tüter
    llgıt ılgıt buram buram

    Netmiş, neylemiş, nolmuşum
    Cömert ırmaklar gibi gürül gürül
    Bahtın karışmış bahtıma çok şükür.
    Yunmuş, yıkanmış adam olmuşum.

    Karam, karam
    Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
    Sensiz bana canım dünya haram olsun

    Milyon Kere Ayten(Ümit Yaşar Oğuzcan)

    Ben bir Ayten'dir tutturmuşum
    Oh ne iyi
    Ayten'li içkiler içip
    Sarhoş oluyorum ne güzel
    Hoşuma gitmiyorsa rengi denizlerin
    Biraz Ayten sürüyorum güzelleşiyor
    Şarkılar söylüyorum Şiirler yazıyorum
    Ayten üstüne
    Saatim her zaman Ayten'e beş var
    Ya da Ayten'i beş geçiyor
    Ne yana baksam gördüğüm o
    Gözümü yumsam aklımdan Ayten geçiyor
    Bana sorarsanız mevsimlerden Aytendeyiz
    Günlerden Aytenertesidir
    Odur gün gün beni yaşatan
    Onun kokusu sarmıştır sokakları
    Onun gözleridir şafakta gördüğüm
    Akşam kızıllığında onun dudakları
    Başka kadını övmeyin yanımda gücenirim
    Ayten'i övecekseniz ne ala, oturabilirsiniz
    Bir kadehte sizinle içeriz Ayten'li iki laf ederiz
    Onu siz de seversiniz benim gibi
    Ama yağma yok
    Ayten'i size bırakmam
    Alın tek kat elbisemi size vereyim
    Cebimde bir on liram var
    Onu da alın gerekirse
    Ben Ayten'i düşünürüm, üşümem
    Üç kere adını tekrarlarım, karnım doyar
    Parasızlık da bir şey mi
    Ölüm bile kötü değil
    Aytensizlik kadar
    Ona uğramayan gemiler batsın
    Ondan geçmeyen trenler devrilsin
    Onu sevmeyen yürek taş kesilsin
    Kapansın onu görmeyen gözler
    Onu övmeyen diller kurusun
    iki kere iki dört elde var Ayten
    Bundan böyle dünyada
    Aşkın adı Ayten olsun.
    0 ...
  43. 154.
  44. akşam akşam efkar zirvesi yaptıran şiirlerdir.

    BiLiYORUM SANA GiDEN

    Biliyorum sana giden yollar kapalı
    Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni
    Ne kadar yakından ve arada uçurum;
    insanlar, evler, aramızda duvarlar gibi
    Uyandım uyandım, hep seni düşündüm
    Yalnız seni, yalnız senin gözlerini
    Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım
    Ben artık adam olmam bu derde düşeli
    Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya
    Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki
    Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi
    Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği
    Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;
    Hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki
    Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor
    Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini
    Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu;
    Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri
    Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım
    Bu böyle pek de kolay değil gerçi...
    Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;
    Bunun verdiği mutluluk da az değil ki
    Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
    Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki
    inan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
    Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:
    Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu
    Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri.

    CEMAL SÜREYA
    1 ...
  45. 153.
  46. ah kavaklar ah kavaklar
    bedenim üşür yüreğim sızlar

    beni hoyrat bir makasla
    ah eski bir fotoğraftan oydular
    orda kaldı yanağımın yarısı
    kendini boşlukla tamamlar
    ah omuzumda bir kesik el ki
    hala hala durmadan kanar

    ah kavaklar ah kavaklar
    acı düştü peşime

    ah kavaklar ah kavaklar
    ardımdan ıslık çalar.
    0 ...
  47. 152.
  48. En güzel deniz:
    Henüz gidilmemiş olanıdır.
    En güzel çocuk:
    Henüz büyümedi.
    En güzel günlerimiz:
    Henüz yaşamadıklarımız.
    Ve sana söylemek istediğim en güzel söz:
    Henüz söylememiş olduğum sözdür...
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük