ciddi anlamda o kadar soğudum ki buradan. üniversiteye ilk başladığımda 16 plakalı araba görünce aşırı duygulanıp ağlayacak duruma gelen ben artık Bursa'nın yakınından bile geçmek istemiyorum. ne bir arkadaşım kaldı, ne sokaklarında kendimi güvende hissederek geziyorum, ne insanlarının eski sıcaklığı var asla eski tadı tuzu kalmadı.
son zamanlarda burnumun direğini sızlatan şehirdir. 8 yıl yaşayıp veda etmek zorunda kaldığım ve orada bıraktıklarıma olan özlemimin her gün arttığı yerdir. düzensiz göç kurbanı olan yerleri dışında, büyük şehirlerle kıyaslandığında, ziyadesiyle yaşanılabilir bir yerdir.
kendime yeni bir hayat kurmak için 5 sene yaşadığım izmiri ve memleketim olan manisayi bırakıp yerleşmeyi tercih ettiğim şehir 8 aydır beni pişman etmedi aksine doğru bir karar verdiğimi düşündürttü gerek istanbula rahatlıkla gidip gelmem(budo) gerek insanıyla ve büyükşehire nazaran nispeten uygun fiyatlarıyla gayet yaşanılası bir il.
kimi için Osmanlı’nın ilk başkenti, tarihin kokusunu her köşesinde hissettiren şehir; kimi için iskender kebabı, kestane şekeri ve Uludağ’ın karı.
sanayi desen var, tarih desen var, doğa desen o da var. ama trafik? maalesef o da var. şehri sevenler “Bursa’nın yeşili başka” derken, yıllar geçtikçe o yeşilin yerini beton alıyor diyenlerin sesi de yükseliyor.
merkezde tarihi çarşıların arasında kaybolabilir, Cumalıkızık köyünde nostaljik bir kahvaltıya oturabilir, Mudanya sahilinde deniz havası alabilirsiniz. ama en güzeli, bir bursa seyahatinde iskenderin üzerine mis gibi bir süt helvası patlatmaktır.