ama "büyük", göreceli bir kavram olduğundan büyük mü küçük karar veremiyor insan. bir ağaç benden büyük olabilir, hatta üzerime düşecekmiş gibi korkutucu gelebilir fakat eğer uzaktan görünen bir dağın yamacındaki ağaçlara bakarsanız ağaçların dağlara göre ne kadar da ufak, küçük olduğunu anlar ve küçümsersiniz. bu durumda devasa, hatta ölçülemeyecek derecede kocaman olan galaksiler için de geçerlidir. milyarlarca galaksiyi hayalimizde bile tasavvur edemezken onlara ulaşmamız bize büyüklüğün ne denli korkunç olduğunu çağrıştırıyor. ama eğer ben galaksinin boyutu kadar büyük olursam etrafımda dolaşan birkaç yüz milyar galaksi bana sıradan gelecektir.
işte tam da bu sırada büyüklüğün ve azametin simgesi olan devasa cisimlere atfedilen kutsallığın da bir anlamı kalmıyor, anlamsızlaşıyor. "şu yıldızlara baksana, ne kadar da büyüleyici ve kutsal şeyler" dememiz anlamını yitiriyor. kendimizden büyük ve güçlü olan varlıklara kudsiyet vermemizin nedeni onların büyüklüğünden mi yoksa aslında bizim küçük, ufak tefek, zavallı yapımızdan mı ileri geliyor? ben tanrı olmadığım için mi aciz ve zavallıyım, ölümlüyüm acaba yoksa o tanrı olduğu için mi ben aciz ve zavallıyım tartışılır. büyüklüğün gizemi sadece ebatta-boyutta mı bitiyor yoksa bizim birer hiç oluşumuzdan mı? enteresan... +