insanların masum olmadığı gerçeği.
insanların menfaatçi oldukları gerçeği.
insanların birbirini ezdiği gerçeği.
insanların birbirlerinin kuyularını kazdığı gerçeği.
insanların sahte olduğu gerçeği.
insanların yalancı olduğu gerçeği.
büyük balığın küçük balığı yediği gerçeği.
dünyanın masallardaki gibi olmadığı gerçeği.
iyi insan olmadığı gerçeği. Sadece çıkarlar vardır ve çıkarlarının örtüştüğü kişilerle arkadaş olursun.
Mesela; yalnızlıktan korktuğun için arkadaş olursun gibi.
Bütün o heveslerin, neşelerin, hayallerin, öfkelerin, kıskançlıkların birer andan varolduğu ve sadece o an etki ettiği ama dönüpte geriye bakınca en çok boş dediğim şeylerin mutlu ettiğidir. küçük şeylerle mutlu olun arkadaşlar fazlası herzaman zarar...
istediğin pek çok şeyin istediğin gibi olmayacağı. istediğine yakın olabiliyor veya istediğinin tam tersi oluyor ve sen aslında azda olsa onun öyle olmasını istediğini fark ediyorsun. ancak istediğini zannettiğin şeyler genelde olmuyor.
çok fazla istemek dedim canım çay istedi en iyisi gidip bir çay koyayım.
Tadilat zormuş. Küçükken temizlik düzen anne babadaydı tabi. Şimdi toz olacak mı, Komşu rahatsız olacak mı diye psikolojisi bozuluyor insanın. Hatırlıyorum da o zamanlar matkap sesinden hoşlanıyordum.
Dünyanın aslında enteresan ve kalabalıkların içinde sadece rol oynayan yığınlar la dolu olduğunu aslında hiçbirşey in eskisi gibi olamayacağını görmek ve gün geçtikçe yorulan ruhu hissetmek..
kendin için en doğru karar diye bir şey olmadığını, yaşanılan her tecrübenin bakış açınızı değiştirdiğini, isteklerinizi daha kolay yönetebildiğinizi, dünyanın aslında çok da büyük bir yer olmadığını, istersen her şeyi yapabileceğini yada yapmayacağını anladığın ve en önemlisi büyümenin yaş ile değil de öğrenerek olduğunu fark ettiğin andır.
Duygusal körlük yaşıyordum. Ne kendi hissettiklerimin ne de karşı tarafın hissettiklerinin farkındaydım. Bana her zaman anlamsız gelirdi insanlar. Sonucunda hem ben büyük zorbalıklar yaptım hem de bana yapıldı. Ha bak, şu da var, daha duygusal ve iyi bir toplum yapısı olsaydı, çok daha erken öğrenebilirdim. Herkes acımasız. Herkes sinsi ama herkes kendisini masum ve saf sanıyor. Masumiyet ile etrafında taraftar toplamaya çalışan insan dolu etraf. Masum rolü yapabilmek için gereken uyanıklık çok büyük olmalı. Neyse.
Vicdan azabı diye bir durumun içindeyim son zamanlarda. Gittikçe büyüyor. Öncesinde hiç bilmiyordum. Yıllar önce bir insanla son anlarımız sırasında, korkunç bir acımasızlıkla, onun beni hemen sevmeyi bırakmasını beklemiştim çünkü ben bırakmıştım. Onun o zaman sesinin titremesi şimdi benim boğazıma oturuyor. Nasıl yapmışım diyorum. Ona daha ne kadar fazlasını yapabilirdim? Neden onu dedim? Neden bağırdım? Neden telefonu öyle kapattım? Nasıl hayal kırıklığına uğrattım? Niye? Neden bir başkasına diğer şeyi yaptım? O daha fenaydı. Bir başkası. Bir başkası daha.
Hadi ben duyguları birkaç senedir iyi anlamaya başladım. insanlar doğduğu günden itibaren duyguları hissediyor. Her şeyin farkındalar. Nasıl bu yaşlara geldiniz yemin ediyorum anlamıyorum. Zaten çocuk yaştan itibaren her şeye böyle böyle mi alıştınız yoksa kendi içlerinizde acıdan deliriyor musunuz?
Sonra başka sorular çıkıyor ortaya. 20 seneden fazla hiçbir şey bilmeden yaşayan ben mi şanslıyım yoksa her şeyi bilenler mi?
Ben bilmediğim için mi kötü biriydim yoksa bildikleri halde benden daha farklı davranmayanlar mı kötü?
Böyle bir sürü soru geliyor insanın aklına. Bir şekilde ben büyüdükçe iç dünyam büyüyor ve o zaman fark ediyorum, insan olmak bok gibi bir şey. Böcek ya da kedi olarak doğmak bence daha iyi.