Şefkat ve merhamette güneş gibi ol,
Başkalarının kusurunu örtmekte gece gibi ol,
Sahavet ve cömertlikte akarsu gibi ol,
Tevazu ve maluliyette toprak gibi ol,
Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol,
Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol...
mevlana'nın ellerinden öpmeye sebep sözü. bu sözü gün içerisinde mutlaka anımsamak zorunda kalıyorum ama bugün bir sözlük yazarı ile kısa süreli mesajlaşmam ile daha da sevesim geldi. cahille neyi tartışırsan tartış haksız çıkacak olan sensin..
kendini sadece beyni dolu olan insanlara kanıtlaman gerektiğini hatırlatan cümle.
zira ilk entryde de belirtildiği gibi çok konuşursunuz, karşınızdaki anlamaz -çünkü kendi yanlışlarını haklı çıkarmak için düşünüyordur o sırada- bu yüzden o cahil * sizi etrafa çok ve boş konuşuyor diye lanse eder.
--spoiler--
''Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir.'' K.ATATÜRK
--spoiler--
kesinlikle dogru. yasadikca anliyor insan. oyle olamayanlar her tartisma sonunda kendilerine kizarlar ve bu sozu hatirlarlar...
kendini heba etsen de anlamazlar bazilari. hele yasli ise karsindaki zaten bastan kaybettiginin resmidir. ikna etmeye cabalamak bosa yorulmaktan baska bir ise yaramaz...
zaten cahilliginin farkinda olmadigi icin cahildir. alim yani bilen kisi de kendisinden faha fazla bilenlerin varligini bildigi icin bilmis olur...
"cahilin ocağına düştüğünde ne bok yiyeceksin?" sorusunu düşündüren büyük söz.
okuduğunuz bölümün mecburi stajı için kapı kapı dolanmaya başlarsınız. alanınızla ilgili işyerlerinin toplandığı ilçede konuştuğunuz her müdür stajer almadıklarını söyler, yönlendirme istediğinizde de hepsi aynı adresi gösterir. stajer alan tek bir yer vardır.
içeri girilir, in,cin top oynamaktadır. 273 yaşına gelmiş bir dayı, genç bir elemanın da yardımıyla kağıt üstünde hesap kitap yapmaya çalışmaktadır. tepeleme dolu kültablasında tüten sigara zar zor düşmeden duruyordur ve yanında da uzun 2000 vardır.
"iyigünler" denir, "beni falanca yerden filan bey yönlendirdi de ee.. staj için başvuracaktım, bir tek sizin aldığınızı söylediler." denir.
dayı kafayı kaldırır, *şöyle bir süzer, yanındaki gence dönüp eliyle bir işaretler yapar, birşeyler ister. o anda "sanırım birşey anlatmaya çalışıyor" diye düşünülür. genç, dayıya gazetecilerin kullandığı ses kayıt aleti gibi bir cihaz verir.
dayı bu aygıtı gırtlağındaki deliğe dayıyarak nihayet konuşmaya başlar.
"kim göndermiş seni? kimsin sen? onu tanımam ben! seni niye alacakmışım, ben seni tanıyor muyum, babanı tanıyor muyum?! ne kağıdı, damgası istiyon?"
o tek ciğeri kalmış canavar, bütün bunları tek nefeste hem de, abartmıyorum birebir darth vader'la aynı ses tonunda söylemiştir.*
"tamam dayı, neyse sağol" deyip çıkılır. içerdeki konuşan baca manzarasına rağmen kapının önünde bir sigara yakılır. okul, staj, sevdicek, mezuniyet, evlilik planları, meslek, maaş, gibi bir yığın kare geçer gözün önünden ve uzun bir açıklama yapmak üzere tekrar içeri, o fosil ipinenin yanına gidilir.
cahilin yanında kitap kadar sessiz olan insana " madem kitap kadar dolusun lakin cahile derman olamıyorsun, o halde ne bok yemeye cahille takılıyorsun" demeyi gerektiren durum.
cahil kişilerin yanında olunması gereken durumdur. çünkü siz ne kadar konuşsanız da karşı taraf sizi anlamaz o sadece kendi düşüncelerini nasıl savunacağını düşünür.