hayalini tam olarak gerçekleştirememiş olsa bile, futbol sahalarında yaptığı kazı çalışmaları ve rakip futbolculara kontrolsüz girişinden dolayı kazma diye nitelendirilmesinden ötürü bir nevi hayalini gerçekleştiriyor.
bu şekilde devam ederek tarihi eser ya da petrol filan bulması tek temennimizdir.
Bu başlığı ciddi ciddi düşünenlere başımdan geçen bir olayı buraya bırakıyorum.
Sene 2001, Temmuzun en sıcak günlerinden biriydi. Türkiye'den Afrika'ya gönüllü olarak katılan arkeolog grubundaki tek stajyerdim. Neyi araştırdığımızı açıkcası tam anlamıyla bilmiyordum. Ama bu benim gibi biri için bulunması zor bir fırsattı. Seyahatimizden bir ay öncesinde tüm vize, pasaport işlemlerimiz halledildi. Son ana kadar kendimi acayip şanslı hissediyordum. Uçuş günü geldi, uçağa bindik, indik. Sıkış tepiş bir dolmuşa bindik. içimden kendime sövüyordum. Kemal Sunal'ın oynadığı bir filmde ki gibi bir dolmuştu. Tabi bizim dolmuşlar gibi konforlu değildi. Bizim dolmuşlar gibi diyorum, siz düşünün artık. Boyası ağzına kadar gelmişti. iskemlemsi oturakları vardı. Gübre gibi kokan çuvalları, bizim bavulların üzerine istiflediler. iki dakikada bir istop etti. Hoplaya zıplaya vardık. Otele yerleşmeye geldi sıra. Afrika'yı az çok biliyordum. Fakir bir ülke, zor hayatlar... Otelde kalacağız denildiğinden mütevellit, benim gözümde on numara beş yıldız bir otel canlanmadıysa da butik bir hotel yada sevimli bir pansiyon canlanmıştı. Tabii boş hayaller kurduğumu o eti dökülmüş lahmacuna benzeyen tek katlı, tek bloktan ibaret olan barakaya gelince anladım. Amacım onları yermek değil. Bana otel diye aktaran ekibeydi atarım. Baştan söyleseler, hayal kırıklığına uğramazdım. içine girdik. Artık beklentilerim oldukça düşüktü. iki ayrı oda vardı. Ranzalar vardı. Bir odada toplam 2 ranza ve dört yatak vardı. Buna da şükür dedim. Arkeolog grubunda ki profesörleri yan yan kesiyordum. Hiç biri halinden şikayetçi görünmüyorlardı. Bende toparlanıp kendime geleyim dedim ve termosumdaki kahveden bir kap içtim. Odamıza küçük Afrika'lı çocuklar geliyor, Amerikalılardan sonra alışkın olmadıkları suratlara ponçik ponçik bakıp kaçışıyorlardı. Çok şekerdiler. Nedense ekip tarafından devamlı hamamböcekleri gibi kovalanıyorlardı. Yanımızda getirdiğimiz konservelerden yedik aceleyle. Ekip, dinlenmek istemedi. Yorulmuştum. Ben yatayım siz gidin de diyemezdim. Bir haftalık ziyaretimizde hemen işe koyulmalıymışız. Bak bak. Alana safari arabası kiralayıp ulaştık. Tozun toprağın içinden geçip, yerleşim alanından fazla uzakta olmayan kazı alanına geldik. Başka ekiplerde vardı. Bunlar Afrika'lı ekiplerdi. Aralarında bir de tercüman vardı. Getir götür işleri dışında hiç birşey yaptırmadılar bana. Çantalarını falan taşıttılar. ikinci gün de erken saatte kalkıp gittik. Her sabah Afrikalı çocuklar ile birbirimize kaçamak bakışlar attık. Dillerini bilsem masal anlatırdım onlara. Ama bilmiyordum. Buradaki değersiz varlığımın tek ışıltıları onların bembeyaz gülümseyişleri olmuştu. Biz yemek yerken etrafımıza dizilip, yediğimiz konservelere bakıp, gözleriyle yiyorlardı. Bir kaç kere kendi konservemden verecek oldum. Ekiptekiler tarafından yapılan uyarılarla vazgeçirildim. Biri yer biri bakar anlayışından yoksun bu kimseler, birde beni engelliyordu. Bu bir haftanın içinde, konservelerimizi neredeyse bitirmiştik. Ben az yediğimden, geriye iki kutu konservem kalmıştı. Ekiptekilere uyuz olmuştum. Getir götür işleri dışında bana hiç bir şey yaptırmadılar. Hatta bu yabancı toprakların üzerinde neyi bızdıkladığımızı bile hala bilmiyordum. Stajyer her yerde ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyordu. Burası kesin. Bağımsız gezen şempanzeler kadar değerim yoktu ekibimin gözünde.
istanbul'a dönüşümüze bir gün kala hem çocukları sevindirmek, meraklarını gidermek hem de diktatör ve uyuz ekibimden intikam almak istiyordum. Odalarda kimse yokken, çantalarındaki son konserveleri, kuru meyveleri, çikolataları çantama doldurdum. Etrafımda koşturan küçükleri alıp biraz yürüdükten sonra, yere çöktüm. Topladığım yiyecekleri önümüze koydum. Tek tek açtım. Kaşıkları ellerine tutuşturdum. Kaşık kullanmayı hemen kaptılar. Yada biliyorlardı, anlamadım. Kuru meyveleri ve çikolataları paylaştırdım. Hepsi payını alıp bekledi. Kendime de ufak bir pay bıraktım. Yüzleri daha bir aydınlanmıştı. Hepsini tek tek kucakladım. Koşarak gittiler. Ertesi gün hasta olduğumu söyledim. Ağrım var dedim. Alana gitmedim. Ekip üyelerinin akşam Hindistan cevizi ve tatsız muz kızartması yediğini gördüğümde içimin yağları eridi. Ben uyuyordum birileri çalmış olmalı, görmedim dedim. Hepsinin gözünün feri sönmüştü. O taptıkları şempanzeler de rahat vermemişti. Yemeklerini falan çaldılar. Ben de palmiyelerin ardına gizlenmiş çocuklarla beraber, kıs kıs gülüyordum.
istanbul'a döner dönmez bölümü bıraktım.