laboratuvar, kütüphane, müze, tiyatro, sergi, konferans, okul, konser gibi yerlerden hiç haberi olmayan zümrenin ve fakat çalışmanın, insanlığa ve yaşama faydalı olmanın yerinin cami olamayacağını idrak edememişlerin huzur anlayışıdır efenim.
o kafa sadece secdeye konmak için değil evladım... geçmedi mi. peki.
müslümanlıktan ayrı tutmak gerekirse dahi söz edilebilecek huzurdur.
ayak kokusu olmaz bir kere camide. hoş, camisine göre değişe de bilir. feysbukta "sorgulayan" adlı salak saçma sayfaları takip eden güruh elbette ki bok kokusu bile duyabilir.
fakat önyargıları kapı önünde bırakıp bir camiye gittiğinizde ilk olarak sizi bazı şeyler elbet rahatsız eder. kapitalist düzenin girmediği yer olmadığı gibi, camilere de girmiştir. ve girip çıkarken karşılaşacağınız birçok dilenci ve satıcı olacaktır. onlara hayır demeyi bilmelisiniz.
avluda ise şadırvan bulunur, burada abdestinizi aldıktan sonra avlusu ibadete kapalı olacak kadar dar bir camiyse, iç mekana geçersiniz. ortalama üstü bir camiyse bu, 4 - 6 arası fil ayağı ile sağlamlaştırılmış devasa bir kubbenin altına girdiğiniz an zaten verilmek istenen sonsuzluk hissini kapmış olursunuz. kubbe yüzeyindeki işlemelerin de birbirine eklektik biçimde takip halinde olması bu hissi kuvvetlendiren, süsleme tabanlı bir sanattır aslında. caminin pencereleri bile güneşin geleceği yöne ve iç aydınlatmayı hesaba katacak biçimde düzenlenmiştir ve bu da bir artıdır.
fakat siz ikinci golü caminin ferah havasından yersiniz. iç duvarların beyaz olması ve tavanın yüksek oluşu bunu önceden hazırlar. halılarda gül kokuları, "hacıyağı" gibi kokacak kadar rahatsız etmeyecek biçimde size el sallar sonra; ben iç mekanın üst katındaki beyaz beton korkulukların bile gül koktuğunu bilirim.
ezan başladığında ise cemaat ile koordineli biçimde ibadetinizi yerine getirirsiniz, ve bunu inanarak yaparsanız o camidekilerle birlikte bir miktar yukarı yükselmeniz olası.
yani işin aslı hissetmekte, önden yargılamamakta başlıyor. inanıp inanmamakta değil.
bir gidin derim, gitmediyseniz.
o huzur anne koynunda bile bulunmuyor bazen. insanin o ictenligi yillar boyu yasayasi geliyor. manevi bosluk doluyor, gözler doluyor, kalp temizlikle doluyor ve insanin ici huzurla doluyor. namazdan sonra sessiz sedasiz insanin aglayasi geliyor uzun zaman sonra kilininca.
her camii'ye gittiğimde lise yıllarım aklıma gelir ve kıldığım namazdan sonra ağlarım. kötü bir lise hayatım olduğu için değil lisede alnı secdeden kalkmayan biri olup şimdi namazı bıraktığım için.
yani cami bana huzurun vermenin yanında pişmanlıklarımıda hatırlatıyor.
kişi camiye giderken sanki herkes o kişinin camiye gittiğini biliyormuş gibi hissetmesinden kaynaklı bir histir . camiden cıkılıp eve gidilirken aynı his olmaz .
camiye girmek gerçekten insanlara huzur verir. girmeyenler denesin.
özellikle cuma namazları veya kandil günleri tarifsiz manevi doyum alınır.
ayak kokusuna gelince eskiden vardı artık günümüz teknolojisi buna da
çare buldu. halı yıkama makinasıyla çoğu cami günlük temizleniyor.
o muhteşem atmosferin verdiği hiçbir şeye değişilmeyecek huzurdur. içi mis kokar. girmeyen o kokuyu bilmemekle birlikte ancak iftira atmakta bulur çözümü.
dipnot: ayrıca komik değil mantıksızdır. beş vakit abdest alan bir adamın ayağı değil 7/24 ayakkabısını çıkarmayan adamın ayağı kokar.