cahit koytak

entry28 galeri0
    1.
  1. son dönem türk şiirinde kendi sesini en iyi bulmuş şairlerden birisidir. şiirlerine müptela olmanız işten bile değildir. çok iyi yazar. ismet özel'i etkilediği yerlerin olduğunu söyleyenler vardır. olabildiğine alçak gönüllü ve gündeme uzak bir şairdir.
    4 ...
  2. 2.
  3. 3.
  4. [...]
    Ben sazımı kırdım dosyamı saçtım
    Kağıtlarımı yaktım
    Kuşlarımı uçurdum
    [...]
    1 ...
  5. 4.
  6. 5.
  7. seni tanımıyordum, hrant,
    yeterince tanımıyordum, evet,
    fakat gördükten sonra o gün
    küskün bir çocuk gibi orada,
    kaldırımda,
    yüzükoyun uzanmış, öyle büyük,
    destansı,
    öylesine tıpatıp kendine, özgürlüğe,
    hak edilmiş onura benzeyen bir
    erinçle
    uyurkenki resmini,

    hani, yalnız kendine değil, hayır,
    ölecekse, ölümü, iyi, güzel ve doğru
    bir şeyler uğruna olsun isteyecek
    herkese,
    yani her ölümlüye benzeyen
    güzellikte…
    ve kuşkusuz, en çok da, mahallenin
    bıçkınlarıyla, efeleriyle
    baş edemediği için
    hırsından gizli gizli ağlayan,
    kendi yüreğini kemiren,
    gün günden budandığını,
    yontulduğunu
    ve lokma lokma yutulduğunu
    hisseden
    mahallenin sessiz çocuklarına
    güç veren dirilikte uyurkenki resmini
    gördükten sonra o gün,

    artık diyorum ki, kendime:
    vursalardı beni de, hrant gibi,
    ben şahsen, zaptiyenin
    örtbas muşambasıyla değil, hayır,
    agos gazetesiyle
    örtsünler isterdim cesedimi;

    agos gazetesiyle örtsünler, ne fark
    eder,
    yalnızca, senin gibi, perçemim,
    potinlerim,
    bir de - biraz iş çıksın diye
    yoksul şairciklere,
    çömez muhabirlere -
    benim de potinlerimdeki
    iki romanesk delik
    görünecek biçimde…

    ki, böylece, resmin geri kalan kısmını
    güvercinler doldursun!
    senin o, isa peygamber’inkini andıran
    yakışıklı alnını
    kanatıncaya kadar duvara vura vura
    sonunda kalbimizde açmayı
    başardığın
    mucizevi gedikten
    gökyüzüne saçılan güvercinler...

    hani şu, sen susunca, senin o
    koskocaman,
    o, tanrının eliyle okşanmışçasına
    sıcak
    olduğu anlaşılan yüreğinin sesini,
    ‘sessizliğin sesi’ni, sonsuzluğun sesini
    açıkça işitilir kılan,
    daha gür, daha beyaz,
    daha cesur kanat vuruşlarıyla
    gökleri çatırdatan
    ‘tedirgin güvercinler’...

    seni tanımıyordum, fazlaca
    tanımıyordum, fakat
    vursalardı beni de, hrant dink,
    senin gibi,
    her şeyi göze alıp, cenaze namazımı
    tanrı’nın ‘meryem ana’ evinde
    o evin avlusunda
    kılsınlar isterdim, ‘bizimkiler’!
    kılsınlar, ne fark eder?
    kılsınlar ki, böylece, tanrı’yı
    bir mülk gibi
    çitlerle çevirmeye kalkışan ferisiler
    bütün mülklerin, mabetlerin
    o’na ait olduğunu bilsinler!

    seni tanımıyordum evet,
    tanımıyordum, fakat
    seni, öyle haksız, öyle mızıkçılıkla
    oyundan çıkarılmış bir çocuk
    gibi gördükten sonra, dostum,
    büyük kalkış gününde
    aynı oyuna çağırılan iki kafadar gibi
    kalkıp da koşabilmek için
    sana komşu mezardan,
    belki daha cesur, daha kanatlı şeyler,
    delice mizansenler hayal etmeli
    ve diyebilmeliyim ki,

    vursalardı beni de, senin gibi,
    bu yaşlı şakağımdan,
    benim de, o güvey uykusunun
    tadından,
    o gençlik, güzellik uykusunun
    tadından
    adını, kimliğini unutan cesedimi
    bir ‘karambol’ eseri
    balıklı mezarlığı’na defnetsinler
    isterdim;
    üstümü de, meselâ, lavtacı
    nazaret’in,
    hamparsum’un, nikolaki ağa’nın
    iyi cins bir vatan toprağı gibi demli
    ve bir rast semai gibi ağır, kederli
    ‘ermeni’ toprağıyla örtsünler!
    evet, evet örtsünler, ne fark eder?

    örtsünler ki, böylece, efeliğin şanını,
    kanın ve kanla karılmış gücün
    verdiği sarhoşluğu burada
    kurtlara, çakallara, şahinlere bırakıp
    büyük göç katarına katılmasını bilen,
    yani senin gibi, hrant dink,
    şakaklarında ve potinlerinde delik,
    ama boyunlarında
    ne haç, ne ay yıldız,
    ne süleymanın mührü,
    simurgunu arayan bütün kanatlıların,
    bütün ‘tedirgin’ sakaların,
    bülbüllerin, çayırkuşlarının
    ve güvercinlerin
    orada, ‘eskilerin’ sözüyle,
    ‘sınıfsız ve devletsiz’,
    çitsiz ve çepersiz çayırlarında,
    ebediyetin,
    kendi soylarına soplarına boş verip,
    sabah akşam yalnızca
    tanrının adını yücelttiklerini
    öğrensin zeolotlar!

    ve simurgun gökçe diriliğini,
    gökçe doğurganlığını,
    ölülere yaşama, taşlara kanatlanma
    tadını veren bir neşide olarak
    eklediklerini
    sabah akşam ötüşlerine…
    2 ...
  8. 6.
  9. bugün darpane-i amirede kendisi ve oğluyla müşerref olduğum değerli şair.
    1 ...
  10. 7.
  11. 8.
  12. insanı mest eden dizelerin sahibi. hali hazırda yayımlanmış tek şiir kitabı ilk atlas'ı 1990 yılında çıkardı. adaşı olan şair gibi o da kelimeleri ard arda dizmede usta. az yazıyor ama öz yazıyor. yazdığı her şiirde modern hayatın dayatmalarına esaslı bir darbe indiriyor.
    1 ...
  13. 9.
  14. bir şiirinde darbecilere güzel bir ayar vermiştir:

    can sıkıntısından oturup darbe planı yapan asker, sivil bütün generaller için dostça öneriler

    bakın komutanım, herkes gibi benim de
    ilk aklıma gelen:
    her biriniz onar bin ağaç dikin,
    yüzer bin ağaç dikin!
    yahut kırmayı yüreğinizin kaldıramayacağı
    düşman sayısı kadar ağaç dikin ki,
    adınızla anılan ormanlar kaplasın
    savaş meydanlarını,
    çöller yerine…

    bakın, size söz, o zaman o ormanlarda,
    ölüm nedir, unutmak nedir
    bilmeyen rüzgârlara
    şarkılarımla, sonsuza kadar
    adınızı anarak uğuldamayı
    öğretmek benden!

    her biriniz ayrı bir mevzide,
    ayrı bir geçitte, cinlere tuzak,
    perilere pusu kurmak yerine,
    bir bahçe, bir bağ yeşertin
    ki, cinsi adınızla anılacak
    elma ağaçları, kiraz ağaçları,
    badem ağaçları yükselsin,
    mezarlık servileri ve
    şehitlik anıtları yerine…
    bakın, size söz, o zaman o bahçelerde
    ölüm nedir, unutmak nedir
    bilmeyen dereciklere
    şarkılarımla sonsuza kadar
    adınızı anarak çağıldamayı
    öğretmek benden!

    zihinlerinizdeki kışlaları, örneğin,
    yatılı mekteplere çevirin,
    resim atölyelerine, müzik atölyelerine,
    şiir atölyelerine…
    kıt’aları gezici tiyatro truplarına,
    talimgâhları şenlik alanlarına…
    ki, adınızla anılan coşku çağları olsun,
    çiçeklenme çağları olsun insanlık için,
    sirenli, düdüklü korku dönemleri,
    yıkım dönemleri yerine,
    dar baharlar, upuzun kışlar,
    karanlık ‘zaman tünelleri’ yerine…

    insanların gülmeyi öğrendiği,
    birbirine güvenmenin, kucaklaşmanın
    ‘vatan kurtarmak’tan daha erdemli
    ve daha kahramanca
    olduğunun herkesçe bilindiği,
    kucağı gök kadar derin,
    tebessümü yeryüzü kadar geniş
    ve bir erken bahar sabahı gibi
    ölülere mezardan kalkma hevesi veren
    altın dönemler olsun.
    bakın, size söz, üç bin yıl sonra,
    belki beş bin yıl sonra
    adınızı, merihte ya da satürnde
    bir sarı zeybek gösterisi için,
    bir figaro yahut kerem’le aslı
    operası için turneye çıkan,
    mehmetçiğe, hansa ya da coniye,
    şarkılarımla, sonsuza kadar,
    en uzak yıldızların kulaklarına
    fısıldamasını öğretmek benden!

    kısacası, mayınlarınızı temizleyin,
    aklınızın önündeki mayınları,
    kalbinizin önündeki mayınları,
    kafalarlarınızla kalpleriniz arasına
    döşenmiş mayınları,
    vehimleri, önyargıları, takıntıları
    temizleyin,
    temizleyin ve girin korkmadan,
    heyamolalarla, çığrışmalarla
    ikinci gençliğinize,
    ikinci delikanlılığınıza,
    ikinci çocukluğunuza...

    ve bütün bu mucizevi şeylerden sonra,
    yüzlerinizde ve ruhlarınızda hâlâ
    “askeri bölge girilmez” uyarısı
    asılı mıntıkalar gözüküyorsa,
    herkes için bahar göçüp gitmeden
    sonsuza kadar,
    oraları kuşlara açın,
    çocuklara açın,
    meleklere ve insanlara açın!

    ve bakın, görün o zaman,
    onlara şarkılarımla,
    adınızı anarak çığrışmasını
    belletmek benden!

    size söz, diyorum, söz!
    ve bu, ebediyete yol şarkıları yakan
    yoksul bir şairin sözü.
    0 ...
  15. 10.
  16. şiirleri içimde yaralar açıyor. kelimelerin bu denli acıtıcı olması ne garip. her şiiri modern hayatın 'kök'üne/'kök'lermize dökülmüş bir kibrit suyu.

    hangimiz onun kadar bilgeyiz/sakiniz. yazdığı istisnasız her kelime daha çok içimize bakmamızı/daha çok kendimizi bulmamamız sağlamaya yönelik. ve cahit koytak öyle bir yerde bitiriyor ki şiirlerini içimizde hep bilmediğimiz bir kelimeyi keşfetmeye çalışmanın sancısı kalıyor. hani aklınıza takılır ya bir kelime/orda olması/kullanılması gereken kelime. hani bulamazsınız ya. işte öyle biter şiirleri. siz öylece kalırsınız aklınızda kelime/ler.

    bırakın bu modern derviş'in şiirleri içinize 'kök' salsın. hiç mi korkmuyorsunuz sizi içine çeken/yutan o gri büyük binalardan. allah aşkına söyleyin hiç mi sevmiyorsunuz şiiri. o garip köklerinizi sökün yerine cahit koytak'ın şiirlerini koyun.

    Dönüyorsun
    Arkanda seke seke
    küçülüyor dünya
    Atın toynağından kopan balçık
    Kalemden sıçrayan mürekkep
    Dünya

    cahit koytak/1987
    4 ...
  17. 11.
  18. karakutu com'da ağızlarına biber sürülmüş kuzuların cumhuriyeti adlı şiirini görüp hayran kaldığım şair. facebook'ta grubunu açmışlar. dediklerine göre yeni şiir kitabı yoldaymış. merakla bekliyoruz.
    2 ...
  19. 12.
  20. pazartesi günleri taraf gazetesinde şiirleri neşredilen muazzam şair.
    0 ...
  21. 13.
  22. Deliler gibi

    Birini sevecek olsam,
    Yürekten sevecek olsam birini,
    Tutamam dilimi,
    Pattadan söylerim,
    Onu deliler, deliler gibi sevdiğimi.

    Yalnız ona değil, tutamam kendimi
    Sütçüye de söylerim hemen o sabah
    Kapımı herkesten önce çalan.
    Çerçiye, simitçiye, kasaba, manava...
    Artık kim çıkarsa yolda karşıma.

    Tutamam kendimi, tutamam kendimi
    Kurda kuşa da söylerim,
    Ota, ağaca, taşa,
    Rüzgâra, buluta, yağmura...
    Kim çıkarsa, ne çıkarsa şansıma.

    Ve bir defa sevince de,
    Yalnızca bir tek kişiyi değil,
    Yalnızca bazı şeyleri
    Ve sevginin bir tek türüyle
    Ve öyle mevsimden mevsime değil,

    Sevginin bin bir bahrinde
    Bin bir kanatlı rüzgâr,
    Bin bir katmanlı bir esin gibi
    Sarmak, kucaklamak isterim
    Herkesi, her şeyi, her anı, her hali,

    Öper, okşar, içime sokarım,
    Kendime katarım onları, bunları, şunları.
    Ve kendimden geçerim, kendimi aşarım,
    Kendimden taşarım, deliler gibi,
    Çocuklar gibi, şairler gibi.

    Tarlakuşunun Doğaçlamaları

    http://taraf.com.tr/makale/8786.htm
    1 ...
  23. 14.
  24. " Al bunları benden.
    Bu sahipsiz bahçeyi
    Bu yankısız ruhu
    Sözlerini, ayak seslerini
    Yapraklarını, dikenlerini..."
    2 ...
  25. 15.
  26. "susacağın zaman büyük susarsan, halkım,
    susmasını, ama iyi susmasını, sıkı susmasını,
    ağır susmasını bilebilirsen, halkım,
    sen susunca taştan su sızmaya başlar.
    hırsından ağlamak isteyip de ağlayamayan
    ergenlerin sıkılı yumruğu gibi, taştan şiir
    ve sessizlikten de hakikat sızmaya başlar."
    1 ...
  27. 16.
  28. vıdı vıdı vıdı vıdı...
    bunca sözü nereden buluyorsunuz?
    ne kadar çok şey istiyorsunuz
    ne kadar çok şey biliyorsunuz
    mezar taşlarından,kitabelerden çok
    ayıp ayıp...
    tanrı konuşmak için
    sizin susmanızı bekliyor.
    1 ...
  29. 17.
  30. oyunu baştan almak
    [...]
    ve tanrıya güvenelim, tanrı geri çevirir mi hiç,
    oyunda düşüp de dizini dirseğini kanatan,
    kafasını, kalbini ya da ruhunu yaralayan çocuğu!
    herkesten üstün, herkesten iri,
    herkesten güçlü olmayı nasılsa kafaya takmış
    akılları, ruhları, yaralı bereli zalimlerin,
    katillerin bile, çocukluğunu geri çevirir mi hiç,
    geri çevirir mi tanrı, cennetin kapısından!
    kıyar da ayırır mı onları, analarından babalarından!
    0 ...
  31. 18.
  32. 19.
  33. günümüzün en iyi şair ve yazarlarından biri olan düşünen şair. erzurumludur. okunulası bir şair, düşünelesi şiirlerin sahibi. güçlü kalem.
    0 ...
  34. 20.
  35. 21.
  36. cahit koytak'ı ilk kez doksan bir veya iki yılının dergah dergisinde yapılmış bir röportajda görmüştüm. gür siyah sakallı kırklı yaşlarda biri, çevirmen, kimyager. esed'in çevirmeni. zarifoğlu'nu getirmişti ismini görünce meğer zarifoğlu'na adadığı eşarı bile varmış. şiirleri yunus emre akıcılığında olan bu şairin tarzı ''zannetme ki öyle böyle bir söz gel sen dahi söyle böyle bir söz'' mısraına misal teşkil edecek derecede hafif ama derin.

    kendisinin sağdan ve solda sıkı şair dostları ve okuyucuları vardır. kendisi şairdir, şiirden anlayan herkes sever. kalburüstü şairdir.

    yazdığı şiirlerde ifadelerin gramatik ayırımı kitabının yazarı şakir kocabaş'a olan sevgisini birçok dile getirmiştir. mezkur zatın isminin baş harflerine yazdığı mektup tarzı şiirlerini timaş yayınlarından çıkan son şiir kitaplarında görmek mümkündür. ve ayrıca bu kitaplardan gördüğümüz şairin kadim yunan'a olan ilgisinin büyük olduğudur.
    0 ...
  37. 22.
  38. ne zaman bu isimle karşılaşsam aklıma "futbol oynayan çocuklar" şiiri geliyor. ama şöyle bir şey de varmış.

    "ışığın ve gölgenin dilini öğrendim,
    rüzgârın dilini,
    yağmurun dilini;
    kuşları, çiçekleri, ağaçları anlayabiliyorum;
    ve tanrının onlarla
    ne demek istediğini bana...

    (...)
    çatlayan, ufalanan,
    yamaçlardan aşağı yuvarlanan,
    parlayan ve göğeren kayaların,
    uluyan bozkırın
    ve mırıldanan kum tepelerinin,
    sezebiliyorum, yerini tanrının planında.
    ve bulabiliyorum karşılığını, bütün bunların
    yeryüzü oyununda,
    büyük şiirinde, hilkatin.

    (...)
    bir tek kendi yüreğimin dilini,
    bir tek onu...
    ve tanrının onunla bana neler söylediğini,
    neler söylemek istediğini
    bir ömür boyu
    gece gündüz uğraşıyorum,
    çalışıyorum, didiniyorum
    ama bir türlü sökemiyorum,
    çözemiyorum,
    anlayamıyorum,
    konuşamıyorum!"

    cahit koytak

    insanın yüreğine yüreğine mi vuruyor sanki?
    0 ...
  39. 23.
  40. Evet. Şiirin değerinin daha az anlaşıldığı zamanların en önemli , yüreğe en çok dokunan şairlerinin arasında yer alır cahit koytak. Hrant dink katledildiğinde onun ardından yazdığı şiiri de okumak gerekir. Böylece hepimiz hrant ız diyenleri daha iyi anlıyor insan.
    1 ...
  41. 24.
  42. Erzurumlu - Mühendis şairdir kendisi:
    -----------
    29 Ocak 1949 yılında, Erzurum’da doğdu. ilk, orta ve lise öğrenimini aynı şehirde gördü. Yüksek öğrenimini istanbul Teknik Üniversitesi Kimya Fakültesinde tamamladı ve bu fakülteden 1974 yılında kimya yüksek mühendisi olarak mezun oldu. Kısa bir süre mühendislik, sonra uzun yıllar serbest ticaret yaptı. 1994 yılından itibaren 15 yıl bir özel TV kuruluşunda, sinema yayınını yönetti. ingilizceden, Fransızcadan kitaplar çevirdi. Şiirlerini Diriliş, Kelime, Yöneliş, Yedi iklim, Kayıtlar, Gergedan, Defter, Kaşgar, Hece, Yansıma, Le Poete Travaille, Kitaplık, Kırklar, Merdiven Şiir, Anlayış, BirNokta, Yeniyazı vb. dergilerde yayınladı.

    http://www.timas.com.tr/yazarlar/cahit-koytak.aspx
    0 ...
  43. 25.
  44. Son günlerde en beğenilen ve en çok konuşulan şiiri:
    ----------
    Dağdan Onurlu iniş
    http://www.taraf.com.tr/c...le-dagdan-onurlu-inis.htm
    ------------
    Gülün, gülün, gülün ne olur!
    Yüksek sesle, kahkahalarla gülün!
    Gülün, çünkü gülmeyi kimse yasaklayamaz.
    Balkonlara, pencerelere çıkın ve gülün!
    Sokaklara, meydanlara dökülün
    Ve gürül gürül yüksek sesle,
    katıla katıla gülün!

    Gülün, çünkü gülmek herkesin anadili,
    Gülün, çünkü gülmek ve ağlamak,
    Kandil’den Ankara’ya, Zaho’dan Ankara’ya,
    Çin’in Sincan’ından Gazze’ye,
    Gazze’den Arizona’ya kadar
    herkesin anadili!

    Dağlardan inin ve inerken gülün!
    Mağaralardan çıkın
    Ve çıkarken gülün, kocaman
    kocaman kahkahalarla!
    Dağdan taş yuvarlar gibi değil ama,
    Yoksul ve cefakâr halkınıza
    Balya balya düş yuvarlar gibi gülün,
    Kimsenin bozamayacağı düşler!

    Dağ gibi kahkahalarla gülün, dağ gibi gülün!
    Dağları yürütür gibi gülün!
    Dağları kahkahalarınızın içine gömün
    Ve şehre dağlarla yürüyün,
    Yürüyen dağlarla,

    Yürürken gülen, gülmekten kırılan dağlarla!
    Yürüyen dağ gibi kahkahalarla yani!

    Silahlarınızı dağda bırakın,
    Öfkelerinizi, kinlerinizi dağda bırakın,
    Yitip giden yıllarınızı dağda bırakın,
    Yahut dağda bırakmayın, yolda bırakmayın,
    Kahkahalarınızın içine gömün onları da,
    Dağ gibi kahkahaların içine gömün!

    Ve her gülüşünüzde, her kahkahanızda,
    Her gülerek hayata katılışınızda,
    Bir göğüs dolusu hıncı,
    Cıgara dumanını dağıtır gibi şöyle
    Başınızın üstünde dağıtıverin ellerinizle!
    Ve sonra daha iştahla gülün, daha gürül gürül,
    Gülmekten daha tad alarak!

    Baharda ses sese katarak dağlardan inen
    coşkulu derelerle,
    Derelerin şen kahkahalarıyla,
    Ergen kıkırdayışlarıyla inin ovaya!

    Gençliğinizi, yaşanmamış hikâyelerinizi,
    Yaşanmamış sevdalarınızı,
    Ümitlerinizi, ülkülerinizi, türkülerinizi
    Dağ gibi ulu, dağ gibi soylu,
    Dağ gibi sessiz kahkahaların içine gömün;
    Ve gülün, gülün, gülün, katıla katıla gülün,
    Çağlaya çağlaya gülün,

    Çoğala çoğala, gülün!

    Gülerek inin şehirlere!
    Kiminiz gönlün mekteplerine,
    Kiminiz gönlün mabetlerine,
    Kiminiz gönlün meyhanelerine!

    Ve hepiniz, hepiniz koyunlarınızda, asla,
    Kahır yaraları, TNT kalıpları,
    cehennem pas’portları,
    Panayırlarda ölüm satmaya değil,
    Hayata hayat katmaya,
    Hayata onur ve değer katmaya,
    Daha çok onurla, daha çok sevdayla
    yaşamaya inin
    Gönlün bağlarına, bağçalarına!
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük