ülkem kadınlarının pek meraklı olduğu ,varlığı bütün kutsal kitaplar tarafından kabul edilen,doğaüstü güçleri kullanarak kişilerin davranışlarını ve zihnini kontrol altında tutma yöntemi..dinimize göre yapanlar da yaptıranlar da büyük günah işlemiş kabul edilir
ilkçağ insanlarının, mağara duvarlarına çizdiği bizon resimleriyle başlayan büyü, MÖ. 3000 yılında, Mısır ve Kalde de altın çağını yaşadı.
Mezopotamya da filizlendi. Eski Yunan ve Roma’da gelişip, nesilleri ve çağları aşarak dünyanın dört bucağına yayılmıştır.
insanoğlu yaratılışından bu yana, her çağda bilinmezliğin kapılarını zorlamak, yaratılışın, yaşam ve ölümün sırlarını çözmek, doğaüstü güçlere hükmetmek merakını yenemedi.
''isimler büyülüdür. sadece büyülümü,isimler hem büyülü hem de büyücüdür.
birisimle o ismi taşıyan, evvela hemnam; bir zaman sonra hemsohbet, en nihayetinde de hemsefer oluverirler.
sefer vakti dayandığında, yolcu yolunda, hancı hanında gerekir.'' **
bütün malzemelerim hazırdı, seni benim yapacaktım. soğuk taşa uzattım, kaftanımın bol kollarına sakladığım uzun tırnaklı parmaklarımı hançerine doladım. dudaklarıma diktin gözlerini, "söz"ler dökülecekti ve sen yok olacaktın.
hataydı gözlerine bakmam! "söz"lerimi unuttum. "seviyorum" dedin ve çarpıldım.
ama korkmuyorum. zamana direnemiyor bu "söz"le yapılanı. gözlerinden kurtulunca kulağına fısıldayacağım abrakadabra'mı.
bir filmi beğenince "süperdiii, en sevdiğim film", beğenmeyince "rezaletti, gitmeyin, seyrettiğim en kötü filmdi" diyenlerden değilim ama açık ve seçik diyorum ki, büyü, gelmiş geçmiş en kötü türk filmidir bence.
eski kötü filmlerin çoğunda en azından bir sıcaklık, bir samimiyet bulabiliyorum, 80'lerde çekilen başrolünde şarkıcı/türkücü/arabeskçi olan filmlerde bile ya şarkılara ya kötü oyunculuklara takılıp hoşgörebiliyorum. hatta ve hatta son dönemde çekilen hababam sınıfı, kahpe bizans, kara prens, maskeli beşler gibi rezaletlere kayıtsız kalmaya çalıştığım için sevmesemde nefret etmiyorum. ama bu film, seyrederken insanın içindeki yaşam gücünü, hayat sevgisini söküp atan bir film. yönetmen orhan oğuz film vizyona girdiğinde bir röportajında "ben korku filmlerini sevmem, izlemem de" demişti. o zaman niye çekersin be adam, bize yazık değil mi. "korku filmi iyidir, korkutamasa bile eğlenirim belki" (bkz: dabbe, araf, beyza nın kadınları) * diye izlediğim büyü, beni benden almış, bu kadar kötü senaryoyu, oyunculuğu, diyalogları, sahneleri, ışık oyunlarını başka hiçbir filmde birarada bulamıyacağımın garantisini vermiştir.
izleyiciyi gerzek yerine koyan bu fikir ve senaryo kimin başının altından çıktıysa, ona bu filmi üstüste 3 kere izleme cezası vermek istiyorum.
Korku filmlerine gidenler niçin korkarlar, bir türlü anlayamam. Ama bunu söylemem, çünkü gıcık kapıyorlar.
Vampir bana saldırmaz ki, genç ve güzel hanımlara saldırır (karının iman tahtasına yumulup hart diye ısırıyor eşşoğlusu); ayrıca hep merak ettim, Hristiyan vampirine haç gösterince tırsıp kaçıyor da, herif Müslüman çıkarsa ne yapacaklar, üç Kulhüvallahi bir Elham mı okuyup suratına üfleyecekler?
Bir diğer merak ettiğim husus da şu: Vampirler niçin ille 1830 modasına göre giyinirler? Pelerinsiz vampir olmayacak mıdır hiç? Gündüzleri mezarda yatıp geceleri dolaştığı için modayı izleyemiyor herhalde, öldüğü günün elbisesiyle kalakalmış.
Yani ne hikmetse hep lise öğrencilerine musallat olan ve kızların orasını burasını cırmıklamaktan hoşlanan o sivri tırnaklı heriften niçin korkayım kardeşim? Freddy miydi, neydi adı? Hadi matematik hocası olsa korkalım ama liseyi bitireli otuz beş yıl geçti.
Tabii bunların daha bir 'psikolojik falan' olanları vardır, orada da hep soğuk soğuk bakan sinir bozucu bir kız çocuğu gösterirler, ya bir koridorun ucunda bekler seni, ya da bir kapıyı açınca karşına çıkar. Bendeniz şirret ve edepsiz kız çocuklarına bayıldığım için, öyle soğuk nevale salak şeylerden korkacak değilim.
Aslına bakarsan, korku filmi dediğinde canavarı mutlaka Christopher Lee, doktoru da (hep bir doktor vardır ya orada) Peter Cushing oynayacak... ipek Tuzcuoğlu'nun nesinden korkayım yahu? Pek pek sevgilisi olacak çocuk bunun dırdırından korkuyordur, o kadar.
Lafı nereye getireceğimi elbette anladınız, 'Büyü' filminin galasında çıkan yangın.
Şimdi köşe yazarı dediğin şu hikmeti savurur: Yangın söndürme araçlarının bozuk, yangın çıkışlarının kapalı, kapıların kilitli olduğu bir sinema salonunda film seyretmekten daha korkunç korku filmi mi olur?
(Daha sıradan bir yazar 'çok şükür ucuz atlatıldı' falan yazacaktır. 'Belediye görev başına!' )
Bendeniz kafayı yangının çıkış noktasına taktım.
Film korku filmi ya, sinemanın girişine korku tüneli yapmışlar.
Sittirici bir çadır dekoru. Plastik, köpük, tahta, bez, mukavva, son derece yanıcı malzeme. Mumlar da dikmişler. Seyirci bu tünelden geçecek, havaya girecek! Mumları falan görünce tırsacak, ay hani Satanistler felaaan kııız...
Fakat bu arada, o korku atmosferindeki kokteylde tepsiyle dolaştırılan çerez de çiğköfte, içli köfte ve yaprak sarma... Yeşilçam felsefesine uygun. Nitekim yangını da oraya 'yüklü' gelen bir sarhoş mumlara çarpıp çıkarmış. Acaba Arif'ten mi geliyordu?
Acaba galaya süslenip püslenip, takıp takıştırıp gelen konuklar daha ziyade 'podyum dünyasından' oldukları için mi davet sahibi böyle bir zeka pırıltısına gerek görmüş? içlerinde tahsil özürlü müzik yıldızları falan da vardı.
Bunlar gerçekten de epeyce korktular o sakalet gecesinde.
Oysa keriz tuzağı ne güzel kurulmuş, film setinde başlarına gelen kazalar, 'büyücünün laneti film ekibini sardı' falan gibi zırvalarla ördek seyirciyi tavlayacak bir kampanya başlatılmış, magazin basını bu saçmalıkların üzerine sazan gibi atlamıştı, 'promosyon' yolunda gidiyordu. Tıpkı o rezil ve beş para etmez enayi tuzağının, 'Blair Cadısı' filminin kampanyasına benzer bir dalga boyu yakalanmış, kenar mahalle kızlarının ve yeniyetme oğlanların hayal gücü iyice gıdıklanmıştı...
Filmin yönetmeni de zaten olaydan sonra 'büyünün etkisi sürüyor' demiş!
Şimdi merak ettiğim de şu: Acaba korkmak isteyen seyirci filme gidip de mi korkacak, yoksa bu olaylardan korkup da gitmeyecek de korkmadan mı korkmuş olacak?
aynen Aşağıdaki gibi ilerleyen saçma sapan filmdir. Spoiler içerebilir, ancak izlemeseniz de birşey kaybetmeyeceğinizi, o yüzden okumanızda bir sakınca olmadığını belirtebilirim.
Bölüm 1
...
+Oh ne güzel, arkeolojik araştırma yapacağız...
grup yorum'un şarkısı. sıyrılıp gelen albümünde yer alır. son sözleri ise dikkat çekici olup şarkıyı ilginç kılmaktadır. "büyüyüpde onyedine geldiğinde baban sana idamlar alacak!" der ve şarkı orada biter. kenan evren'in erdal eren'i astırtmasını eleştirmektedir ve bu durumu insanlrı gözüne sokar yorum.
büyü de baban sana büyü de büyü
acılar alacak yokluklar alacak büyü de baban sana
büyü de baban sana büyü de büyü
bitmez işsizlikler açlıklar alacak büyü de baban sana
büyü de baban sana büyü de büyü
baskılar işkenceler kelepçeler gözaltılar zindanlar alacak
büyü de baban sana büyü de büyü
büyüyüp de onyedine geldiğinde
baban sana idamlar alacak
büyücüyüz diyenlerin çogu, erkekliklerinin karilari tarafindan baglandigini iddia eden erkeklerden ve kocalarinin erkekliklerinin, yuvasinda gözü olan kadinlarca baglatildigini düsünüp; yana yakila kendilerine kosan kadinlardan para kazaniyor iyi bir ticaret
evli çiftler çift basli para muslugu demek ki.. **
eğer gerçek dünyada kişinin basiretini bağlamak, karısından/kocasından soğutmak filan gibi pasif ve gerçekliği kanıtlanamayacak şekilde değil de fireball, animate dead, feather fall, finger of death gibi dnd tarzında bulunsaydı günah filan dinlemeden uğraşacağım uğraş olurdu kendisi.