o kadar geri cekiyosun ki kendini, yasadiklarin senin onune geciyor.
ne kadar once basladigi ayri bir sey, kendini evrenin geri kalanindan ayiramayacak kadar benlik duygusundan arinmis oldugun yeni dogmus halin degil geri donmek icin can attigin. artik atmayi aklindan gecirdigin her adimda, hatta o anda sana en dogal gorunen en ufak bir davranisini ortaya koymadan once aklinda gezen tilkilerin sana neyi yapmani neyi yapmamani soylemesinden, seni sadece etrafindaki insanlardan degil hayatin dogrularini oynaman gerektigini hatirlatip kendi dogrularindan da soyutlayan igrenc bir yalnizlik bu, dogrusuz, gerceksiz bir yalnizlik.
cocukluk arkadaslarinla gorustugunde de hissediyosun bunu, sevgilinleyken de, annenle babanla kardesinleyken de. lisede icip icip dertlestigin arkadasinla buyudunuz artik, ikinizin de isi var, hayatinizda her sey yolunda gibi gozukuyor. aslinda lisede dertlesirken de isiniz vardi, o yastaki insanlar icin en iyi meslek ogrencilikti siz de ogrenciydiniz zaten, ama simdi bulustugunuzda oldugu gibi uzun sessizlikler olmuyordu. soylemeyi dusundugunuz seylerden once meseleyi kafanizdaki tilkilere aciklamak zorunda kalmiyordunuz cunku, bununla zaman kaybetmiyordunuz. fight club'da evi yandiktan sonra oturdugu barda 3 bira icmesine ragmen kendi alt benligine "bu geceyi sende gecirebilir miyim?" bile diyemeyen adam gibisin. anlattigin herhangi bir derdinin, karsindaki kisinin en onemli derdi basta olmak uzere dunyadaki butun insanlarin diger dertleriyle karsilastirilarak onemsizlestirilecegini biliyorsun cunku. sen oyle yapiyosun bir kere, ondan nasil bekleyebilirsin ki yapmamasini?
3 birayla olmuyor, bi buyuk iciyosunuz, neyse ki karsindaki aciliyor, yakin arkadasin bu senin, gercekten dertli. babasi alkole kaptirmis butun emekli ikramiyesini yemis anneyle kavgali anne perisan. o indiriyo yelkenleri, kabul ediyor hakkinda dusunulecekleri, agliyor. beyninin eli ayagina dolasiyor ama gercek elin ayagin gayet sakin, masada karsinda oturuyor, arka masaniz da dolu, sen son derece sakin duruyorsun. tilkiler basliyo, simdi "oglum aglama" falanla baslayip bi teselliye girsem, kendini kucuk dusmus hisseder mi? omzuna falan dokunup psikolog tesellisi mi yapsam? aslinda cok iclenip ben de aglasam cok guzel olur da ne var ki aglanacak bunda, baba onun babasi anne onun annesi, ben nasil agliyim? kendi cucuk kadar derdimi dusunup aglasam mi ben de boylece aradan cikaririm? tilkileri ikna edeyim derken bir bakmissin hic bir sey yapmamissin karsindakinin aglamasiyla ilgili... "e peki annenle konustun mu bi plani var mi ne yapmayi dusunuyo?" diyip o anda orada olani, koca adamin aglamasini gormezden gel, hem de cozume yonelik bir seyler yapilabilir mi diye dusunen yardimsever arkadas ol. allah belani versin.
en buyuk zevkinizin sigara* icip muzik dinlemek oldugu baska bir arkadasinla bulus, sigarani ic, muzigini dinle. muzik seni icine alsin, tam kendini kaptir, tam kendinle ayni kisi ol, "lan aylardir gorusmuyoruz boyle oturup emolar gibi muzik dinliycegimize iki kelam etsek" der yine icinden bi ses. hay emolar sicsin kafana. sorun senin bunu dusunmen degil aslinda, karsindakinin boyle dusunuyor olmasindan korkman. sen artik yalnizsin biliyorsun, karsindaki de yalniz ve o da artik yalniz oldugunun farkinda oldugu bir yasta, ama cirpiniyosunuz "biz yalniz degiliz biz arkadasiz" diye, konusmaya calisman bundan. evet iki, uc, bes, yuz, uc yuz yalniz arkadasiz bizler. sayi ne kadar artarsa o kadar yalniziz.
calismak mi yapiyor insani boyle? isyerlerinde hele ki buyuk sirketlerde calisan insanlar deli gibi bir duvar ormek zorunda kaliyor cevresiyle arasina. "is arkadasim" dedigin kisiyle ne kadar arkadassin? uc tane dert var: is, ask, saglik. isle ilgili derdini paylasamazsin is arkadasinla korkarsin, askla ilgili derdini yine paylasamazsin cunku kendini anlatamazsin ki o adama bilirsin, nerden baslayacaksin allah askina? hem gecer akce gecelik iliskilere takilmak her turlu is ortaminda, sen de cerez olarak kullanacagin hikayelerini anlatacaksin ask muadili, canini yakan hic bir seyden bahsetmeyeceksin. canini yakan bir sey varsa ondan ancak saglik basligi altinda bahsedebilirsin, o da isinle hic alakasi olamayacak bir saglik problemiyse.
insan yine en az sevgilisiyle yalniz, ama yine de yalniz. en cok da sevgili olana kadar yalniz. kendini sevdirene kadar kendinden cok az sey ver, ulasamasin sana ki seninle olmasi icin bi sebebi olsun, sonra biraz birseyler goster gercekten senden olan, nasilsa onu da sevecektir. hep seninle ilgili her seyi bilmemesi gerektigini soyle dur kendine, yasadiklarindan biliyosun cunku oyle olmasi gerektigini. neden bilsin ki senin bir onceki sevgilinle neden ayrildigini, seni ne kadar acittigini, bundan onceki iliskilerinin de en az ya da en fazla onunla olan iliskin kadar onemli oldugunu, sen onun yerine dusun ve neyi bilmemesi gerektigine karar ver. onun bilmemesi gerektigi seyler yuzunden yine kendinle kal ve yine sadece kendin bilsin. büyüdüm artik de kendine. büyüdün.
şimdi hatırlamıyorum hangi şair ve hangi şiirdi ama ''yalnızlık benim en vefalı yarim'' diyordu ya hani işte işin özü bu aslında.biz kimler kimler uğruna terk etmiyoruz ki onu?ama o hep bizimle,asla bırakmıyor.bazen acıtsa da çoğu zaman en iyi sırdaşın,dostun oluyor.ve ona alıştığında artık kimseleri istemez oluyorsun etrafında.çünkü insanların yaşattığı acıların yalnızlığın verdiği acıdan çok daha fazla olduğunu anlıyorsun.büyüdükçe kendine bile yabancılaşırken tek tanıdık yalnızlığın kalıyor ve bir de birbirine yabancılaşmış, mutsuz insanlar ordusu...
büyüdükçe hayallerin küçülmesi ve mesafelerin büyümesine bağlı gelişen durumdur. büyüdükçe yalnızlaşır, yalnızlaştıkça da büyütürüz kendimizi...
mesafeleri dert etmeyen yegane arkadaş yalnızlık. en ufak fırsatta terketsek de darılmayan, gücenmeyen, tavır almayan bir arkadaş. ne vakit efkâr açıklarında çırpınsak, boğulmak üzereyken kurtaran ve hayat öpücüğümüzü veren... her geçen gün arkadaşlık bağlarınızın güçlendiğini hissettiren arkadaş. "çık gel" demeniz kafi sizi bulması için... gprs sistemi o kadar gelişmiş. gel diyorsun ve geliyor... dinliyor, dinliyor, dinliyor. ta ki sen başından defedene dek...
yalnız geldiğin dünyada büyüdükçe esasen yalnızmışım yahu diyerek içlendiğin duygu kumkumasıdır. farkına varmak istemedeğimiz şeylerin farkındalığıdır bir bakıma. küçükken,büyümekte iken yalnız yapamayacağın bir çok eylemi en yakınınla yapmışsındır ama artık kendin başarabilmektesindir. en çok hüzünlendiğim şeylerden bir tanesi budur.çünkü doğduğumdan beri yalnız olduğumu kabul etmeye başlamışımdır.o zaman daha çoktuk şimdi yokuz. tekiz. iki kişinin ilişkisi sonunda oluşmana rağmen kendin için gelmişsindir dünyaya. bunu düşündüğün an büyük basamaklar atlamış ama daha çoğuna çıkacağını hissetmişsindir. büyüdükçe yalnızlaşmak yoktur büyüdükçe yalnız olduğunu kabul etmek...kabullenmek vardır.
doğumundan itibaren etrafına üşüşen insanlar sen büyüdükçe ya doğal insan hamlıklarıyla ya da en doğal ölümleriyle etrafından çekilmeye başlarlar. yalnızlığının boşluğu doldurur, çekilenlerin içi dolu, boşluğunu. aslında yalnızlığına doğduğun bir hayatta, yalnız yaşayabilmek gerekse de insanoğlunun veya kızının doğası kalabalıklara pek bir düşkündür. sanırım ben insaoğlunun bu kalabalık düşkünlüğünden nasiplenmemişim. ben de yalnızlık arzulanan ve ulaşılan olur herzaman. sıkılınca, üzülünce, yorulunca hatta yaşayasıya sevinince yalnızlığına sarılan bir yanım verdir hep. işte sırf bu yüzden olsa gerek, büyüdükçe yalnızlıklarımın oranı düşüyor. birileri yalnızlaşırken, ben kalabalıklaşıyorum.
eninde sonunda yalnışlaşıcak insan birilerini kaydebicek hayatından birileri çıkıcak.yeni insanlar tanıyıcak ama çoğu zaman gelen gideni aratıcak. eskiyi özledikçe yalnızlaştığının farkına varıcak.
Ne kadar aradıysam
suyunda bulamadım tak'ları
zaman denilen kuyunun
yüzümde bu yüzden
yalnızca tik'lerini taşırım
çocukluğumun
Yarısını tuttum
çocuk doktoru
olmamı isteyen anneme
hasta yatağında verdiğim sözün
doktor olamadım ama
çocuk kaldım
iki çocuk
rahatlıkla oturduğumuz
kapının eşiğine
kendi başıma zor sığıyorum bugün
büyüdükçe insan
yalnız mı kalıyor ne ?
Sunay Akın
--spoiler--
büyüdükçe kütle küçülüyor evren ve evren küçüldükçe küçülüyor çevren. bu durumdan mütevellit oluşan durumdur büyüdükçe yalnızlaşmak ya da yalnızlaştıkça büyümek.
kendimin çok güzel bir şekilde yaşadığım olaydır.lise ve üniversite yıllarında çok kalabalık olan çevren, kendini tanıdıkça ve kendine uygun olmayan insanları eledikçe azalıyor, iyi mi kötü mü tartışılır bence iyi çünkü 0 ile çok fazlayı çarpsan bile 0'dır gene.
Büyüdükçe gözleri açılır insanın. Yapılan yanlışları, dönen dolapları görmeye, dost dedikleri insanların arkadaş dahi olmadığının farkına varır. Zamanın lanetlediği herkes gibi, annesi, babası ve daha sonra tüm sevdiklerini kaybeder. Artık kan bağı da kalmayınca dünya ile arasında, giderek uzaklaşır yaşamdan ve kendi kabuğuna çekilir. Artık ne sevilecek bir sevgili vardır onun için ne de yalnızlığını anlatabileceği bir dost.
büyükçe yalnızlaşmıyor insan büyüdükçe etrafındakilerin sadece güvenebileceği insanlar olmasını istiyor.bu yüzden günleri yalnız geçiyor ve çoğu zaman yalnız hissediyor..
yalnızlıklastıkca mı buyuyor ınsan dıye dusunuyorum.oyle kı etrafım da bır suru ınsan var ama tum bu ınsanların bu kalabalıgın ortasında yalnızım,yapayalnız.kendımı ucbın yasında hıssedıyorum her sanıye hatta her mıkro sanıye dahada cok yaslanıyorum.Arkadaslık ,dostluk kavramının ıcı bosaldı .Tum sevdıklerım sankı baska yıldızlarda ,gezegenlerde yasıyorlar.Ulasmak ıcın hıcbır caba da harcayamıyorum.herseye bastan baslamak ıstıyorum ama olumune zor.sonucunu bıldıgım seylerı yıne yaparım.kaybettıgım zamanlar ,ınsanlar umrumda degıl.okul bıttıgınde 26yasında falan olacagım ama oyle anlamsız kı otuz yasınıle mezun olsan bırsey degısmeyecek.yalnızlastıkca buyuyorsun.goruntun kucuk ama ıcın gıttıkce curuyor,yaslanıyor.sonraları kendını cekıyorsun .bır kısır dongudur devam edıyor.