bülent korkmaz

    184.
  1. galatasaray taraftarıdır bülent korkmaz.

    sanıyorum 2005'teydi, gs futbol takımı da tüm görevlileriyle bir ziyarette bulunmuştu 100. yıl etkinlikleri dahilinde.

    genç sabri, hasan şaş, kingston, song, karan, ayhan vs. vardı.
    bir de hakan şükür, büyük kaptan, hagi.
    ha bir de; canaydın ve tayfası.

    program dahilindeki bir iki aksiyondan sonra; fotograf çekimi başladı şehitlik önünde.
    bütün basın orada vve fotograflarını çekiyorlar. 1 dakika kadar bir süre -ki az da değil- şaklar şuklar oluyor. flaşlar patlıyor. büyük kaptan yeterli buluyor kafasında süreyi ama basın devam ediyor flaşlar patlatmaya.

    "3 saniye!" diye bağırıyor büyük kaptan; sonra da yüksek sesle geri sayıyor: 3, 2, 1; kalk!
    bütün takım fotograf pozisyonunu bozuyor ve takılmaya başlıyorlar.

    o kadar net ki bu sahne gözümün önünde; hala etkileyici.

    neyse sonra bir 10 - 15 dakika takılıyor futbolcular; taraftarla fotograf çektiriyorlar, imza veriyorlar vs.

    hakan şükür'e yaklaşmak mümkün değil. o zamanlar ersun yanal meselesi var ve tüm kameralar hakan'ın çevresinde. sabri, kingston falan da boş boş duruyorlar. derken bülent'i görüyorum; yanında bir iki kişi var. gittim hemen yanına.

    ...ama çok garip lan; kitlendim orada. ne desem bilemedim.

    - bülent bey, dedim ki daha devamını getirmeden (gerçi nasıl devam edeceğimi de bilmiyordum ya)
    - ne bey'i yahu? "bey" deme bana, dedi yüzüme bakarak.

    aptal bir utanç, garip bir gülme isteği var bende. bir de çok acayip bir korku. neden korkuyorsam sanki!?!

    neyse, fotograf çektirdik; imza aldık; gittik. fazla da meşgul etmedik. o yanında olduğum 3-5 dakikada bir ton küfür çıktı ağzından, hiç de garip değildi. sanki çok yakışıyordu.

    ha, aynı gün bir de song'la olayım vardı ki büyük saygı duymuştum adama. az buçuk bir fransızcam var söylemesi ayıp. gittim ben de yanına "bi' foto çeksek..." gibisinden bir şeyler söyledim. "tamam" dedi, tam çekineceğiz. az önce bahsettiğim takım fotografı olayı başladı, song ayrıldı yanımdan. göt gibi de kalmıştım. 5 dakika kadar sonra omzuma bir el dokundu; döndüm: rigobert song. adam beni bulmuş, yanıma gelmiş fotograf isteğim için. "büyüksün" dedim. çok daha büyük bir saygıyla fotografımı çektirdim.

    sonra işte sabri, ümit karan, hasan şaş derken; futbolcular gs müzesine girdi komple. biz de arkalarından...
    orada da hatırlıyorum; baliç'le, hakan ünsal'la çektirmiştim bir iki fotograf.
    bir de hagi ile tabii ki. ilk kez o anda boş buldum onu ve hemen yaklaştım. verdim makinayı bir arkadaşa ve geçtim yanına, 40 yıllık dostu gibi pozumu verdim. arkadaş basıyor düğmeye ama olmuyor. poz bitmiş yahu, kingston'la falan foto çektirmekten. o anda "calişmadi, calişmadi" dedi hagi gülerek. yiyesim geldi adamı ama yine de bir skandala mahal vermemek için tuttum kendimi. yerdim yoksa cidden. valla lan. sadece ikimizin olduğu bir foto çekmek kısmet olmadı bize. diğer arkadaşlarla beraber grup olarak bir fotograf çekindik ancak.

    müze gezisi bitti 10 - 15 dakika içinde ve kapıya yönelindi. kapıya yakın futbolcular bekliyor kapının önünde. "lan" dedim "n'oldu?" ben böyle aptal aptal bakınırken, bülent geldi ve kapının çıkışa göre sol tarafına dikildi zımba gibi. en sakin duruşu bile çok sert adamın. sonra hagi belirdi ve kapının çıkışa göre sağ tarafına dikildi. en sakin hali bile çok sempatik idi. civarlarında da diğer futbolcular falan varken; özhan canaydın belirdi uzun boyuyla ve hiçbir duraksama göstermeden çıktı kapıdan. arkasından hagi, arkasından bülent, sonra da hasan şaş, hakan şükür gibi futbolcular ve diğerleri. o kapının önünde de başkanla çekindik birkaç fotograf. en heyecanlı hali bile sakindi. enteresan adam cidden.

    öyle bir gündü işte. galatasaray kültürünün, futbol takımındaki etkisi çok net görülüyordu.
    hagi çok tatlıydı. hasan şaş çok piçti. song çok saygılıydı. başkan çok sakindi. sabri çok heyecanlıydı...
    büyük kaptan ise çok babaydı o gün. iki çocuğu olduğunu da duymuştum o gün ağzından zaten ama öyle baba değil, başka türlü babaydı. laf aralarında küfrederdi. futbolculardan net bir saygı görür, üstlerine çok net bir saygı gösterirdi. taraftarla çok samimi idi ve o günün tamamı düşünüldüğünde görülüyordu ki;
    bülent korkmaz; bir futbolcu, bir takım kaptanı, bir teknik direktör, bir yönetici olmaktan çok;
    bir gs taraftarıydı. çok gerçek idi.
    40 ...
  2. 295.
  3. kazandırdığ maçları hep 1 gol farkla alan teknik direktör(ümsü).
    skibbe döneminde alınan galibiyetlerin tamamı en az 2 gol farkla bitmiş. ilginç istatislik... biz onu beğenmeyip yolladık. türk futbolu adına, rakip takımın sürekli umudu olsun, her an bir beraberlik alabilecek durumda olsun rakiplerimiz diye, skibbe'nin yerine getirilen teknik direktör(ümsü) bu bülent hoca. haa beğenirsin beğenmezsin. o ayrı konu. zaman tanıyalım falan dersin de, adamda azıcık kafa olur yahu.

    bülent hoca takımın başına geçtikten sonra,

    *lincoln sorunu bir kriz haline geldi. adam küsüyordu ama en azından ülkeyi terk etmiyordu.
    *takım arka arkaya 3 pas yapamaz hale geldi. skibbe döneminde bu sayı tam 5 di.
    *arda gibi bir yıldız, emre gibi bir yıldız-çirkef alaşımına dönüştü.
    *hasan şaş oyuna girmeye başladı.
    *sabri'nin şutları stad dışına çıkmaya başladı. eskiden trübünlere giderdi top.
    *kewell'ın yerine mehmet güven 4.stoper olarak sahaya sürüldü.
    *zaten kondisyonu yetmeyeceği belli olan futbolcular 90 dakka sahada kaldı.
    *göreve geldiğinden beri 8 maçta, 22 farklı oyuncuya süre verdi.
    *90 dakika oynattığı sadece 4 oyuncusu oldu.
    *kewell mı genç semih mi tartışmalarında kazanan kewell oldu. ne de olsa o "genç semih". tecrübesiz. adam çatır çatır oynuyormuş bunu gördük.
    *takım bilinen tarihin en kek takımların olduğu uefa kupasından elendi. hem de final kadıköy'deyken. bazıları unuttu ama orada uefa kupasını almak, bırak şampiyonlar ligi kupasını almayı, kainatlar arası kupadan bile daha değerli olacaktı. neyse,
    *göreve geldiğinde takımın morali bozuktu. şimdi daha da bozuk.
    *şampiyonlar ligine gitme umudu, o geldikten sonra bitti.
    *gibi
    *gibi
    *gibi
    *...

    üzülüyorum, neredeyse rakiplerinin kötü durumundan haz alan beyinsiz taraftar kitlesine döneceğiz. çünkü bu, başarısız sonuçların taraftar üzerinde bıraktığı bir etkidir. biz chelsea'den 5 yerken bazı fenerbahçelilerin sevinmesi gibi. dün fenerbahçeye güldük, bugün onlar bize gülüyorlar.

    korkuyorum, adnan polat "önümüzdeki sezon da bülent hoca takımın başında" dedi.
    17 ...
  4. 449.
  5. hagi hakkında;
    '' dakika 90, ''ben vurayım içime doğdu''dedim. bana ''topun üzerinden atla kaleye doğru koş ve topu ağlardan al'' dedi. ''topa bakmadan koşuyordum.. gol olmuş''

    arif erdem hakkında; ''evet futbolcuların içine doğar ne olacağı.. arif abi(arif erdem) ''içime doğdu ben vurayım diye alırdı topu hep,bir vurur tirübüne atardı''
    15 ...
  6. 4.
  7. Yenilgiye hazmedemeyen, hırslı,inatçı,yürekli,hakemlerle sarmaş dolaş,her dilde hakemlerle diyaloglara girebilcek kadar tecrübeye sahip,kolu çıkmasına karşı maça devam edebilcek kadar dely, devre arasında kafasına dikiş attırıp maça çıkan,boksör kıvamında unutulmaz, efsane futbol adamı. uluslar arası arenalarda en çok boy gösteren futbolculardan birisi. lakin galatasaray yönetimi bu gibi bir adama çatır çatır kıymıştır..
    11 ...
  8. 619.
  9. 598.
  10. Tinerci tokatlayan Galatasaray efsanesini. Geçmişte de tinercilerin odasını tek başına basmıştı aslan. Yıllar geçti hala tinerci tokatlıyor.
    12 ...
  11. 32.
  12. Konfederasyon kupası'ndan sonra thierry henry'nin milli takım soyunma odasına girip, senin kadar kaliteli defans oyuncusu görmedim diyerek formasını istediği galatasaray'ın unutulmaz futbolcusu, büyük kaptanı.
    8 ...
  13. 1.
  14. galatasaray'ın sembollerinden biri, unutulmaz, büyük kaptan.
    9 ...
  15. 65.
  16. 01.02.2007 tarihinde oynanan k.erciyesspor galatasaray maçında yoğun duygular hissettiğine emin olduğum hoca.
    öyleki; maçın bitiminde kendisini alkışlayan galatasaray taraftarına, yanında * yardımcıları varken; iki elini kaldırıp o klasik alkışını yapmıştır. o an tarif edilemez, görülmesi gerekir tv'de büyük kaptan'ın hissettiklerinin anlaşılması için.
    bilenler bilir; büyük kaptan sami yen'de kendisini çağıran taraftarlara * yumruk şov yapmaz, sadece alkışlar. hatta; bilmeyen kimi taraftarlar büyük kaptan geldiğinde oley-oley-oley demek ister halbuki oley demek yeterlidir.

    ayrıdır büyük kaptan her yönüyle. kendisini alkışlayan taraftarlara verdiği cevaplada ayrıdır kendini tribüne çağıran taraftarı tek hamlede alkışlamasıyla da ayrıdır.
    oğuz tongsir'in kendisine hitap ederken kullandığı "hocam" kelimesi karşısında duyduğu şaşkınlığı yüzünden okunurken de ayrıdır büyük kaptan......

    (bkz: oğuz tongsir)
    (bkz: hocam)
    8 ...
  17. 578.
  18. her takımın yılmaz savaşçısı vardır.
    mesela beşiktaş'ta deli ibo vardı.
    mesela fener'de müjdat vardı.
    mesela trabzon'da lemi vardı.
    bunların hepsi yılmaz savaşçıydı.
    fakat hiçbirisi bülent kadar sağlam değillerdi. *
    8 ...
© 2025 uludağ sözlük