Cami ve Cemevinin kökeni aynı, ama içinde yapılan tapınma ritüelleri farklıdır:
Muhammed peygamber 622 yılında Medineye göçedince, tapınmalarını yapmak ve her türlü toplumsal ve güvenlik sorunlarını konuşmak için geniş bir avlu yaptırdı. Tapınma sırasında, yani dua ederken yüzler Kudüs yönüne çevriliyordu. Muhammed Mekkeden gelen müslümanlarla (muhacir), bir yıl önce Kırklar arasından nakip olarak gönderdiği 12 kişinin
Medinede islama çevirdiği yerlileri (ensar) burada kardeşleştirdi. Tapınma törenlerinin bir parçası olarak, ortak çalışıp, kazancı ortaklaşa kullanmak ve bölüşümcülük temelinde ömür boyu ailecek sürdürülen yol ve inanç kardeşliğiydi bu. Ortodoks tarihçilerin Muahat Akdi (Kardeşlik Anlaşması) adını verdikleri bu tören, Alevi toplu tapınması Görgü Ceminin en önemli kurumu Müsahipliğin temelidir ve kesintisiz aynı ilkeler bağlamında ikrar verme, yola girme, yol kardeşi olma ritüelleriyle günümüze değin sürmüştür. Bu ilk toplanma, cemolma yerinin adı cami değil, mescid (secde edilen, ibadet yapılan yer) idi. Alevilerin tapınma yeri olan Cemevi/Meydanevi, bu ilk Kuba mescidinin işlevlerini sürdürmektedir. ibn isak vb. gibi 9.yy. Siyar yazarlarının geniş hayal güçleriyle yarattıkları ve Arap dilinin ilk edebiyat örneklerinden olan Miraç öykülerinde anlatılan Beş Vakit namazın öyküsü varyantlarının bir gerçekliği yoktur; sözde elli vakitmiş de Musa Peygamberin uyarısı üzerine Muhammed Tanrıya yalvararak 5e indirmesini sağlamış. Üstelik 13.yy. Latinceye çevrilmiş bir Miraç kitabında Musanın delaletiyle 500den 50 ve sonra 5 vakite indirildiği yazılıdır.