düşündükçe renkler kayboluyor.
siyah beyaz hüzünlü eski bir ekrana dönüyor dünya.
çocuksuz ve sessiz sokaklarda,
yorgun eşyalarla dolu karanlık salonlarda geçen,
sonu belirsiz mutsuz, kan ve nefret dolu bir film akıyor annelerin, babaların gözlerizden.
gri ve soğuk manzaralar müziği çalıyor, eklemleri hastalanmış eller giriyor görüntüye.
hastalıklı ama sıcak, içlerinde dualar yüklü avuçlar tabuta sarılıyor.
taneleri birbir tarafa dağılan inci kolyeler gibi insanlar,
kimse konuşmuyor, buse' nin duvağı katı bir acının içinde beliriyor.
doktor olacaktı belki;
belkide öğretmen olacaktı küçük melek buse
kendisi gibi cumhuriyete
ulu öndere bağlı nesiller yetiştirecekti.
cehaletin beynini örttüğü,
insanlıktan nasibini almamış güruhların
çocukları ele geçirmesine izin vermeyecekti.
olmadı,olamadı.
17'sinde hain bir tuzağa kurban gitti.
geride gözü yaşlı milyonlar bırakarak.
bugün televizyonlarda atıp tutanlar.
cenazesine bile gidemediler korkudan.
sen kocaman yürekli bir kızdın buse.
seni hiç unutmayacağız.
o takamadığın duvağın.
giremediğin üniversite sınavının.
yazamadığın her harfin hesabını soracağız.
unutmayacağız seni buse.