Buldum buldum yıllardır kaybettiğim aynayı
işte en yaman çağımda ben yirmi yaşımda
Çok var böyle toz pembe görmemiştim dünyayı
Yeniden kavak yelleri esiyor başımda
Mektepten kaçtığım o şahane günlerdeyim
Daha ne derdi ne mihneti kapımı çalmış
Hiç bir ders girmiyorsa kafama ben neyleyim
Tam imtihan zamanı beni bir sevda almış
Benim kumarda kaybettiğini hayra yoran
Aşkıyle avâre olduğum komşu güzeli
Kalbim atıyor elim titriyor heyecandan
Âlemde ilk aşk mektubumu yazdığım belli
Hangi suya dalıp çıktın ki böyle güzelsin
Kulun köpeğin olurum kapında istesen
Tutkun gözümde Leylâ'ya Şirin'e bedelsin
Sen kısmetim nasibim başımın devleti sen
Başımın devleti demeğe bırakmadılar
Düşürdüler aynayı sevdiğimin elinden
Kış sabahları esen dinsiz imansız rüzgâr
Lânet sana yirmi yaşın komşu güzelinden.
kafayı ölüme takmış şair. ayrıca bir kere sevdaya tutulmaya gör diyerek duygulara tercüman olmuştur. abbas şiiri ise çok güzeldir...
haydi abbas, vakit tamam;
akşam diyordun işte oldu akşam.
kur bakalım çilingir soframızı;
dinsin artık bu kalp ağrısı.
şu ağacın gölgesinde olsun;
tam kenarında havuzun.
aya haber sal çıksın bu gece;
görünsün şöyle gönlümce.
bas kırbacı sihirli seccadeye,
göster hükmettiğini mesafeye
ve zamana.
katıp tozu dumana,
var git,
böyle ferman etti cahit,
al getir ilk sevgiliyi beşiktaş'ta;
yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.
galatasaray lisesinde okurken,sevgilisinden geliyormuş gibi kendisine mektuplar yazarmış.arkadaşları ise'ne kadar şanslısın cahit,kendin gibi şair ruhlu bir sevgilin var'derlermiş.
- alıntı -
Sevgili Cahit Sıtkı Tarancı,
Bu yılın Ekim ayında yüz yaşında olacaksın. Sanırım doğduğun şehir Diyarbakır' da, evinde törenler yapılacak. Ne var ki ölüm günün de Ekim ayında. Herhalde 2010 yılının Ekim ayının bütününü ayırırlar sana Ama ben senin gibi yaşamadan yana bir şairin yüz yaşını bütün bir yıl kutlamaktan yanayım. "Ben ölecek adam değilim" diyen sen değil miydin? Ve asıl yalnızlığın ölmek olduğunu söyleyen. Ve "bütün mihnetler (zorluklar, sıkıntılar) kabulüm, yeter ki gün eksilmesin penceremden" diyerek insana direnç veren.
Sevgili Tarancı,
Daha lise sıralarında ezberimizdeydi şiirlerin. Bize senin gibi biri aşık olsun isterdik, istanbul Kız Lisesi' nin bahçesinde bize gelmiş bir mektup gibi okurduk "Desem ki" yi:
"Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır, / Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor, / Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini, / Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim". isterdik ki hava kadar gerekli ekmekle su kadar kutsal sayılalım hep bizi sevenler için. Sevdiğimiz de, ana babamız da bize "evimde şenliksin, bahçemde bahar" diyebilsin.
Aynaya bakmaya kalksak: "Bırak ben söyleyeyim güzelliğini" derdi sanki sesin. Güzelliğimizi nehirlere, kuşlara söyletecek bir sevgiliydin. Sesini duymazsak bilecektik ki bizi seven ölmüştür.
Sonra mezarında sevdiğinin güzelliğini böceklere ezberletecek kadar sevmek ne zor iş diye düşünürdük. Ve mahşerde aramak sevdiğini. Böyle sevmeliyiz diye söz verirdik birbirimize.
Senin şiirini gün geçtikçe daha iyi kavradım. Yavaş yavaş, belki de şiire gönül verdikçe şiirinin asıl önemli yanının yaşama tutkusu olduğunu, şiirinin yaşamayı sevdirdiğini sezdim. insanın kendini yüreklendirmesi gerektiğini. "O gün bugün sırtımı kendim sıvazlıyorum / Sabahları sokağa çıkmadan evvel / Cesaret şairim cesaret". Sen şehrin gün doğuşuyla şehrin başlayan uğultusunu müzik sayan, dinlemeye doyamayan bir şairdin. Sabahı sevmeyi öğrettin bize. "Sen doğmana bak güzel gün / Gözümü alan aydınlık / ... / Bir neşedir ağaçlarda / Yaprak yaprak ışıldayan / Uçan kuşa güle güle / Gönlüm kanatlarındadır. / .. / işçisine memuruna / Cümlesine cesaret sabır / Açılan pencerelere / Kalkan kepeneklere selam". Teşekkür ederiz.
Sevgili Cahit Sıtkı,
Güzel bir dünya isterdin sen. Bunu ustalıkla dile getirişin keşfedildi son yıllarda. Kürsülerde tekrar tekrar okunur oldu nasıl bir ülke istediğin: "...Memleket isterim / Ne başta dert ne gönülde hasret olsun; / Kardeş kavgasına bir nihayet olsun. / / Memleket isterim / Ne zengin fakir ne sen ben farkı olsun; / Kış günü herkesin evi barkı olsun. / Memleket isterim / Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun; / Olursa bir şikayet ölümden olsun".
Sevgili Tarancı, şiirin dillere düştü düşmesine ama şiirini alanlarda okuyanlardan kimilerine senin dizelerinle yanıt vermek gerekli: "Değil kardeşim değil, dal yeşil gök mavi değil / Bilsen ben hangi alemdeyim sen hangi alemde / Aklından geçer mi dersin, aklımdan geçen şeyler / Sanmam / Yıldız ve rüzgar payımız müsavi değil / Sen kendi gecende gidersin ben kendi gecemde / Vazgeç / Ayrıdır bindiğimiz gemiler".
Biliyorum senin asıl anılması gereken yanın cesaretin. Özgürlüğün "hava gibi ekmek gibi su gibi" gerekli olduğunu söyleyişin yinelenmeli seni anarken. Yurtsever bir şaire özgürlüğün yasaklanışından utanışını dile getirmen, Nazım Hikmet' in hapiste oluşuna karşı sesini yükseltmeyi bilişin, anlatılmalı "Bir şey daha var yürek acısı / Utandırır insanı düşündürür / Öylesine başka bir kalp ağrısı / Alır beni ta Bursa’ ya götürür / ... / En yavuz evladı bu memleketin / Nazım ağabey hapislerde çürür".
Diyarbakır' 0ın kadir bilir şairi Tarancı, herkesin yıldız ve rüzgar payının eşit olduğu günlerde görüşmek üzere.
- alıntı -
yağmur yağıyordu Paris kaldırımlarına;
Seni düşünüyordum penceremde!
(Penceremiz olabilirdi!)
Yağmuru sevmediğin geldi aklıma.
Bulutlar da hatırlamış olacaklar ki
Yağmurda üzüldüğünü,
Sağnak durdu birdenbire;
Güneş açtı.
Yüzün güldü mü bilmem,
istanbul'daki pencerende.
Yaş Otuz Beş şiiriyle beni benden alan şairdir. Karamsarlıgı, kendini begenmez hali, yalnızlıgı ve karışıklıgını şiirlerinde en iyi şekilde işlemiştir.
ölümden çok korkan bir yazarımızdır. genelde şiirlerinde ölümü işler .ama ne tezatlıktır ki genç sayılabilecek bir yaşta vefat etmiştir.ama kısa yaşamına onlarca şiir sığdırmayı başarmıştır.
"Bir namazlık saltanatın olacak taht misali o musalla taşında" böyle derin bir sözü yazabilen şairi nasıl bir üstad olduğunu yazmaya gerek yok heralde.
özgün ve muhteşem bir yazar.
şiirleri öylesine imasız* ve öylesine düz ki okunduğu anda "acaba şair burda ne anlatmış" diye düşünmene asla gerek kalmıyor... aksine "bunu nasıl da böyle anlatabilmişé buna nasıl cesaret edebilmiş!!" diye düşüncelere gark ediyor.
ayrıca yazılarında büyük bir cesaret var...
anlatamıyorum... şiirlerini okumak lazım. o duyguyu hissetmek lazım.
kalemi keskin, yazıları kaliteli, mekanı cennet olsun.
hamiş: kronolojik olarak çok düzgün bir dua gibi görünmüyor sanırım. ama ne anlatmak istediğimi anladınız. ben tarancı kadar büyük bir yazar değilim... onun kadar güzel ve açık yazamıyorum işte.