5 kişilik bir arkadaş topluluğuyla kan donduran kış gününde deniz kıyısındaki barakaya gidilir ve mangal ateşlenir her şey güllük gülistanlıktır herkes o rakıya gözü gibi bakmakta gereken ilgi ve alakayı göstermektedir sofra kurulur ama rakı kaderin cilvesiyle 5 kişilik grubun en çürük üyesi ve en küçüğü olan öss ye hazırlanan o garip mahlukatın çantasına girmiştir ve olaya bakın ki çanta tehlikeli bir nokta olan masanın üstünde durmaktadır, iki tane kazma bunun farkında değildir masayı bir uçtan öbür uca almak için hareketlenirler iki kazma masayı taşırken çanta düşer ama kimse önem vermez bir süre sonra etrafa mis gibi anason ve üzüm kokusu yayılır herkes bir telaş içinde oraya buraya koşuşturmakta kimi ellerini başının arasına almış hüzünlü gözlerle çantaya bakmaktadır, olan olmuştur rakı kırılmıştır masada meze boynu bükük kalmıştır sarhoşun gözleri karı gibi yaşlarla dolmaktadır çanta sırayla ağza dikilmekte defter sayfaları birer birer yalanmaktadır kimileri sayfaları yalamakla kalmayıp yemektedir işte büyük rakının kırılması böylesine büyük bir felakettir.
(bkz: evlat acısı)
rakıyı kıranın idamına kesin gözle bakılırken kışın kıç dondurucu soğuğunda rakıyı kıranın canını kurtarma sevdasıyla don atlet denize atlaması ve kimsenin ona yaklaşamayıp çakıl taşı ve benzeri cisimlerle kafasını yarmaya çalışmasıyla sonuçlanan olay.
şişenin tamamı bitmediğinde gerçekleşen durumdur. Büyük rakı üzülür, kırılır. Bu yüzden tabakta yemek bırakılır, kadehte rakı bırakılmaz. Sonra ağlar peşinden.
Daha ehil insanlar arasında sessizliğin çökmesi, içi ufak bir sinir kaplasa da efendiliğe söz kondurulamaması, kimi samimi kimi yalandan olan "önemli değil abi üzülme canın sağolsun" denmesi, içinden "canın çıksın" denmesi, konuşacak bir şey bulunamaması, kalkıp gitmeler...işte hüzünlü bir akşam hikayesi.