cahit koytak

    1.
  1. son dönem türk şiirinde kendi sesini en iyi bulmuş şairlerden birisidir. şiirlerine müptela olmanız işten bile değildir. çok iyi yazar. ismet özel'i etkilediği yerlerin olduğunu söyleyenler vardır. olabildiğine alçak gönüllü ve gündeme uzak bir şairdir.
    4 ...
  2. 10.
  3. şiirleri içimde yaralar açıyor. kelimelerin bu denli acıtıcı olması ne garip. her şiiri modern hayatın 'kök'üne/'kök'lermize dökülmüş bir kibrit suyu.

    hangimiz onun kadar bilgeyiz/sakiniz. yazdığı istisnasız her kelime daha çok içimize bakmamızı/daha çok kendimizi bulmamamız sağlamaya yönelik. ve cahit koytak öyle bir yerde bitiriyor ki şiirlerini içimizde hep bilmediğimiz bir kelimeyi keşfetmeye çalışmanın sancısı kalıyor. hani aklınıza takılır ya bir kelime/orda olması/kullanılması gereken kelime. hani bulamazsınız ya. işte öyle biter şiirleri. siz öylece kalırsınız aklınızda kelime/ler.

    bırakın bu modern derviş'in şiirleri içinize 'kök' salsın. hiç mi korkmuyorsunuz sizi içine çeken/yutan o gri büyük binalardan. allah aşkına söyleyin hiç mi sevmiyorsunuz şiiri. o garip köklerinizi sökün yerine cahit koytak'ın şiirlerini koyun.

    Dönüyorsun
    Arkanda seke seke
    küçülüyor dünya
    Atın toynağından kopan balçık
    Kalemden sıçrayan mürekkep
    Dünya

    cahit koytak/1987
    4 ...
  4. 14.
  5. " Al bunları benden.
    Bu sahipsiz bahçeyi
    Bu yankısız ruhu
    Sözlerini, ayak seslerini
    Yapraklarını, dikenlerini..."
    2 ...
  6. 11.
  7. karakutu com'da ağızlarına biber sürülmüş kuzuların cumhuriyeti adlı şiirini görüp hayran kaldığım şair. facebook'ta grubunu açmışlar. dediklerine göre yeni şiir kitabı yoldaymış. merakla bekliyoruz.
    2 ...
  8. 5.
  9. seni tanımıyordum, hrant,
    yeterince tanımıyordum, evet,
    fakat gördükten sonra o gün
    küskün bir çocuk gibi orada,
    kaldırımda,
    yüzükoyun uzanmış, öyle büyük,
    destansı,
    öylesine tıpatıp kendine, özgürlüğe,
    hak edilmiş onura benzeyen bir
    erinçle
    uyurkenki resmini,

    hani, yalnız kendine değil, hayır,
    ölecekse, ölümü, iyi, güzel ve doğru
    bir şeyler uğruna olsun isteyecek
    herkese,
    yani her ölümlüye benzeyen
    güzellikte…
    ve kuşkusuz, en çok da, mahallenin
    bıçkınlarıyla, efeleriyle
    baş edemediği için
    hırsından gizli gizli ağlayan,
    kendi yüreğini kemiren,
    gün günden budandığını,
    yontulduğunu
    ve lokma lokma yutulduğunu
    hisseden
    mahallenin sessiz çocuklarına
    güç veren dirilikte uyurkenki resmini
    gördükten sonra o gün,

    artık diyorum ki, kendime:
    vursalardı beni de, hrant gibi,
    ben şahsen, zaptiyenin
    örtbas muşambasıyla değil, hayır,
    agos gazetesiyle
    örtsünler isterdim cesedimi;

    agos gazetesiyle örtsünler, ne fark
    eder,
    yalnızca, senin gibi, perçemim,
    potinlerim,
    bir de - biraz iş çıksın diye
    yoksul şairciklere,
    çömez muhabirlere -
    benim de potinlerimdeki
    iki romanesk delik
    görünecek biçimde…

    ki, böylece, resmin geri kalan kısmını
    güvercinler doldursun!
    senin o, isa peygamber’inkini andıran
    yakışıklı alnını
    kanatıncaya kadar duvara vura vura
    sonunda kalbimizde açmayı
    başardığın
    mucizevi gedikten
    gökyüzüne saçılan güvercinler...

    hani şu, sen susunca, senin o
    koskocaman,
    o, tanrının eliyle okşanmışçasına
    sıcak
    olduğu anlaşılan yüreğinin sesini,
    ‘sessizliğin sesi’ni, sonsuzluğun sesini
    açıkça işitilir kılan,
    daha gür, daha beyaz,
    daha cesur kanat vuruşlarıyla
    gökleri çatırdatan
    ‘tedirgin güvercinler’...

    seni tanımıyordum, fazlaca
    tanımıyordum, fakat
    vursalardı beni de, hrant dink,
    senin gibi,
    her şeyi göze alıp, cenaze namazımı
    tanrı’nın ‘meryem ana’ evinde
    o evin avlusunda
    kılsınlar isterdim, ‘bizimkiler’!
    kılsınlar, ne fark eder?
    kılsınlar ki, böylece, tanrı’yı
    bir mülk gibi
    çitlerle çevirmeye kalkışan ferisiler
    bütün mülklerin, mabetlerin
    o’na ait olduğunu bilsinler!

    seni tanımıyordum evet,
    tanımıyordum, fakat
    seni, öyle haksız, öyle mızıkçılıkla
    oyundan çıkarılmış bir çocuk
    gibi gördükten sonra, dostum,
    büyük kalkış gününde
    aynı oyuna çağırılan iki kafadar gibi
    kalkıp da koşabilmek için
    sana komşu mezardan,
    belki daha cesur, daha kanatlı şeyler,
    delice mizansenler hayal etmeli
    ve diyebilmeliyim ki,

    vursalardı beni de, senin gibi,
    bu yaşlı şakağımdan,
    benim de, o güvey uykusunun
    tadından,
    o gençlik, güzellik uykusunun
    tadından
    adını, kimliğini unutan cesedimi
    bir ‘karambol’ eseri
    balıklı mezarlığı’na defnetsinler
    isterdim;
    üstümü de, meselâ, lavtacı
    nazaret’in,
    hamparsum’un, nikolaki ağa’nın
    iyi cins bir vatan toprağı gibi demli
    ve bir rast semai gibi ağır, kederli
    ‘ermeni’ toprağıyla örtsünler!
    evet, evet örtsünler, ne fark eder?

    örtsünler ki, böylece, efeliğin şanını,
    kanın ve kanla karılmış gücün
    verdiği sarhoşluğu burada
    kurtlara, çakallara, şahinlere bırakıp
    büyük göç katarına katılmasını bilen,
    yani senin gibi, hrant dink,
    şakaklarında ve potinlerinde delik,
    ama boyunlarında
    ne haç, ne ay yıldız,
    ne süleymanın mührü,
    simurgunu arayan bütün kanatlıların,
    bütün ‘tedirgin’ sakaların,
    bülbüllerin, çayırkuşlarının
    ve güvercinlerin
    orada, ‘eskilerin’ sözüyle,
    ‘sınıfsız ve devletsiz’,
    çitsiz ve çepersiz çayırlarında,
    ebediyetin,
    kendi soylarına soplarına boş verip,
    sabah akşam yalnızca
    tanrının adını yücelttiklerini
    öğrensin zeolotlar!

    ve simurgun gökçe diriliğini,
    gökçe doğurganlığını,
    ölülere yaşama, taşlara kanatlanma
    tadını veren bir neşide olarak
    eklediklerini
    sabah akşam ötüşlerine…
    2 ...
  10. 2.
  11. 13.
  12. Deliler gibi

    Birini sevecek olsam,
    Yürekten sevecek olsam birini,
    Tutamam dilimi,
    Pattadan söylerim,
    Onu deliler, deliler gibi sevdiğimi.

    Yalnız ona değil, tutamam kendimi
    Sütçüye de söylerim hemen o sabah
    Kapımı herkesten önce çalan.
    Çerçiye, simitçiye, kasaba, manava...
    Artık kim çıkarsa yolda karşıma.

    Tutamam kendimi, tutamam kendimi
    Kurda kuşa da söylerim,
    Ota, ağaca, taşa,
    Rüzgâra, buluta, yağmura...
    Kim çıkarsa, ne çıkarsa şansıma.

    Ve bir defa sevince de,
    Yalnızca bir tek kişiyi değil,
    Yalnızca bazı şeyleri
    Ve sevginin bir tek türüyle
    Ve öyle mevsimden mevsime değil,

    Sevginin bin bir bahrinde
    Bin bir kanatlı rüzgâr,
    Bin bir katmanlı bir esin gibi
    Sarmak, kucaklamak isterim
    Herkesi, her şeyi, her anı, her hali,

    Öper, okşar, içime sokarım,
    Kendime katarım onları, bunları, şunları.
    Ve kendimden geçerim, kendimi aşarım,
    Kendimden taşarım, deliler gibi,
    Çocuklar gibi, şairler gibi.

    Tarlakuşunun Doğaçlamaları

    http://taraf.com.tr/makale/8786.htm
    1 ...
  13. 28.
  14. "hakikat karşısında domuzuna inattan,
    soyuna, türüne, kendine körce yapışıklıktan,
    ve tanrılık taslamaktan ötekine küstahça;
    ama kuzu gibi de uzatmaktan boynunu
    altın tasmasıyla caka satarak hem de
    kasabın bıçağına ahmakça. "

    Kalite kokan bir şairdir.
    1 ...
  15. 8.
  16. insanı mest eden dizelerin sahibi. hali hazırda yayımlanmış tek şiir kitabı ilk atlas'ı 1990 yılında çıkardı. adaşı olan şair gibi o da kelimeleri ard arda dizmede usta. az yazıyor ama öz yazıyor. yazdığı her şiirde modern hayatın dayatmalarına esaslı bir darbe indiriyor.
    1 ...
  17. 3.
  18. [...]
    Ben sazımı kırdım dosyamı saçtım
    Kağıtlarımı yaktım
    Kuşlarımı uçurdum
    [...]
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük