dün akşam kapısı açık banyonun önünden geçerken banyodaki aynanın yansımasında bir an için yüzüme çarpan acı gerçek.
öyle kalakaldım olduğum yerde. aman allahım!! gördüğüm gerçek olabilir miydi? acaba hala içeride miydi? uzunca bir süre kaskatı kesilmiş bir şekilde soluk alışlarımı dinledim. sonra kendimi toplayarak salona koştum ve telefonu kaptığım gibi arkadamdan gelen kablosuyla kendimi kilere attım. acaba duymuş muydu ayak seslerimi? fark etmiş miydi onu fark ettiğimi? bir süre bu düşüncelerle boğuştuktan sonra alelacele 911'i çevirdim. korkudan gözlerimden yaş akarken, "pıliiiss, pılisss, pılisss help" diyebildim hıçkırıklar içinde, sonra bir nefes daha alıp sessizce "der iz e sitrengir in may bethfh, it iz, it iz hiyır, it iz fekt" dedim. "dıt dıt dıt" tan başka ses yoktu. aman allahım!! yoksa kabloyu çoktan kesmiş miydi?
bütün ümitleri tükendiğinde insana bir cesaret geliyor, bir anda her şey anlamsızlaşıyor. bir aydınlanma anı belki de... birden bilincim yerine geldi ve zerre tereddüt emaresi göstermeden, sanki yaşayan bir ölü gibi banyonun önüne ilerledim. bu gerçekle yüzleşemek zorundaydım.
"feys yor nayt meyır" didim kendi kendime. bu gerilim şivemi bile etkiliyordu ama dayanmalıydım. banyo aynası omuz hizama gelinceye kadar koridarda yürüdüm, yavaşça sağa döndüm ve evet!!! oradaydı! koca bir sözlük bir bluevelve etmiyordu. bundan kaçmanın bir mânâsı yoktu artık. nasıl fark edememiştik, nasıl görememiştik? allahım biz nasıl bu hale gelmiştik?
bluevelve muhaliflerinin kabullenmek istemediği belgeyle sabit acı gerçek. tolstoy'dan sonra gelmiş en büyük yazar namzedini çekemeyenlerin zoruna gitmiş hal, durum, oluş.