Küçük yaşlarda hayatımın her anında büyümeyi arzulardım. Büyünce şöyle olacak, böyle yapacağım falan hep koca koca laflar... Küçükken omuzlarıma çok ağır gelen yüklerim şimdilerde hafifledi onu hissediyorum. Geçtiğinden ya da bittiğinden değil sadece artık nasıl taşımam gerektiğini öğrenmişim. Birde mesela küçükken yolunu kaybettiğin zamanlarda hep biri sana ışık tutsun istersin, büyüyünce karanlıkta yürüyebilmeyi öğreniyorsun.
yaşın kaç olursa olsun büyüdüğünü anladığın yaş, toprağın başında ölümün ardından hiç bir anlamının olmadığını kavradığın an büyüdüğün andır. o öyle küçük bir nokta diye geçiştirilemez. hem büyümüşsündür hem de artık yalnızlığın dibindesindir.
Bu bende fatura ödeme bilincini kazanmayla oluştu. Belli bir yaşa kadar o rahatlığa alıştıktan sonra refahını devam ettirmek için bir sorumluluk altına girmek (bu sorumluluğun boyutu ne olursa olsun) insanı adım adım büyütüyor.
Yetişememek. Akranlarından metrelerce geride kalmak. Hayat yarışı küçükken sprintlerden ibaretti, 1. ile sonuncu arasında çok mesafe yoktu. Şimdi ise maratona dönüştü rehavet içinde sondan ikinciyi bile göremeyecek mesafedeyim.
Kimseye laf anlatmaya uğraşmıyorum. Sonuna kadar karşı olduğum bir görüşü yanımda biri savununca ona hak verip beraber savunuyorum. Birine bir şey anlatınca hayır öyle değil derse aa haklısın ben yanlış biliyorum diyorum. Tartışmamak mutluluk getiriyor.
"öyle ama yapacak bir şey yok." Demek. Küçükken yapacak bir şey olmamasını kabullenmez insan bence. En azından ben kabullenmezdim. Başka türlü de yaşandığını anladığında büyüdüğünü anlamıştır.