Ben yiğit kişileri severim:
ama iyi kılıç kullanmak yetmez,
kime karşı kullanacağını da bilmeli!
Çoğu kez, sesini çıkarmadan geçip gitmek
daha büyük yiğitliktir;
kendini daha değerli bir düşmana saklamış olursun böylece!
Değişik,güzel bir kitap'dır. Bazı yerleri anlamak için dört,beş kere okursunus ve anlamazsınız.o yüzden niçe'nin başka kitaplarini okuyup bu kitaba başlamanız daha çok anlamanizi sağlar.
Okuyup birşey anlayamadığım hatta şuan 81. Sayfasına kadar 2-3 hikayesini beğendiğim, düşünce yapıma fazla uymadığı için Okumayı Bıraktığım ( bu kitabı okumaya devam edersem, okumaktan soğuyacağım) saçmalayan tanrıyı bazen red edip bazen savunan, düşünce yapısı bu memlekette yaşayan Çoğu insana uymayacak kitaptır. Benim için şuan hiç bir Önem ifade etmiyor.
ölüm konuşmacıları vardır. artık hayatı bırakıp gitmesi gerekenlerle doludur yeryüzü.
gereksizlerle doludur yeryüzü. sayılarının kabarıklığı bozmuştur hayatı. "sonsuz hayat"la ayartılıp çekip gitsinler hayattan!
"sarı" deniyor ölüm konuşmacılarına ya da "kara". ama ben onları başka renklerde de göstermek isterim.
içlerinde vahşi bir hayvan taşıyan, şehvet ya da kendini kemirip bitirmekten başka seçeneği olmayan korkunç kişiler örneğin. onların arzuları bile kendini yeyip bitirmedir.
insan olmayı bile başaramamış bu ürkütücü kişiler: hayatı bırakıp gitmeyi önerip, kendileri göçsünler.
kalbi verem olanlar örneğin; yaşamadan ölmeye başlarlar, yorgunluk, el çekme öğretilerini özlerler.
ölmek için çok isteklilerdir. onların bu isteğini uygun görmeliyiz. bu ölüleri uyandırmaktan, bu canlı tabutlara hasar vermekten uzak duralım!
yollarına bir hasta, bir ihtiyar, ya da bir ceset çıktı mı, "dünya fani" derler.
aslında kendileridir varlığın bir yüzünü gören, gözleri boş bakan.
bir melankoliye kapılmış, ölüm içirecek küçük tesadüfe açlar, öylece beklerler işte, dişlerini sıkıp sıkıp.
ya da uzanıverirler uykularına, kendileriyle alay ederler: hayatın saman çöpüne tutunurlar, böylece bununla da alay ederler.
şöyle dile gelir onların bilgeliği: "delidir sağ olan, onlar kadar deliyiz biz de! yaşanabilecek en büyük deliliktir bu!"
"sadece acıdır hayat," der diğerleri de, bir yalan değildir bu: kendiniz bitirmeye bakın öyleyse onu! sadece acı olan hayatı bitirin!
erdeminiz şunu bilsin: "kendi kendini öldüreceksin! kendinden uzağa düşeceksin!"
"günahtır şehvet," der ölüm konuşmacılarından bazıları, "bir kenara çekilip çocuk yapmayalım!"
"doğurmak zordur," der birileri, "niye doğurmalı ki? doğuranların hepsi üzüntülü!" onlar dahi ölüm konuşmacıları.
"merhamet gerektir," der diğer bölümü de, "her şeyimi alın! hayata fazla bağlanmam böylece!"
merhametleri tam olsaydı, komşularını hayattan bıktırırlardı. kötü olmak, onların gerçek iyiliği bu olurdu işte.
ama onlar hayattan uzaklaşmak isterler, armağanları, zincileri başkalarını bağlıyormuş sağlamca hayata, dert mi onlara?
peki, sizler, olanca hayatları zorlu bir çalışma, huzursuzluk olanlar, usanmadınız mı hayattan? ölüm söylevine hazır değil misiniz?
en zorlu çalışmaları, hızı, yeniyi, yabancıyı sevenler, katlandığınız söylenemez kendinize. çalışmak kaçıştır, kendini unutmak iradesidir.
yaşama olan inancınız biraz daha sağlam olsaydı, an'a daha az bağlanırdınız, oysa gücünüz yok beklemeye, tembellik etmeye dahi gücünüz yok!
ortalık ölüm konuşmacılarının sesleri ile çınlıyor ve yeryüzü, kendilerine ölüm söylevi verilmesi gerekenlerle dolu.
ya da "sonrasız hayat" söylevi verilmesi gerekenlerle: bence hepsi aynı: bir an önce göçüp gitsinler de!
"ve siz, yaşamı delicesine bir çalışma ve huzursuzluk olarak görenler: yaşamdan usanmadınız mı?ölümü vaaz etmenizin zamanı gelmedi mi?
siz hepiniz, delicesine çalışmayı ve hızlı, yeni, yabancı olanı sevenler, -kendinize katlanamıyorsunuz, sizin çalışkanlığınız bir kaçıştır ve kendi kendini unutma istemidir."
doğru yayınevinden düzgün bir çeviriyle okunması gereken kitap. malesef bu kitabın google translate benzeri birkaç çevirisi var piyasada. bunlardan uzak durmak gerek.
üstinsan tabirini ilk duymuştum bunda. sonra sonu gelmeyen uzun cümleler betimlemeler falan. pek anlamadım zaten. 6 okuyuşta tam olarak anladım sanırım.
askerde okuduğum ama tabii ki o kafa karışıklığında çokta birşey anlamadığım friedrich nietzsche nin aforizmalar manyağı şahane eseri, bugün tekrardan daha sakin bir ruh haliyle başlıyorum okumaya.
nietzsche'nin hayvan, insan ve üst insan arasında ki geçişi incelediği ve bu geçişi zerdüşt yardımı ile anlattığı kitap. insana, üst insana geçişi için onun alçakta oluşunu kabul etmesi gerektiği öğretilerini veren kitap insan kavramının üst insana giden bir köprü niteliğinde olduğunu anlatır. insanın aşılası bir şey olduğunu kabul etmeden bunun olması imkansızdır. peki nedir bu üstinsan? üstinsan kesinlikle herhangi bir ırk veya etnik kökene bağlı değildir öncelikle bunu bilmek gerekiyor, bilindiği gibi Nietzsche'nin ırkçılıkla pek bir alakası yoktu zaten. üstinsan, insanın yanılgılardan ve yücelttiği yanılsamalardan kurtulduğunda, kendisini tamamlayabileceği bir türdür. insan hep kendini aşmaya çalışarak, alt ederek üst-insan olma yolunda ilerleyecektir. ancak kendinin farkına vardığında ve insanın ne kadar alçakta olduğunu gördüğünde, üst insana ulaşma erdemine erişecektir. üzerine konuşulabilecek çok fazla içeriği olan bir kitap, birazda olsa felsefeyle ilginiz var ise sizi sıkacak birkaç bölüm dışında keyifle okuyabileceğinizi düşünüyorum. ayrıca kitap ego tatmini için değil, insanların aydınlanması için yazılmıştır. kitapta geçen ve benimde hoşuma giden birkaç kısmı da şöyle vereyim tam olsun.
"insanlar arasında yaşamak güçtür, susmak çok güçtür de ondan. Ve biz zıddımıza gidene haksızlık etmeyiz en çok, bizi hiç ilgilendirmeyene ederiz. Fakat acı çeken dostun varsa, acısına dinlenme yeri ol, sert bir yatak gibi ama, asker yatağı gibi: onun en çok böyle yararsın işine. Ve dostun biri sana kötülük ederse, şöyle de: "Bana ettiğini sana bağışlıyorum, ama kendine ettiğini, -onu nasıl bağışlarım? Böyle buyurur her büyük sevgi: o bağışlamayı da, acımayı da alteder"
"Eskiden Tanrı denirdi uzak denizlere bakarken, oysa ben, Üstinsan demeyi öğretirim size. Siz bir tanrı yaratabilir misiniz? -Öyleyse bana hiçbir tanrının sözünü etmeyin! Oysa Üstinsanı pek güzel yaratabilirsiniz."
"Pek çabuk değişiyorum: bugünüm, dünümü yadsıyor. Merdivenler çıkarken, basamakları atladığım oluyor sık sık ve hiçbir basamak bağışlamıyor bunu."
"Siz yükselmek isteyince yukarı bakarsınız. Bense aşağı bakarım, zaten yükselmiş olduğumdan."
işlevsiz ve pratik faydası olmayan bir kitap. çok defa inceledim. sayfalarca okudum ama ego tatmininden başka bir şey bulamadım. paramız boşuna gitti, olsun.
(bkz: tecrübe)
"Panayır Sinekleri Hakkında
Yalnızlığına kaç, dostum! Seni
büyük adamların gürültüsünden
sersemlemiş, küçüklerin iğneleriyle
de delik deşik olmuş görüyorum.
Seninle nasıl susulacağını pek iyi
bilir orman ve kaya. O sevdiğin
ağaca benze yine sen, o geniş
dallıya: sessiz ve dinlercesine
sarkar o, denizin üstüne.
Yalnızlığın bittiği yerde, pazar yeri
başlar; pazar yerinin başladığı
yerdeyse, büyük oyuncuların
gürültüsü ve ağılı sineklerin vızıltısı
başlar.
Dünyada en iyi şeyler dahi,
göstereni olmazsa, değersizdirler:
Bu göstericilere "büyük adam "der
halk.
Halk pek anlamaz büyükten, yani:
yaratıcılıktan. Ama büyük şeylerin
bütün göstericilerind en ve
oyuncularından hoşlanır.
Yeni değerler yaratanların
çevresinde döner dünya: -
görünmeden döner. Oysa
oyuncuların çevresinde döner halk
ve şan :" dünyanın gidişi" böyledir.
Ruh vardır oyuncuda, ama ruhun
vicdanı pek yoktur. O hep, en çok
inandırdığı şeye inanır, - kendine
inandırdığı."
Nitsche'nin kitaplarının içinde en severek okuduğum kitabı düşüncelerinin çoğunda doğruluk payı olduğuna inandığım adam.
Bulantı, başkaldıran insan, böyle buyurdu zerdüşt... Bu kitapların anlaşılması zordur fakat ben anlıyorum. Kitabı çok önce elime aldım. Nietzsche'yi anlamak değil mühim olan yaşamak.
Bu kitabı okudum. Gezi olaylarını anladım. Bir ülkücüyken neden Kürt hareketine destek olmam gerektiğini anladım. Savaşın gerekliliğini anladım.
Kısaca hayatı anlatan bir kitap. Sadece tanrılara yazılmıştır.