arthur hailey
90’lı yılların başlarında pek çok romanını okuduğum, 1920 ingiltere doğumlu kanada’ lı yazar, 2. dünya savaşı sırasında kraliyet hava kuvvetleri’nda pilotluk yapmış, 1947 yılında kanada’ya göçmüştür. önceleri iş hayatına atılan hailey, 1956 yılında televizyon oyunları yazmaya başlamış, 1959 yılında da ilk romanını yazmaya başlamıştır.
arthur hailey bir roman yazmaya başlamadan önce o romanın konusunun geçtiği yerlerle ilgili çok ayrıntılı araştırma yapar, notlar alır sonra romanı yazmaya başlar. örneğin "havalanı" adlı romanı için tam üç yıl çalışmış, avrupa'nın ve kuzey amerika'nın büyük havaalanlarında incelemeler yapmıştır.
insan duygularını ayrıntılı bir biçimde ar araştırarak büyük bir ustalıkla kitaplarında kullanması onun romancılığına has özelliklerdendir. “havaalanı” ve “otel” ile birlikte iki kitabı daha beyazperdeye uyarlanmış, bunlardan “havaalanı” ve “otel” ülkemizde de gösterime girmiştir.
kanada’lı bu usta romancı 2004 yılında, 84 yaşında, bahamalar’daki evinde hayata veda etmiştir.
eserleri değişik yayınevleri tarafından ülkemizde hala basılmaktadır. 80’li ve 90’lı yıllarda romanları ülkemizde peynir ekmek gibi satıldığı için okunmuş kitap satan yerlerde, sahaflarda da bulabilirsiniz.
eserlerinden bazıları:
runway zero-eight (1958)
the final diagnosis (1959)
ın high places (1962)
hotel (1965)
airport (1968)
wheels (1971)
the moneychangers (1975)
overload (1979)
strong medicine (1984)
the evening news (1990)
detective (1997)
Stefan Zweig'ın kitaplarıdır. Psikolojik tahlillerinde arkadaşı Sigmund Freud'dan da destek aldığı ve ona hikâyelerinde yarattığı karakterlerin psikolojik dünyalarının analizini yaptırdığı söyleniyor.
Yerli yazarlarimizdan da Sabahattin Ali'dir benim için. Kitaplarını okurken orada yaratılan boşrolle zıt yapıda olmama rağmen beni o karaktere büründüren, beni karakterle derinden ve yakın hissettiren, onlarla birlikte üzüp sevindirebilen her yazarı kendimce başarılı bulmuşumdur. Tabii burada edebiyatta kullanılan tekniklerin de büyük önemi var. Ben burada kendime yakın bulduklarımı yazdım. Oğuz Atay'ın da edebiyatımızda ısrarla üzerinde durulması gereken bir yönü varken kullandığı teknikler bana hitap etmiyor. Ama güzel olan şey bize birşeyler kattığını düşündüğümüz eserleri okumaktır. Bir edebiyatcinin tüm eserleri aynı kalitede olmayabilir. Ben de zamanında ünlü bir yazarın ilk eserini okuma gafletinde bulunmuştum. Belki başkasına göre kaliteli ve çıkarılacak önemli dersler varken bana bir katkısı olduğunu düşünmüyorum.