yurekte askin ihtirasin, her ne sebeple olsun uzakligin verdigi hasret, caresizlik icersinde kiskanmak, ona karsi beslenen en hassas duygularin ozlettigi sevgili...
elma şekerini yüzüme bulaşmasına aldırmadan yemeyi hatta boyadan kıpkırmızı olan ağzımla dalga geçmeyi , leblebi tozundan boğulmayı , bayram için alınan giysilerimi kaçırmayı , akşamın karanlığında korkamdan oynadığımız saklambaçlarda kazan çömlek patlatmayı , tırnaklarımın arasına toprak dolmasını , kızılcık ağacının yapraklarını elimize sürünce bıraktığı o diken diken hissi,onu deliye çevirdiğim zamanlarda annemin arada sırada da olsa isabet ettirebildiği babamın kösele terliklerini bile özledim.
kesinlikle doktorculuk oynamaktır.hatta büyüyünce serpilip güzelleşen hasta rolündeki kızı göstererek 'len oğlum ben bunun g.tünü gördüm,çok fenaydı' diye arkadaşlara hava da atılır.
epeyce büyüdüyseniz, anne ve babanızın gençlikleri. babanızı uzun zamandır görmüyor olup da, yolda rastlarsanız, sizi sokakta ağlatacak kadar çökmüş görünür gözünüze. ilkokulda, kurdelalı saçlarınızla kucağına atladığınız kale gibi adam yoktur artık.
maça başlıcağın yere kadar mutlu mesut koşarak gitmek.pis olan üstünü takmayıp misket oynamaya devam etmek ve saklanmaç oynarken annem eve çağırmasın korkusu.
sabah 9da kahvaltı yapıp sokaga cıkmak ve eve akşam hava kararınca toz toprak icinde zorla alınmak oglende yemek icin yarım ekmek arasına peynir domates yemek.
bir gazoz kapagından çıkan kavgaları, kiraz ağaçlarındaki karın ağrıları, baş parmakların misket yaraları, üç tekerlekli bisiklet kazaları, ilk söyleyişte ezberlenen okul şarkıları,
mini mini bir kuşun pencereye konma ihtimaliyle geçen günler...
kuşlardan da küçük olduğumuz zamanlar çook geride kaldı belki, belki ceplerimizde hacı yatmazlarla koşmuyoruz artık, ama düşler sokagından geçiyoruz hepimiz, hala ve hala....
cantandan kitaplarının altında kalıp iyice tost olmuş beslenmeni çıkarmak, fırt fırt meyvesuyuyla onu yemek. kızların eteklerinin altında ne var diye uzun uzun tartışmak, bir sonuca varamamak. elim sende oynarken kayıp düşmek ve avucun içine ufak ufak taşların batması, sağa sola sakince bakarken bir yandan hafif karıncalanmış hissi veren eldeki taşları silkelemek ve sonra hemen eğilip korkuyla pantalonun dizlerini kontrol etmek. ezan okununca eve gelmek. babayla balığa gitmek, dereye düşme oraya bakma, ordan yürüme, uyarılarıyla dolu süper eğlenceli bir gün geçirmek.
mahalle maçları. yemin ederim çok özlüyorum. öyle hazırlanmaya falan gerek yok. camdan baktın aşağıda kadro mu toplanıyor, hemen bağır yukarıdan "beni de alın lan" diye, hemen sokağa inip başlayabilirsiniz maçınıza.