büyük adam dersınız bana herşeyı sunabılır ama yapabıleceklerı bır avuç bıle doldurmaz, küçük adam dersınız bu bana ne vaad edebılır kı dersınız, oysa imkan verılse yapacakları dünyalara sığmaz...
Önyargılar, önyargılar.. bir insan hakkında fikir sahıbı olmak sadece 5 sanıye..
Bır ınsanı tanımak bazen bır ömre bıle sıgmıyor..
savaşın ortasında dünya ya gelmiş küçük bir kız çocuğudur,kavganın ortasında yapayalnız anlamlı olan sadace annesini ve özlemesi savaştan anladığı da budur küçük kız çocuğunun, küçük aşkıda budur.
bir de cumhuriyet hakimi vardır bu hikayede nasırlanmamış onca yarası vardır,kapatmaya çalışırken tekrar dirilir bu yaralar,insan her koşulda insandır çünkü,
cumhuriyetin savcısı, hakimi kaldırır duvarları kürtçe öğrenir, kürtçe konuşur oysa onlarca kez yasakladığı bir dildir bu...
aklımızda hep bir soru işareti olmalı galiba. bu filmde önyargıları kırmak adına "bir soru işaretinden" bahsediliyor bence.
önceki entrylerden farklı olarak aslında sadece tek birşey ekleyebilirim: iki taraf da önyargılı..
bir dinsiz olarak arada aklıma düşer: "gerçekten dinler" ya da "din" var mı diye.
ya da bi zaza ve bulgar göçmeninin ortak yapımı olarak "acaba bi haklı var mı?" diye.
biz o kadar önyargılıyız ki herşeyi unutuveriyoruz. ben bi şehit çocuğunun annesinin ağıtına şahit oldum. sonra ben, genç bir itü mühendisinin dağa çıktığını biliyorum ve annesinin peşi sıra ırak'taki kamplara kadar gidip de ağlayarak geri döndüğünü de.
size birşey söylüyeyim mi? ikisi de o kadar farklı ki! ama tek ortak noktaları acı çekmek.
suya sabuna dokunmadan yazabilirim burda, hibirşey umrumda olmadan. hatta size başka birşey daha diyeyim mi? yaşayabilirim de! kulaklarımı tıkayabilirim.
ama önyargılarımla nefret kusmayacağım. insan olmak böyle birşey değildir çünkü..
unutmadan ve foruma çevirmeden sözlüğü: izlenmesi gereken!
yakinlarini köylerine yapilan bir operasyonda kaybeden kürtceden baska bir dil bilmeyen hejar'la 75 yasindaki huzur evine yatmaya hazirlanan emekli yargic Riza bey'in hikayesi. birbirlerini anlamayan bu iki kisi önce anlasmayi ögrenirler daha sonrada birbirlerini sevmeyi. film aslinda türkiye'nin unutmak istedigi üstünü kapadigi konulari dillendiriyor ayrica mazlum cimen'in üstlenmis oldugu film müzikleride harika. duygularin bu kadar daha yogun yasandigi bir film kolay kolay bulunmaz.
önyargılardan arınmanın, karşılıklı anlayışla her şeyin çözülebileceğine vurgu yapan filmdir.
ve en önemlisi "sevgi" kavramıdır ki filmde çok iyi işlenmiştir.
--spoiler--
...ölümün ucundan döndün çocuk, ölmeye yakın olan benim
anam ebelik yapıp okuttu beni, akıllı kadındı. çok çalıştı genç öldü.
şimdikiler özel okullarda okuyor, ingilizce.
bir millet diline sahip çıkmalıdır.
bunu ekmekle dört kere katık edip yedin mi hiç? zeytin, al.
insanlar bozuldu, biz bozduk, dengeyi bozduk, doğayı bozduk, herşeyi bozduk.
--spoiler--
film adıyla peygamberler de sever'i hatırlattı. müzik serdar yalçın ve mazlum çimen*. arada servet kocakaya'nın sesi ki o yıllarda kürtçe müziğe tahammül eşiği olan le le'den ibaret.
cumhuriyet gazetesinin ölüm ilanlarından haberdar olup toplandıkları eski dostlarının cenazeleriyle geçen günleriyle sırasını bekleyen, eşi neriman hanımın yanına gitmekten başka umudu kalmayan, huzurevitle evi arasında kalan, sonradan ape rıfat olacak rıfat amca ve diyarbakır lice'nin köylüğünden hejar'ın hikayesi. bir memleket geleneği olan koliye adını mr. ile yazdığına göre muhtemelen amerikada bulunan ve hayırsız ihraç beyinli evladı tek çocuğundan umudu kesmiş, muhtemelen laikçi, yargısız infaza şahit olana kadar da ergenekoncu bir ihtiyar. afyonlu; ahmet necdet sezer'in hemşerisi!.
eve yardıma gelen füsun demirel, sisteme entegre iyi kürt. allah gecinden ''vere'' demesi bile yasak, yoksa gözleriyle öldürür rıfat amca; allah gecinden ''versin''. ekmek parası ve belki de tuhaf saygısından adı dahil tamamen değişmeyi göze almış, şizofreni patlamış bir kamyonet. sonlara doğru, rıfat amcanın zırhındaki deliğe güvenip sakine değil rojbin oluyor..
giriş leon'dan arak. ama görüntü kalitesisizliğine bakan, bu filmin eski olduğunu ve luc besson'un adi bir hırsız olduğunu düşünür. buda'dan imdb var da doğrusunu öğreniyoruz. 90'ların geleneksel yargısız infazlarından biriyle başlıyor film. avukattan olma hücre evinin karşısında yaşıyor bizim rıfat amca. polis baskınına şahit oluyor, bir polis tarafından evinden çıkarılmıyor vs. polis elde silah engellerken ''ben emekli yargıcım'' diyor ama nafile. hali ikdidarsız kemal ve kemalist polis durumu. filmin eleştirilmeye cesaret edilen tek noktası baskın anında yaralının ''aman'' demesine silahla karşılık verilmesi. dünyayı mahallesi sanan, kalanını görmemeye yeminli emekli devekuşunun titrediği ilk anlar. sonrası titreme nöbetleri zaten.
cumhuriyet gazetesi okurken manşeti konuyla alakalı bir gün seçilebilirdi(sahneyi o gün çekmek değil:). böyle detaylar neden los angeles ve paris'te düşünülür vq? sonra televizyonda ardarda şehir cenazeleri, susurluklar gibi tesadüfün böylesi haber silsilesi. ulan yedirin mesajı, kör göze parmak sokmayın. erbakan hoca gibi acı ilacı şekere sarın derkeen aslında amacın ve hejar'ın o olduğu akla gelir.
ismail hakkı şen: rize doğumlu, kore gazisi, eski filmlerdeki tuhaf rolleriyle aklımda kalmış. babası öldüğünde teatronda suç ve ceza'yı oynarken ağlamış ve alkışlanmış falan filan. adını merak ederdim, bu filmde öğrendim. oyuncular için 4 kürtçe öğreten varmış. rahmetli ismail hakkı şen ve füsun demirel* bu yeni dilin hakkını veriyorlar. ama füsun demirel ağlayamıyor maalesef. rıfat emmi küçük aşkının akrabası evdo* emmiye geri vermeye götürürken yok saydığı, gözlerini kaçırdığı güzel ve yalnız ülkesiyle tanışıyor ayakkabısındaki çamurla. evdo'nun ve evinin durumu sonrası bari bu denizyıldızı kurtulsun bahanesiyle hejar'a sahip çıkıyor.
yalnızlıktan bunalan rıfat amca yeni avuncağına kürt kırmızısı türk üniforması çift kişilikli bir palto alıyor. satıcının ''çocuk türk mü'' sorusuna sanki ''türk ama henüz türk olduğunu bilmiyor demek ister gibi yalan söyleyerek kıvırıyor. önyargıların kabağı küçük aşkının yüzene patlıyor: hırsız dedirten ve sonra kürt inadına delil edilen çikolatalar.
kızın baskın sonrası zil ve silah sesine hassaslığı yüzünden kapıya astığı ''lütfen zile basmadan kapıyı tıklatın'' notu; daktilo sesiyle uyanan hejar'ın korkuları adına yazmayı bırakması.. filmin tepe noktası olan ''ağlama-negri'' gel-gitleri sırasında ingilizce özentisine karşı ''bir millet diline sahip çıkmalı'' deyip ulan ben ne diyorum'' diye duraksaması..
bazı şeyler vardır anca master card'la alınır deermişim. bazı şeyler ne kadar güzel, özgün olursa olsun önceden kafanızdan geçmişse dersiniz ''ee ne var bunda, yeni şeyler söyle bana'' . tanrı yanılgısı dersiniz, ''lan ben 6 yaşından beri bunları düşünüyorum zaten'' diye düşünürsünüz. filmin hedef kitlesi özellikle hejar'ın akrabaları değil; empati özürlü ape rıfat ve taifesine sempatiyle maşazz vermek, barış eli, ''anla beni, anlayayım seni''..
benim anladığım, anlamak istediğim ama yapamadığım; türklerin de ellerine bir not defteri alıp kürtçe öğrenmeye başlamaları gerektiği; çinceden ve ingilizceden acil hem de.
Koca bir kalpti taşıdığı minicik bedeninde. Kim sorsa ya da kime sorsa anlamı yoktu bunun, anlamının içinde kaybolan kendisince. Aslında tam tersiydi, büyük bedende iğreti duran küçük aşk telaffuzuna. Kendisiydi küçük olan, büyüktü aşkı olan. Nice dizeler yaptığı, şarkı tadında söylediğiydi herkesten çok, kendisini anlatmak bir yana... Nağmesinde aşk, kalbinde aşk, cüssesine inat ruhunda aşk vardı.
- Anlatsana koca cüsseli adam.
Ya da;
Anlatsana büyük(!) olan adam.
Nasıl oldu bu aşk, senden küçük olan? -
' itiraz etti,
Serzenişlerini dillendirdi: '
- Küçük benim, büyük olan aşkım,
Aşkım da, kendimi aşan... -
- Bayım, bir soluklansanız,
Ardından anlatsanız,
Canfeza duygularınızdaki ritmi bize dalga dalga bahşetseniz?.. -
Ağız dolusu kustu. O kusarken biz dolduk. Biz dolduğumuzda ise o boşalmadı, yitmedi, tükenmedi.
Anlattı ki anladık; büyük olan aşk, aşkı büyük yapan adam.
son derece katı prensipleri olan emekli bir yargıcın, kimsesiz bir kürt çocuğu sahiplenişinin öyküsünü anlatan; gerek konu işlenişi, gerekse oyunculuklar bakımından son derece başarılı bulduğum filmdir.
bundan 6-7 yil once cocuk yaslarda izlememe ragmen gerekli dersi alabildigim icin sevindiren film. ben cocukken ne demek istendigini anlayabildiysem, kazik kadar herifler de izlediklerinde anlayabilmeliler. izlenesi film.
"...hain pusuda hayatını kaybeden şehitlerimiz gözyaşları içinde uğurlanırken içişleri bakanı...
...kırsalında güvenlik güçleriyle girdikleri silahlı çatışmada dokuz terörist ölü olarak ele geçirildi. yetkililer operasyonların aralıksız olarak sürdürüldüğünü...
...kazadan sonra polis-mafya-siyaset ilişkisi tartışılmaya başlandı sayın seyirciler. vatandaşların başlattığı aydınlık için bir dakika karanlık...
rıfat bey: insanlar bozuldu.
hejar: ağlama!
rıfat bey: insanları bozduk.
hejar: ağlama!
rıfat bey: biz bozduk. dengeyi bozduk. doğayı bozduk. her şeyi bozduk.
film müziği mazlum çimen'e aittir.
aynı müziğin seslendirdiği barış şiirinin fonunda kullanmıştır.
büyük adam küçük aşk kürt sorununu anlatabilecek en güzel yapıtlardandır.
mezardan izinli çıkmış ha geberdi ha gebericek bir karıyla, ayakta zor duran ihtiyar bir moruğun nalları dikmeden önceki son kırıştırmalarını periyodik aralıklarla yalandan duygusal ortam yaratmak maksatlı bir background muzigiyle birleştirip önümüze koyan filmdir..
daha güzel dursun.şık dursun diye mi koydular bilmiyorum bu zırvalıkları ama ben küçük çocuğa acıdım.
bir donem devlet adına resmi kurumlarda calışmış rıfat ismindeki eski bir yargıcın televizyonu açar açmaz hatayı kendisinde bulması ise insanı düşüncelere sevkediyor.onun haricinde pekte bir olayı yok filmin.
ha arada çocuğun küfürleri falan da güzeldi.bir şair söylüyordu;"hangi dilde küfür ediyorsa insan, işte o anadilidir."