temelde inanç tüccarlarının allahın evi olarak adlandırdığı camileri yaptıranlara zamanında cennetin anahtarını promosyon çalışmaları sonucu dağıttıkları durum.
bu arada tüm sultanların tanrıya yalakalık yapması sonucu yaptırdıkları ve babadan oğla geçen sistemin vazgeçilmez durumu.
bunun altında imamların olduğundan şüphelenmekteyim. keza geçenlerde bir imamın kızının düğününü cami bahçesinde yapması ve bahçenin boğaza karşı olması bunu bir güzel kafa sokmuştur.
bulunduğum şehirdeki diyanetsen başkanı ve aynı zamanda bir cami imamı olan sevdiğim bir amcamın ağzından naklediyorum:
Yeni Camii ihtiyacı yok ama bizim halkımız cahil, camii yapmanın okul yapmaktan daha fazla sevap kazandırdığı düşüncesinde. Her ikisinde de sana hayır duacı olan varsa, niye ihtiyaç olanı yapmıyorsun.
boyle karsılastırmalar yuzunden geriliyoruz zaten. ya bir insan nasıl boyle bir karsılastırma yapabilir.camiler bizim dinime sahip ciktigimizin bir gostergesidir. ihtiyac duyuluyor ki cami yapiliyor bu camilerin cogunu da kamu kurulusları tarafından yapilmaktadır.devlet devlet olsun da o zaman ihtiyacımız kadar baraj yapsin demekten baska bir sey bulamiyorum. bir baraj yaparken bir baraj da ceplerine indirmesinler.
yıllar önce ayvalık'ta tatil yaparken, bir kaç tatilci, ezan sesinin kapatılması için müftülüğe başvurmuştu.
"sabaha karşı eve geliyoruz. burası tatil yeri. sabah eve gelince ezan sesi duymak istemiyoruz"
diye dilekçe sunmuşlardı.
ben bu konu hakkında zerre kadar yorum yapmayacağım.ancak, bu dilekçe olayından sonra, caminin önünde biriken kuyrukları hatırlar gibiyim. türk insanındaki, sahiplenme, mazlumun yanında olma dürtüsü herzamanki gibi baskın çıkmıştı.
bir yarayı ne kadar kaşırsanız, o kadar kanar. bırakın iyileşsin.