geçen dönem halen çok sevdiğim saydığım Prof. Dr. Burçin Erol isimli hocamdan 'mythology' dersini alırken,özellikle vize ve final döneminde sıçtın mavisini gördüğüm an bol bol söylediğim tümcedir.zira sadece zeus'un yasak aşklarının sayısı Ganymedes kardeşimizle 19'dur.varın siz düşünün tüm bu ilişkilerden çıkma veletleri ve gerisini.
diğer ülkeler atomu parçaladı, elektriği buldu, sağlıkta devrim yaptı, aşılar geliştirdi, deneyler sonucu yüzlerce ilaçla hastalıkları önledi. Kalkmış 3-5 gerizekalı hala allah ile tanrı arasındaki ortak noktayı göremediği için içimi sızlatan başlıktır. Hayır tanrı dediğim vakit karşıma bir orospu çocuğu çıkıpta "tanrı değil allah" demelisin demiyor. Böyle gerizekalılarla arkadaşlık etmemenizi tavsiye ederim. Tanrı sizi korusun amin.
Tanridan allahi cikarirsak dogrudur malumunuz tanri kapsamli bir kelime ozellikle o kucuk putlarin belasini versin kac sene ataturk yuzunden bu ulkede tanri uludur denildi neyse ki adnan menderes bu yanlisi duzeltti.
Tanrı bütün böyle düşünenlerin belasını versin ki eğitimsiz ve cahil kitle bu pisliklerden arınsın. Yıllarca insanların kafasını karıştırarak onu söyleme bunu söyleme diyerek her konuda dayatmalarla allahla kul arasına girip samimiyeti ve masumiyeti alıp basma kalıp cümleleri tekrarlatıp bir papağan gibi ezberlenilmesi gerektiğine inandırdılar.
Dediğim gibi cehalet her yerde mevcut. Aşağıda Hz. Musa örneğini veriyorum, bundan kim ne anlıyorsa sonucu çıkartsın.
--spoiler--
Hazreti Musa, bir gün bir başına dağları dolanırken, uzaktan yoksul ve yalnız bir çoban gördü. Çoban dizüstü çökmüş, ellerini semaya açıp dua etmekteydi. Bu durum Hz. Musa'nın çok hoşuna gitti, ama yaklaşıp da çobanın duasını duyunca şaşırdı.
Çoban, Rabbine şöyle yalvarıyordu:
Kurban olduğum Allahım! Seni ne kadar severim, bir bilsen. Ne istersen yaparım, yeter ki Sen iste. Sürüdeki en yağlı koyunu kes desen, gözümü kırpmadan keserim Senin için. Koyun kavurması güzeldir Allahım! Kuyruk yağını da alır pilavına katarsın, tadından yenmez olur.
Hz. Musa duaya kulak kabartarak çobana yaklaştı.
Çoban, duasına devam ediyordu:
Yeter ki Sen dile, ayaklarını yıkarım. Kulaklarını temizler, bitlerini ayıklarım. Ne kadar çok severim ben Seni. Sana çok hayranım.
Duydukları karşısında Hz. Musa öfkeden küplere bindi, bağıra çağıra kesti çobanın duasını:
Sus, seni cahil adam! Ne yaptığını sanırsın? Allah pilav yer mi? Allah'ın ayakları mı var yıkayasın? Böyle dua olur mu? Külliyen günaha giriyorsun. Derhal tövbe et!
Çoban, Hz. Musa'dan azarı işitince kulaklarına kadar kızardı, utancından yerin dibine girdi. Bir daha böyle kendi kafasına göre dua etmeyeceğine gözyaşları içinde yeminler etti. O gün akşama kadar Hz. Musa çobanın yanında durup ona temel duaları ezberletti. Sonra "Allah benden razı olur, iyi iş yaptım" diye düşünerek yoluna devam etti.
Hz. Musa o gece bir ses işitti; seslenen Rabb idi:
"Ey Musa! Sen bugün ne yaptın? Sen ayırmaya mı geldin, buluşturmaya mı? Şu garip çobanı azarladın. Onun bana ne kadar yakın olduğunu anlayamadın. Ağzından çıkan lafı bilmese de, o çoban inancında samimi idi. Kalbi temiz, niyeti halisti.
Biz kelimelere bakmayız, Niyete bakarız! Kelimelere bakacak olsak yeryüzünde insan kalmazdı! Biz çobandan razıydık. Başkasına medih olan söz, sana zemdir. Ona bal olan, sana zehirdir. Sen işittiklerini inkar ve küfür saydın. Bir kabahati varsa bile, ne tatlı kabahattir onunki."
Musa hatasını anladı. Ertesi gün çobanın yanına gitti. Çoban duaya durmuştu yine, ama dünkü heyecanından, samimiyetinden eser yoktu. Öğretildiği gibi yakarmaya gayret gösterdiğinden, “aman yanlış bir laf etmeyeyim” diye takılıyor, kekeliyor, terliyordu.
Hz. Musa, çobana ettiğinden pişman olup sırtını okşadı ve dedi ki:
"Ey dost, ben hatalıyım, ne olur affet. Bildiğin gibi dua et. Allah nazarında böylesi daha kıymetlidir.”
Elbette yakarmanın bir üslubu vardır, fakat samimi olması her şeyden evladır.
Allahın selamı üzerinize olsun, duasında samimi olan herkes içinden geçtiği gibi araya kimseyi koymadan tanrısına buyursun. O bağışlayıcıdır, tüh rahman demedim günah mı işledik lan!