Çabuk akan tez giden
ilk geyik avında ölenler
çarpıntı başlarıdır insanlığın
Uzakta, ta burada
Ünlü bir can sıkıntısını
Ufalar bir zümrüt sakal
Yeldeğirmeni
ve uçuşan leylekler
beyaz saçlı atın
kar yıllığını rüzgar hallerini
kahraman atın
madalya anına bitişik
dört nala koşan sesi
oradan uzaktan ta buradan
siyah
çatık kaşlı gelincik tohumlarına
benzer sezişleriyle
gelişir yapılı kaygılar
bir ayıp giyotin
çün ağaç sağa dönmez
soldan kuşatılır
çün ağaç şaşırır
ağaç ölür
Ama sapına kadar
Bilhassa büyük
Erkek
Tam erkek bir el
Yani kolun ucuna kadar gelmiş de
Yumruk bile olmuş
ve bilhassa bu büyük bir el
beynelmilel büküp yapma çelikleri
gündelik insanı kaldırıp
bir de tanrıya şarkısını söylerse
Belirli bir yapısı
belli bir geçmişi olan
nereye değdiğini bilen
düğün yapısı fırçasıyla
toprak ve topraktan sonrasını
aynı çığlığı atan
ve karalar içinde
haydi
şu kaçar su durur mu
gök içimizden bir zenci çağırır
zenci zenci
bir büyük geniş başlı
şikayet mi ne olur
açık açık çağırır aşkını
burda mı daha mı uzakta
bütün bir geceye
dayar alnını
öyle ki alın
mübarek bir şeydir
"Bakıyorsunuz kuşlar
Hazır
Sokak lambaları yanık unutulmuş
Bir kadıköy vapuru hınca hınç insan
Çok geçmeyecek
Martılar beyhude turlar atacak
Kıyılar lağım konserve kutuları
Mısır koçanları
Sevgi aranabilir yine
Korkusuzca say koskoca kederlerini
Bir kuyu bulunabilir
Aklımdan çıkmıyorsun
Sen hala dizüstü
Bunca anıyı besleyerek
Sokaklarda avaz avaz konuşarak kendi kendinle
Mektupları öpebilirsin kırmızı dudaklarınla
Görür gibi olarak açıp baktığımı
Bense şöyle diyorum:
Buradan bir acı kanamış boyun
Kuşlar hazır
Öncü havalanmak üzre
Şehri gelen bir mevsime bırakıyorlar
O vapur hala hınca hınç
Kimbilir herbiri hangi dünyaya sağır
Çok geçmez aradan
Kadınlar kapı önlerinde
Ellerinde meşalelerle
Aydınlatırlar gelip geçen erkek suratları
Yorgun bir sarıyla ben de
Geçeceğim önlerinden
Aklımdan çıkmıyorsun dedim
Başka türlüsünü yorgunum anlatmaya
Telefonlar yan hücrede çalışıyor
Bende kurşuni bir dere
Ağaçlar hayvanlar bile kaygılı
Onu bir mersedesten indirdi kalçasına kadar
açılarak
Yapayaşlı bir rum kadın
Herşeyde yanıp sönen bir kıyamet algısı
Haydi koşayım diyorum belki dağılır
Koşuyorum
Sancağımda kendi rüzgarımla ölgün kıpırtılar
Hayır daha sevgili daha sevimli değil
Ne başka bir gün ne başka bir zaman
Çok geçmeyecek aradan
Şöyle diyeceğim:
Bulutlar açmadı
Mavi gök orda mı?"
" kendimden yorulduğum günlerdeyim."
Öyle ya insanı en çok yoran kendisidir... Bir cümlesiyle birçok şeyi daha iyi anlamama sebep olan, Soyadı gibi zarif olan şair. Hassas kalbini dizelere ince ince işlemiş. Öyle sade, öyle asil.
Çocukluğu Siverek, Maraş ve Ankara’da geçti. Diriliş dergisinde şiirleri yayımlandı. Seyyid Kasım Arvasi’nin kızı ile evlendi Nikah şahidi Necip Fazıl Kısakürek yapmıştır.(d.1940, Ankara – ö.1987 istanbul)
Adı gibi zarif bir adam. Basit gibi görünen ama çok anlamlı cümleleri var. Onlardan birkaçını paylaşayım;
Aklımdan çıkmıyorsun dedim. Başka türlüsünü yorgunum anlatmaya.
Evet, hatırladım küçük basit şeyler yetiyor kederlenmeye. Ya mutluluğa?
Düştümse sana bakarken düştüm.
Kalbinizi yumuşatın, ama iradeniz sert olsun. Kelimelerinizi yumuşatın ama nüfuzunuz kuvvetli ve derin olsun.
insan kendi mutlu olma imkânını görebilmeli. Mutluluksa filmlerin, romanların içinde değil, kendi yaşadığımız basit hayatın içindedir. Ve önemli olan yaşanılan “an”dır.