erkan can, nejat işler, fikret kuşkan, mehmet günsür gibi süper oyuncu kadrosu ve farklı sayılabilecek senaryosuyla türk kanallardında izlenebilecek birkaç diziden biri. özellikle son bölümü süperdi.
almanya da televizyon namina bir b.k olmadigi icin, maalesef takip edemedigim, aksine turkiye de iken, uzun zamandan bu yana izlemekte oldugum tek dizi(ydi).
her hafta enteresan şekilde ve gayet de güzel yedirerek heyecanlandırıyorlar seyircileri, gerçekten usta işi. öyle mükemmel başrol karakterleri ve sönük/sünepe yan karakterler yok bu dizide, tüm karakterler "insan". eksikleri ve erdemleri ile insanlar hepsi, bizdenler.
oldukça naif bir dille derinliğe hitap eden diyalogları ve yine aynı şekilde olan oyunculukları diziye bağlanma sebebimiz.
bence ali - nisan ne kadar hoşsa gönül hanım - selim reşat bey ikilisi de o kadar güzel, özverili.
tabii dizide namaz kılan tek karakterin (alamancı kaşarın babası) de ultra şerefsiz olması başka bir husus.
kadrosunu gördüğümde büyük merakla beklediğim. 2-3 bölüm sonra fikret abinin hatunu yine nejat'ın götüreceğini anlamamla senaristlerine lanet yağdırdığım. fikret kuşkan'ın devleştiği, sesli çekimiyle değişik bir hava yaratan. yönetmeni ve oyunculukları gayet başarılı ancak senaryosu boka saran kanald dizisi.
tesadüfen denk gelinen bir sahnede fikret kuşkan ın söylediği şu cümle akılda kalmıştır:
"oğlum, hayatımın tek yalanı ama hayatımın yalan olmadığının tek kanıtı "
senaryosu nedeniyle korkunç bir hale gelen, oyuncuların tümüne ve tüm film ekibine yazık edilmiş türk dizisi.
Bir prensesin, her nasılsa 30 yıllık ömründe başka tek bir arkadaş edinememiş olması nedeniyle çakma bir şöförü önce dert ortağı yapması, ardından bütün izleyicileri şok eden (!) bir gelişmeyle söz konusu marangoz bozmasına aşık olması gibi basit ve artık gına gelmiş bir hikaye senaryonun omurgasıdır. Ayrıyetten, dizinin zengin insanlar familyasından olan bu prenses, herhalde gelir seviyesi yerlerde sürünen ortalama izleyiciye yaranmak için olsa gerek, mahalle düğünlerine, limonatalara ve marangoz kardeşimizin terli atletine de bayılmaktadır. Ha bir de dizideki çocuğun marangoz-şöför'e, biyolojik babası olduğunu bilmemesine rağmen hemencecik kanının ısınması da bize "tabi canım tabi" dedirtmektedir. Keşke dizi Selim Reşat bey'in aşkından ve Orhan Ertuğrul'un aldatma/aldatmama ikilemlerinden ibaret olsaymış. Ha bir de ya o avukat kızla çıkan, iyilik timsali, sürekli orgazm olmak üzereymiş gibi konuşan Orhan Ertuğrul'un kardeşi olacak adam nedir allahaşkına ya! Ayrıca bu marangoz ve onun kardeşi olan karakterler, aşkları ve çocuk sevgilerinden mi ibarettirler, neden düzgün bir kişilikleri falan yoktur!!! Sonuçta oyunculara (özellikle Fikret Kuşkan'a) ve onca emeğe yazık oluyor. Ama onlar da dizi teklifini kabul etmeden önce diğer oyuncuların ve yönetmenin adından ziyade az biraz da senaryoya göz atsalarmış. Reytinglerine bakılırsa 3 vakte kadar bir yol görünüyor bu diziye...
an itibariyle erkan can'in mezarlık sahnesindeki müthiş oyunculuğu ile beni ağlatan oyunculuğun üst düzey, senaryonun kofti olduğu acımtırak televizyon dizisi.