aklımızda hep bir soru işareti olmalı galiba. bu filmde önyargıları kırmak adına "bir soru işaretinden" bahsediliyor bence.
önceki entrylerden farklı olarak aslında sadece tek birşey ekleyebilirim: iki taraf da önyargılı..
bir dinsiz olarak arada aklıma düşer: "gerçekten dinler" ya da "din" var mı diye.
ya da bi zaza ve bulgar göçmeninin ortak yapımı olarak "acaba bi haklı var mı?" diye.
biz o kadar önyargılıyız ki herşeyi unutuveriyoruz. ben bi şehit çocuğunun annesinin ağıtına şahit oldum. sonra ben, genç bir itü mühendisinin dağa çıktığını biliyorum ve annesinin peşi sıra ırak'taki kamplara kadar gidip de ağlayarak geri döndüğünü de.
size birşey söylüyeyim mi? ikisi de o kadar farklı ki! ama tek ortak noktaları acı çekmek.
suya sabuna dokunmadan yazabilirim burda, hibirşey umrumda olmadan. hatta size başka birşey daha diyeyim mi? yaşayabilirim de! kulaklarımı tıkayabilirim.
ama önyargılarımla nefret kusmayacağım. insan olmak böyle birşey değildir çünkü..
unutmadan ve foruma çevirmeden sözlüğü: izlenmesi gereken!
savaşın ortasında dünya ya gelmiş küçük bir kız çocuğudur,kavganın ortasında yapayalnız anlamlı olan sadace annesini ve özlemesi savaştan anladığı da budur küçük kız çocuğunun, küçük aşkıda budur.
bir de cumhuriyet hakimi vardır bu hikayede nasırlanmamış onca yarası vardır,kapatmaya çalışırken tekrar dirilir bu yaralar,insan her koşulda insandır çünkü,
cumhuriyetin savcısı, hakimi kaldırır duvarları kürtçe öğrenir, kürtçe konuşur oysa onlarca kez yasakladığı bir dildir bu...
büyük adam dersınız bana herşeyı sunabılır ama yapabıleceklerı bır avuç bıle doldurmaz, küçük adam dersınız bu bana ne vaad edebılır kı dersınız, oysa imkan verılse yapacakları dünyalara sığmaz...
Önyargılar, önyargılar.. bir insan hakkında fikir sahıbı olmak sadece 5 sanıye..
Bır ınsanı tanımak bazen bır ömre bıle sıgmıyor..
"büyük adam küçük aşk"
handan ipekçinin muhteşem senaryosu ile,şükran güngör,dilan erçetin, füsun demirel ve yıldız kenterin muhteşem oyunculukları ile tam anlamıyla insanın içini oyan film...
filmin ismine kapılıp imkansız bir aşk hikayesi bekleyenlerde tokat yemiş hissi uyandırabilen, filmi zaman zaman geride bırakan müzikleri ile ayrıca etkileyebilen o muhteşem film.
önyargısız ve sessiz sedasız,yalnız izlenmesi gerekir ve dikkat etkisi en az 24 saat geçmeyebilir...
gerçeklik olarak evet filmde gerçeklik vardır. fakat film bi tane moruk küçük kürt kızı ve bakıcı arasında geçiyor. filmde güzel denilecek hiç bir sahne yok. film o kadar durağan ki elinden gelse rıfat denen karakterin tuvalete girişini tuvaletten çıkışını lambayı kapatışını dahi gösterecekler. küçük kürt kızı desen zaten başlı başına bi problem. tek bir kelime dahi etmeden film bitiyo. öyle ahım şahım bi finallede değil. müzikleri çok beğenilmiş bu filmin... hangi müzikleri? film bulmuş güzel bir müzik başınıda sonunuda aynı müzik eşliğinde bitiriyor. yani demem o ki abartıldığı kadar güzel bir film değil evet türkiye gerçekleri ama film olarak pek olmamış. izleyin fakat büyük beklentiler içinde olmadan.
o küçücük yüreğiyle tüm saflığıyla minicik elleriyle rifata çikolata uzattığı sahne çok etkiledi beni.önyargı...su hayatta kurtulmamız gereken en mühim hastaligimiz.
bok gibi bir filmdi.
babam hem kürt hem avukat olduğu için ablamla bize seyrettirmişti. 40 yılın başı bir filme gittmiştim. çocuktum üstelik. bilirsiniz, çocuklar bu tür şeylere herkesten daha isteklidir...
halkların düşmanlığının menşeini bize sunan bir film. başrolde "kürt hejar" değilde "rum eleni" olsaydı, ya da "çerkes jane" yahut "gürcü seyra" senaryo çok farklı ilerleyecekti, küçük kız bütün apartmanın maskotu olacaktı belkide.
iyi kalpli ama yanında kürtçe konuşulmasına tahammül dahi edemeyen emekli yargıç türk milletinin ta kendisidir. toplum olarak onun yaşadığı süreci hayata geçirebilsek öğreniriz birbirimiz ardından hasret ve sevgiyle bakmayı.
bu arada filmi izledikten çok sonra aklıma leon geldi. sanki biraz metinler arası unsurlar var gibi iki senaryo arasında.
Bir film bu kadar mı duygulandırır lan? içgörüyü öyle güzel yakalamışlar ki, yabancılık çekmek imkansız. Hele o kullanılan fon müzik, duygusal sahneler, gerçeklerin göz önüne serilmesi... Bitirdi yemin ederim.
şükran güngör o kadar doğal, gerçekçi oynamış ki emekli bir hakim olan dedemi gördüm Rıfat Beyde.
--spoiler--
Çocuğun çikolatayı denize attığı sahnede bir dakika kadar dumur olmama neden olan film.
--spoiler--