son dönem türk şiirinde kendi sesini en iyi bulmuş şairlerden birisidir. şiirlerine müptela olmanız işten bile değildir. çok iyi yazar. ismet özel'i etkilediği yerlerin olduğunu söyleyenler vardır. olabildiğine alçak gönüllü ve gündeme uzak bir şairdir.
şiirleri içimde yaralar açıyor. kelimelerin bu denli acıtıcı olması ne garip. her şiiri modern hayatın 'kök'üne/'kök'lermize dökülmüş bir kibrit suyu.
hangimiz onun kadar bilgeyiz/sakiniz. yazdığı istisnasız her kelime daha çok içimize bakmamızı/daha çok kendimizi bulmamamız sağlamaya yönelik. ve cahit koytak öyle bir yerde bitiriyor ki şiirlerini içimizde hep bilmediğimiz bir kelimeyi keşfetmeye çalışmanın sancısı kalıyor. hani aklınıza takılır ya bir kelime/orda olması/kullanılması gereken kelime. hani bulamazsınız ya. işte öyle biter şiirleri. siz öylece kalırsınız aklınızda kelime/ler.
bırakın bu modern derviş'in şiirleri içinize 'kök' salsın. hiç mi korkmuyorsunuz sizi içine çeken/yutan o gri büyük binalardan. allah aşkına söyleyin hiç mi sevmiyorsunuz şiiri. o garip köklerinizi sökün yerine cahit koytak'ın şiirlerini koyun.
Dönüyorsun
Arkanda seke seke
küçülüyor dünya
Atın toynağından kopan balçık
Kalemden sıçrayan mürekkep
Dünya
karakutu com'da ağızlarına biber sürülmüş kuzuların cumhuriyeti adlı şiirini görüp hayran kaldığım şair. facebook'ta grubunu açmışlar. dediklerine göre yeni şiir kitabı yoldaymış. merakla bekliyoruz.
seni tanımıyordum, hrant,
yeterince tanımıyordum, evet,
fakat gördükten sonra o gün
küskün bir çocuk gibi orada,
kaldırımda,
yüzükoyun uzanmış, öyle büyük,
destansı,
öylesine tıpatıp kendine, özgürlüğe,
hak edilmiş onura benzeyen bir
erinçle
uyurkenki resmini,
hani, yalnız kendine değil, hayır,
ölecekse, ölümü, iyi, güzel ve doğru
bir şeyler uğruna olsun isteyecek
herkese,
yani her ölümlüye benzeyen
güzellikte…
ve kuşkusuz, en çok da, mahallenin
bıçkınlarıyla, efeleriyle
baş edemediği için
hırsından gizli gizli ağlayan,
kendi yüreğini kemiren,
gün günden budandığını,
yontulduğunu
ve lokma lokma yutulduğunu
hisseden
mahallenin sessiz çocuklarına
güç veren dirilikte uyurkenki resmini
gördükten sonra o gün,
artık diyorum ki, kendime:
vursalardı beni de, hrant gibi,
ben şahsen, zaptiyenin
örtbas muşambasıyla değil, hayır,
agos gazetesiyle
örtsünler isterdim cesedimi;
agos gazetesiyle örtsünler, ne fark
eder,
yalnızca, senin gibi, perçemim,
potinlerim,
bir de - biraz iş çıksın diye
yoksul şairciklere,
çömez muhabirlere -
benim de potinlerimdeki
iki romanesk delik
görünecek biçimde…
ki, böylece, resmin geri kalan kısmını
güvercinler doldursun!
senin o, isa peygamber’inkini andıran
yakışıklı alnını
kanatıncaya kadar duvara vura vura
sonunda kalbimizde açmayı
başardığın
mucizevi gedikten
gökyüzüne saçılan güvercinler...
hani şu, sen susunca, senin o
koskocaman,
o, tanrının eliyle okşanmışçasına
sıcak
olduğu anlaşılan yüreğinin sesini,
‘sessizliğin sesi’ni, sonsuzluğun sesini
açıkça işitilir kılan,
daha gür, daha beyaz,
daha cesur kanat vuruşlarıyla
gökleri çatırdatan
‘tedirgin güvercinler’...
seni tanımıyordum, fazlaca
tanımıyordum, fakat
vursalardı beni de, hrant dink,
senin gibi,
her şeyi göze alıp, cenaze namazımı
tanrı’nın ‘meryem ana’ evinde
o evin avlusunda
kılsınlar isterdim, ‘bizimkiler’!
kılsınlar, ne fark eder?
kılsınlar ki, böylece, tanrı’yı
bir mülk gibi
çitlerle çevirmeye kalkışan ferisiler
bütün mülklerin, mabetlerin
o’na ait olduğunu bilsinler!
seni tanımıyordum evet,
tanımıyordum, fakat
seni, öyle haksız, öyle mızıkçılıkla
oyundan çıkarılmış bir çocuk
gibi gördükten sonra, dostum,
büyük kalkış gününde
aynı oyuna çağırılan iki kafadar gibi
kalkıp da koşabilmek için
sana komşu mezardan,
belki daha cesur, daha kanatlı şeyler,
delice mizansenler hayal etmeli
ve diyebilmeliyim ki,
vursalardı beni de, senin gibi,
bu yaşlı şakağımdan,
benim de, o güvey uykusunun
tadından,
o gençlik, güzellik uykusunun
tadından
adını, kimliğini unutan cesedimi
bir ‘karambol’ eseri
balıklı mezarlığı’na defnetsinler
isterdim;
üstümü de, meselâ, lavtacı
nazaret’in,
hamparsum’un, nikolaki ağa’nın
iyi cins bir vatan toprağı gibi demli
ve bir rast semai gibi ağır, kederli
‘ermeni’ toprağıyla örtsünler!
evet, evet örtsünler, ne fark eder?
örtsünler ki, böylece, efeliğin şanını,
kanın ve kanla karılmış gücün
verdiği sarhoşluğu burada
kurtlara, çakallara, şahinlere bırakıp
büyük göç katarına katılmasını bilen,
yani senin gibi, hrant dink,
şakaklarında ve potinlerinde delik,
ama boyunlarında
ne haç, ne ay yıldız,
ne süleymanın mührü,
simurgunu arayan bütün kanatlıların,
bütün ‘tedirgin’ sakaların,
bülbüllerin, çayırkuşlarının
ve güvercinlerin
orada, ‘eskilerin’ sözüyle,
‘sınıfsız ve devletsiz’,
çitsiz ve çepersiz çayırlarında,
ebediyetin,
kendi soylarına soplarına boş verip,
sabah akşam yalnızca
tanrının adını yücelttiklerini
öğrensin zeolotlar!
ve simurgun gökçe diriliğini,
gökçe doğurganlığını,
ölülere yaşama, taşlara kanatlanma
tadını veren bir neşide olarak
eklediklerini
sabah akşam ötüşlerine…
Birini sevecek olsam,
Yürekten sevecek olsam birini,
Tutamam dilimi,
Pattadan söylerim,
Onu deliler, deliler gibi sevdiğimi.
Yalnız ona değil, tutamam kendimi
Sütçüye de söylerim hemen o sabah
Kapımı herkesten önce çalan.
Çerçiye, simitçiye, kasaba, manava...
Artık kim çıkarsa yolda karşıma.
Tutamam kendimi, tutamam kendimi
Kurda kuşa da söylerim,
Ota, ağaca, taşa,
Rüzgâra, buluta, yağmura...
Kim çıkarsa, ne çıkarsa şansıma.
Ve bir defa sevince de,
Yalnızca bir tek kişiyi değil,
Yalnızca bazı şeyleri
Ve sevginin bir tek türüyle
Ve öyle mevsimden mevsime değil,
Sevginin bin bir bahrinde
Bin bir kanatlı rüzgâr,
Bin bir katmanlı bir esin gibi
Sarmak, kucaklamak isterim
Herkesi, her şeyi, her anı, her hali,
Öper, okşar, içime sokarım,
Kendime katarım onları, bunları, şunları.
Ve kendimden geçerim, kendimi aşarım,
Kendimden taşarım, deliler gibi,
Çocuklar gibi, şairler gibi.
"hakikat karşısında domuzuna inattan,
soyuna, türüne, kendine körce yapışıklıktan,
ve tanrılık taslamaktan ötekine küstahça;
ama kuzu gibi de uzatmaktan boynunu
altın tasmasıyla caka satarak hem de
kasabın bıçağına ahmakça. "
insanı mest eden dizelerin sahibi. hali hazırda yayımlanmış tek şiir kitabı ilk atlas'ı 1990 yılında çıkardı. adaşı olan şair gibi o da kelimeleri ard arda dizmede usta. az yazıyor ama öz yazıyor. yazdığı her şiirde modern hayatın dayatmalarına esaslı bir darbe indiriyor.