1994 yılında çekilmiş, zeki Demirkubuz’un ilk uzun metraj filmi. Drama konusunu işlemiştir. Zeki demirkubuz’un pişman olduğu filmidir.
Filmden bir replik;
Hüzünlü bir şiir gibiydi her şey. Artık yavaş yavaş anımsıyordum.
Günler geçiyordu. Bildiğim tek gerçek buydu. Şairin dediği gibi, kendimi ağır ve müşfik akan bir suyun koynuna bırakmış, gidiyordum...
1994 yılında gösterime giren zeki demirkubuz'un ilk filmidir. sadece demirkubuz ismi geçmesi bile yeterli görülebilir, lakin film için yapılan olumsuz eleştiriler, yönetmenin bu film sonrasında çektiği filmlerin başarısıyla ilişkilendirilmekte.
hayatın çıkmazında kendini kaybeden kadının yine kendini arayışını anlatan bir film. zengin bir adamla evlenip varoş bir semtten ayrılıp, yüksek binaların oluşturduğu bir sitede oturan ve hizmetçisi dahil çevresindeki tüm insanlarla olan iletişim kopukluğu yaşayan ve yine bu sebeple mutsuzlukta yüzen bu kadın, kendine dair arayışında toplumun kabul etmediği şeylere yöneliyor. kendisine ait aracı olduğu için, boğulduğu evinden sıkça uzaklaşıp, kocasının ilgisizliği dışarda bastırmaya çalışıyor. bir gün, yine gezmekten geldiğinde, hizmetçisi kapıcının oğluyla kendi yatağında sevişirken yakalıyor. bu olay kadın için bir dönüm noktası gibi. daha önce farkında olmadığı kişi ve dürtüleri birden canlanıyor. kocasını kapıcının oğluyla aldatması, aslında kapıcının oğlunun çekiciliğinden değil. geldiği yeri, ailesinden uzak durarak unutmaya çalışsa da bu davranışı yine varoşlardan gelen hizmetçisiyle kendisini kıyaslamasıdır bir nevi. zaten diyaloglarda çoğunlukla hizmetçiye ettiği hakaret ve küfürler bunun ispatı. velhasıl, kapıcının oğluyla defalarca birlikte oluyor. hatta kapıcının oğlunun tercih yapmak gibi bir duruma sokuyor. böylece hizmetçiden daha çekici ve tercih edilen kadın olduğu kendisine ispat etmiş olur. bu egosal tatmin kadını içine düştüğü çukurdan çıkarmıyor elbet, kuyu daha da derinleşiyor.
fikret Kuşkan'ın canlandırdığı karaktere bakıldığında obsesif davranış bozuklukları ön plana çıkmakta. örneğin, arabalar konusunda obsesif tutumu, yağmur yağmasa bile aracın sileceklerini çalıştırması ve öylece durması şeklinde izleyeni depresif hisselere itebiliyor. fazla konuşmayan bu genç adam, sıkıntıya düştüğü durumlarda tırnaklarını yemesi ile de dikkat çekiyor. zaten filmin sonunda akıl hastanesinde görülüyor.
akıl hastanesi sahnesinde Zeki demirkubuz'u türkü söyleyen bir akıl hastası olarak görüyoruz. zaten demirkubuz, filmlerinin bir karesinde mutlak suretle görülüyor. bu durum da zeki demirkubuz filmlerinin bir özelliği haline gelmiş. diğer özellikler için usta yönetmenin diğer filmlerindeki entrylere göz atabilirsiniz.
film, insanların takıntılarının boyutları ve sonuçları üzerine. psikolojiyle ilgilenlerin bu filmi mutlaka izlemesini tavsiye ediyorum. gerçi diğer demirkubuz filmleri de bu konuda oldukça iyi. psikoloji dedim mi, sinema alanında zeki demirkubuz ismi oldukça etkili.
Zaman zaman ufka dalıp, sigara tüttürürken; "bu hayatta beni kimse anlamadı amk" deyip yalnızlığı anlatmaya çalışan entel dantel film tadı veriyor. Senaryodaki kopukluklar insanı yoruyor. Hele ev sahibi ile hizmetçinin film diyalogları var ki çok kötü. Hizmetçi değil, sanki sinema eleştirmeni hanım kızımız. Küçük insanların hayatını gözümüze sokarken, küçük insanın inandırıcılığı kalmıyor.
Orta-üst sınıf bir kadın unuttuğu cinselliği, tutkuyu, şehveti, hizmetçisi ile kapıcının oğluğunu sevişirken görmesiyle hatırlıyor ve kapıcının oğluyla sevişiyor. Ancak o tipte bir kadının "kime versem" listesine kapıcının mal oğlu 94'te de 2012'de giremez.
Yorucu film. itin değil sahibinin hatrına seyredilen film.
benim kaldıgım devlet yurdunda sadece kızların kaldıgı tek bloktu. 1600 erkege 800 kız. tam bir meydan muharebesi ortamıydı lakin ülkücü teskilat tarafından onune 100 metre cizgisi cizilmisti. cizgiyi gecen erkek tayfası feci dayak yerdi.
etrafta sürekli gezinen brodway arabalar, dışardan tüpçü kamyonetinden gelen "aygaz" soundtrackı ile 90'lı yılların havasını özellikle çocukluğun belli bir kısmını 90'larda geçirmiş bir nesil için keyif verebilecek bir yapıt.
ama yine de zeki demirkubuz ya da nuri bilge ceylan kökenli filmleri baştan sona bir göz gezdirdiğimizde bu sefer gerçekten sıkıcı denebilir. bunaltması doğal. bu filmlerin hepsi bunaltır ama bunda eksik bir şeyler vardı sanki. hani sıkıyor ama sürükleyiciliği yok. kapatıp bırakası geliyor insanın.
filmdeki karakterlerin tımarhane kaçkını gibi davranarak değişik mesajlar vermesi, o dengesiz ortamın verdiği ince ayar biraz fazla kaçmış bu filmde. bir kadının iç bunalımını direk seks ile bağdaştırmak da ne kadar doğrudur tartışılır ama şimdi yanlıştır da diyemeyeceğim. kapıcı fantezisi güzeldi. tüpçü olsa daha güzel olurdu.
ilk zeki demirkubuz filmi. bir nevi başlangıç. film kopuklukların göze battığı yer yer sıkan bir çalışma. fikret kuşkan'ın iyi sayılabilecek oyunculuğu ruhlu çekim tekniği falan derken bu başarısız sayılabilecek film dahi bir ışık veriyor ilerisi için. yani demirkubuz külliyatının en kötüsü olarak görülebilecek c blokta dahi zeki demirkubuz'un çok geçmeden iyi ve özgün filmler ortaya çıkarabileceğini görmek mümkün.
kötü film diye geçilemeyecek bir film c blok. ilerisi için umut veriyor kopukluklarına rağmen. zaten çok geçmeden 3 yıl sonra türk sinemasının yeni döneminin en başarılılarından biri çıkıyor. masumiyet! sadece üç yıl sonra. c blok, bence vasatın altında bir giriştir fakat olumlu izler taşıyor geleceğe dair. **
bir olgu kötüyken dahi olumlu özellikler taşıyabilir bunun yansıması belki de bu film.
10 üzerinden 6.5!
oldukça kötü bir zeki demirkubuz filmi.
insanı bunaltan, uzun sessizlikler ve durağanlıklarla ilerlemeye çalışan, fakat mesnetsizliği dolayısıyla o durağanlıkta üzerine düşünecek zerre kadar birşey vermediği, izlenmese de olur film.
1994 yapimi filmdir. hersey cok yavas ve yapboz gibi ilerler bu yuzden insan arasira "ulan biraksammi acaba" der.
film hakkinda goze batan seyler atakoy turkuaz sitesinde cekilmis olmasi, serap aksoy'un cok guzelligi, fikret kuskan'in en bi gencligi ve tuhaf halleri, selcuk yontem'in se daha tek bir ak bile dusmemis sirma saclaridir. nerde aslan amca nerde bu bohem ruhlu umursamaz koca, degil mi efendim.
ozet olarak film sinema adina acikcasi cok fazla bir sey ifade etmiyor. ancak 14 sene sonrasinda izlemis olan biri icin "vay be zaman nasilda gecivermis" dedirterek bir yonuyle takdiri hak ediyor cok ufakta olsa.