Küçükken kurulan o hayallerin aslında büyük ihtimalle hayal olarak kalacağı farkedilir. Üzerinize bir çöküntü gelir keza artık hayaller değil gerçekler vardır.
Yaşamanın o kadar kolay bir şey olmadığını farkedersin önce. Kendi hayatını şekillendirmek için çabalarsın, hatta bazen o hayallerden de tamamen kurtulmak istemezsin, "önce kendimi sağlama alayım, onları da yapacağım." diyenler de olur ama o hayalleri gerçekleştirebilen kişi sayısı çok azdır.
Kim olursan ol bu dünya menfaat dünyası, insan olarak etten kemikten ve hastalıktan yaratıldık.
Tıp dünyasında bugün neredeyse hiçbir ciddi hastalığın kesin tedavisi yok.
Onlarca kronik hastalık türedi.
Stres, sinir vs derken kısa 60-70 yılık insan ömrü kölelikten beter halde geçiyor. Hiç yoktan köle olsan işini yapar keyfine bakarsın başka şeylerle kafayı yormazsin.
Ama bu devir ve zaman insanlığın geçirdiği en saçma ve en zorlu süreç.
Tabi herkes için değil. Hastalanan, yalnız kalan, terkedilen, aldatilanlar için.
büyüdükçe anlıyorsun eller dövse de canının acımadığını, dostun bir sözünün ciğer parelediğini. bir söz var ya şey şu ellerin taşı hiç bana değmez, ille dostun bir tek gülü yaralar beni.
Zaman çok hızlı geçiyor. insanların yüzüne haykırmak isteyip yapamamak. Sürekli boğazında düğümlenen bir yumru ile dolaşmak. Oysa çocukken öyle miydi? Dayak yiyeceğini bile bile haykırırdın. Umarım ağırlıklarımızdan kurtulabiliriz. Büyümek bazen sancılı olabiliyor.
iletişim kurmak mecburiyetinde olup, zorlandığımız her kim varsa aslında bir köşemizi törpülüyor oluşu.
Önyargılarımızın çoğunun aileden sorgusuz sualsiz kabul ettiğimiz düşüncelerden oluşması.
Değişimin kaçınılmaz oluşu.
hayat görüşümüzün, yaşam tarzımızın farklı olduğu bir insanla iletişimden kaçmak hayata bakış açımızın dar bir çerçevede kalmasına neden oluyor. En iyi öğrenmelerim hep zorlu iletişimlerden doğdu. Ebeveyn, arkadaşlık vs hepsi için geçerli bu.