hiçbir hayat boşa harcanmaz, öylesine yaşanmaz. tüm hayatlar değerli ve önemlidir. cünkü allahın armağanıdır. düşünün dağın başında tarla-tapanla uğraşan ve görüşleri dağ adamlarına benzeyenleri. calı gibi olmuş elleri, okuma-yazma bilmez, sanat fimleri izleyip bilmiş yorumlar yapmaz, pop müzik dinleyip coşmaz, şiir yazmaz... tüm hayatı toprağı, ineği, ceviz ağacı... bi sorsak neler döker kimbilir hayata dair yani mühimdir her yaşam her nefes.
boşluk ancak 'bilmişlikle' yaratılıp hayat boka cevrilir. o kadar...
bahsedilen insanın kendi hayatı ise "ne duruyorsun arkadaşım daha vaktin var! git ve bir kaç çocuğu mutlu et. tut elinden yardıma muhtaç birinin. sonra bütün hayatın sana helal olsun!"
Kum gibi çoğalan sorularla gittikçe ağırlaşmakta ve zaten taşımakta zorlanılan başın; aynı zamanda bildiğin cevapların aslında soruyu çözmeye yetmediğini anlamanın; çaresizliğin büyüttüğü gün gün yitirilen umutların da ağırlığıdır...
Sürekli yargıladığın ve yadırgadığın halde o yapının içinde boşa nefes aldığını hissetmek gibi, insanı an be an biraz daha tüketen, yaşam üzerine, sevgi üzerine ve huzur üzerine düşüncelerinde zerre kadar olsun örtüşmeyen, uyuşmayan yaşamın gerçekleri ile... kendini uzlaşmaz çelişkilerle kuşatılmış hissederek bir yaban gibi yaşamaya çalışmak.