burokrasi halki iyi yasatamadi

entry1 galeri0
    ?.
  1. Yaşlı bir yakınıma, 1946 ve 1950 seçimlerinde oyunu niçin DP'ye verdiğini sormuştum (hayır, babam değil)... ''Memlekette hayat yoktu oğlum!'' dedi. Kendisi memurdu üstelik, oyunun doğal adresi CHP olmalıydı, ama o 1954 seçimlerinde bile DP'de ısrar etmişti, ta ki 1955 enflasyonuna ve 1958 devalüasyonuna, memur maaşı iki adımda iyice pul olana kadar...

    Bunlar çok eski hikâyeler, diyorsunuz ama eskileri bilmeden yenileri çözemezsiniz.

    Memleketi kurtaran ve cumhuriyeti kuran zümre, yani bürokrasi, ısrarla bir otarşi politikası izledi, hem ekonomide, hem dış ilişkilerde (bakmayın siz o Balkan Paktı falan safsatalarına, hiçbir işe yaramamış, lafta kalmıştır)...

    Yani, bir kendi kendine yetme, kendi yağıyla kavrulma politikası... Stalin de öyle yapıyordu, Hitler de.

    Bu, halkta derin bir hoşnutsuzluk yarattı.

    Yabancı sermayeden öcü gibi korkuluyor, yerli sanayi kör topal ve çok yetersiz kurulmaya çalışılıyor, daha doğrusu kurulmaya çalışılırmış gibi yapılıyor ve asıl ağırlık eğitime, devrimleri yerleştirmeye veriliyordu... (Şevket Süreyya Aydemir, anılarında, krize girmiş Amerikan kapitalistlerinin ölü eşek fiyatına sattıkları makine parklarını almayı, böylece bir sanayi hamlesi başlatmayı ismet Paşa!ya teklif ettiğini, paşanın bundan şiddetle kaçındığını anlatır... inönü hem ekonomiden anlamıyor, hem de bir işçi sınıfı üretmek istemiyordu!)

    Tüketim yok denecek kadar cılızdı, halk aç ve sefildi. (Kemal Tahir'in otuzlu yıllarda geçen Rahmet Yolları Kesti romanını okursanız, üç köylünün ellerini ceplerine atıp beş lirayı denkleştiremediğini öğreneceksiniz.)

    işçinin hiçbir, ama hiçbir hakkı yoktu.

    Barış devrinin bu sıkıntısına, bir de savaş yıllarının darlıkları, yoklukları eklenince halk sıfırı iyiden iyiye tüketti...

    Üstelik nobran yönetimden de bıkmıştı.

    işte bu nedenle, bürokrasiyle toprak reformu tartışması yüzünden papaz olan tüccarın peşine takıldı. Bürokrasiyle eşrafın yirmi yıl süren cicim ayları dönemi sona ermişti, zenginiyle yoksuluyla halk iktidarı artık kendisi için istiyordu... (Hay Allah, Anadolu eşrafı niçin başlangıçta bürokrasiyle işbirliğini kabul etmiş, onun güdümüne girmişti acaba? Sakın şu Ermeni meselesindeki sorumluluğunun korkusundan, onu koruyacak bir kılıç arayışından olmasın?)

    Halk bu adımı 1930 yılında da atmak istemiş, geri bastırılmıştı... Yüzbinlerce Ege köylüsü niçin izmir rıhtımında Serbet Fırka başkanı Fethi Bey'i ikinci bir kurtarıcı gibi karşılamış, çocuğunu kurban etmeye kalkan bile çıkmıştı acaba? izmir yangınından beri, sekiz senedir kıçına giyecek donu yoktu da ondan!

    Bürokrasi elli yedi yıldır muhalefettedir.

    Zaman zaman yönetime el koymuş ama her seferinde taş çatlasa üç yıldan fazla duramamıştır. 'En kısa zamanda demokrasiye dönülecektir' cümlesini 'burada fazla kalamayacağımızı biliyoruz' şeklinde de okuyabilirsiniz.

    Şimdi ve her zaman ulusalcılık şeklinde ifadesini bulan bürokrat ideolojisi eski günlerine, Türkiye'yi dünyadan koparacak, kendi kabuğuna hapsedecek otarşiye dönmek ister ama nafiledir. Ankara'yı devlet ve ayrıca hükümet şeklinde, hiçbir ülkede görülmeyen bir gariplikle ikiye bölmüş, kendi kalesine çekilip bir savunma savaşı vermektedir en fazla.

    işte bu yüzden iktidar, önce SF, sonra DP, sonra AP, sonra ANAP, sonra DYP, şimdi de AKP şeklinde ifadesini bulan çizginindir ve onda kalacaktır.

    Erdoğan da köşke çıkacaktır, AKP de seçimi gene çatır çatır kazanacaktır, ister kasım ayında, ister temmuz ayında olsun...

    Bunu bir arıza sanıyorlar, halk bir yanlış yapmış, çünkü cahil, ama ilk fırsatta doğru yolu bulacak... inönü de öyle sanmıştı, halkın hatasını anlayıp kendisini yeniden seçeceğini ummuştu... 1954 seçimlerinde koltuk sayısı iyice azalınca, hele 1957 seçimini de kazanamayınca şaşırdı... Vahşi ve hırçın muhalefet politikasına bundan sonra yöneldi. Menderes'in sinirlerini bozup onu yanlışa itmekten başka çaresi kalmamıştı, çünkü Eskişehir taraflarında Yunan komutanı Prens Andreas'a da böyle yapmıştı!

    işte bütün bu nedenlerle Zülfü, kendi deyimiyle halkın rejimin bu kadar sessiz sedasız değişir olmasına niçin tepki göstermediğine şaşmaktadır, anlayamamaktadır, anlayamaz.

    Sevgili bürokratlar... Bugün Tandoğan Meydanı'ndan Anıtkabir'e doğru yürürken, 'biz nerede yanlış yaptık' sorusunu da kendinize sorunuz.

    Emin de sorsun, Bekir de sorsun, Necati de sorsun, Melih de sorsun... Hasan sormasa da olur.

    engin ardıç
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük