...
nabzımı bulmalıyım nerede bulacaksam
nabzımı çünkü ben kasadan fiş alarak
yağmuru, selvileri zor durumda bıraktım
benim yongalarımdan yapıldı bu çelenkler
ben papatyaları şımartmadım diye oldu
Mata Hari'ler casus, Al Capone'lar gangster
...
ben seni severim belki de rabbim buna hazır değil.
her şeyin güzelini sever o ideal birliktelikler ister
seninle benim yan yana oturacağımız çekyata
ne ilahi adalet sığar ne de diyalektik..
içime çöreklenmiş sığ bir sığır var benim.
ben seni severim sevmesine de
iş çıkarmasana şimdi ne gerek var güzelim..
Kolumda başka bir kadın .
Çektiğim acının , acısını çıkartıyor gibiyim.
Banada yazıklar olsun.
Adın sadece rakı içtiğimde güzel geliyor kulağıma.
Belki yıllar sonra rastlaşmak dileğiyle aynı meyhanede .
Güzel olan
Her günü seninle tekrar tekrar yaşamak
Erimek yarını olmayan zamanlarda
Durdurmak bir yerde bütün saatleri
Bütün kuralları kırıp parçalamak
Sonra varmak o yerlere
Mevsimlere dur demek
Kar yağarken çiçek açtırmak ağaçlara
Güneşi bir akşam saatinde tutup bırakmamak
Sonra doldurmak ay ışığını kadehlere
Delicesine içmek
Ve unutabilmek her şeyi ansızın
Sevmek seni en yücesiyle sevgilerin
Birlikte geçmiş, gelecek bütün çağları aşmak
Güzel olan
Sevmek seni Tanrılar gibi
Seninle Tanrılaşmak.
Demiri bir hecenin sıcağında eriyor iken gördüm
Bir somunu bölünce silkinen gökyüzünü
Su içtiğim tas bana "merhaba" dedi, duydum
Duydum yağmurların gövdemden ağdığını.
Sen ol küçük bir kıvrımdan, bir heceden
Aşk için bir vaha değil aşka otağ yaratan
Sen ol zihnimde yüzen dağınık şarkıları
Bir harfin başlattığı yangın ile söndür
Beni bir ses sahibi kıl, kefarete hazırım...
“...ve yaşamak da sana dair uzayıp giden bir özleme dönüşüyor.”
“...gitmek istemezsen bir şiir miktarı kadar otursak diyorum.
şiir kalsın istersen, sadece otursak.
oturmasan da olur benimle, sadece ellerimi tut.
ellerimi tutma dilersen sadece yüzüme bak.
yüzüme bak ama anna, yüzüme bak.
gözlerime bak, gözlerimin içine bak.”
“...ama geçecek hepsi, geçecek.
şifalı gözlerin her şeyi iyi edecek.”
gökkuşağımın renkleri sadece siyah ve beyaz,
vururken gönlümün kıyısına bir zemheri ayaz,
nasıl olsun da çiçek açsın gönlüm,
sıladayken baharım uzaklarda.
bir yükselen duman görürüm göğümde,
volkan değildir ki içimde patlayan,
toprak değildir bilirim çatırdayan,
yer, yeksan oldu kırıldı içimde.
Bir insan kendisine ha bire ezan okur mu?
Ben okuyorum Azize…
Madem Allahuekber!
Öyleyse herkesin eteğindeki bu kebiri defterlerde neyin nesi?
Herkes neyin hesabını tutuyor Azize?
Ben unutmak istiyorum anlıyor musun?
aşk, istemektir belki...
belki bir ticaret; pazarlıksız...
bedeli kalbinizdir... bedeli her şeydir...
sonrası bir uzun yolculuk...
sonrası; nasip
tarifini sorsalar....
her baktığımda, ilk defa görüyormuşum gibi...
az kalsın ölüyormuşum gibi...
yollarına hep sevdiğimiz insanların adlarını vermediler ama
biz her duvara
bilvesile
onların adını yazarak yaşadık..
kül ve betondan mürekkep
yaşadıkça yaşanılası gelen
o tuhaf bozkır kokusunda..
...güzelleşip bir sevginin
göğsüne yatmak biraz
biraz yorgun biraz korkak
bir insan sevmek biraz
dayayıp sırtını gecenin duvarına
bir ölünün ağzını dudağını öpmek biraz...’
“ Açma pencereni perdeleri çek
Mona Roza seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek
Anla Mona Roza, ben bir deliyim
Açma pencereni perdeleri çek...”