reyiz ya.
sıcak insan.
mahalle temasını çok şahane işliyor. daha çok da işlenyebileceği yer var, bu temada.
mahalleden çıksa çok güzel şeyler de bulur ama bu bir serzeniş değil.
hani yaparsa diye dedim.
tv 8 bamsı beyrek i yayınlıyorda oradan aklıma düştü.
şimdi leyla ile mecnun u 100 bölüm yazdı, bi kaç başka denemesi daha oldu. kendi kendime diyordum ki ya süper yazıyor ama nereye kadar. bir insan bir mahalleden ne kadar espri çıkarabilir ki.
tabi kendisi de bunun sıkıntısını yaşamaış olacak ki bamsı beyrek le dağlara, ovalara açılmış. pek de iyi etmiş.
adam her ortamdan güzel espriler çıkarabiliyor.
tabi ilerleyen yıllarda espri formatının iyice anlaşıldğı zamanlarda bu sefer de espri fprmatını değiştirmesi gerekecek ki daha buna yıllar var sanırım. gerçi ben espri formatını az çok çözdüm ama pek te çözüp anlamak istemiyorum, formatı. çünkü insan gelecek espriyi anlayınca gülemiyor.
zaten güldüğüm bi burak var bi cem var bir de ata demirer var.
bu isimler de ayda yılda bir yeni şeyler üretiyor.
dede korkut hikayeleri diye bir film yapmış. sevindirik oldum.
9 haziranda sinemalarda diyordu, yutub reklamı.
darısı leyla ile mecnun dizisinin başına diyelim.
hayatta hiçbir şey için taviz verme. verdiğin her taviz, hayalinden bir parça alır götürür. sonunda amacına ulaşırsın belki. ama hayalinden geriye tek bir parça bile kalmamıştır.
işte aynen böyle oldu. hayalini kurduğum, gerçekleştirmek istediğim ne varsa el birliği ile içine sıçtılar. artık hayal kurmaktan yoruldum. insanları dinlemekten de yoruldum. herkes çok konuşuyor ve hepside kendinden çok emin. inandıkları doğruları ispatlama gereği bile duymuyorlar. herkes her şeyi biliyor. az bir sakin olun, hanginize inanacağımı şaşırdım diye bağırmak istiyorum. ama bağırmıyorum. onun yerine bir sigara daha yakıyorum. çünkü birini dinlerken gözlerine bakamıyorum. hepimizin gözlerinde birer mezar taşı gizli. benimkinin üstünden yazanları okutmak istemiyorum. karanlıkta uyuyamadığım için geceleri çalışıyorum. sessizlikten korktuğum için kalabalığa karışıyorum. başka türlü kafamdaki sesleri susturamıyorum. ömrüm boyunca onlara benzememek için uğraştım . işin kötüsü onların kim olduğunu bile bilmiyorum. önce kafamın içinde bir çember oluşturuyorum. sonra da onun etrafında dönüp duruyorum. yaşlanmak; geleceğini düşlemeyi bırakıp, geçmişini düşlemekle başlıyor. yaşlanıyorum.
işler kötüye gitmeye başladığı zaman önünü alamazsın. bir çıkış yolu aramaya çalıştıkça kaybolur,düştüğün kuyudan yukarı tırmanmaya çalıştıkça daha da derine düşersin. bir ses, bir el, bir umut ışığı beklersin. ama tüm beklentilerin boşunadır. işte böyle anlarda tek bir şey düşlersin; keşke hayat filmlerdeki gibi olsa.
hiç beklemediğin bir anda yeni biriyle tanışırsın. sen ona adını söylersin o da sana adını söyler. el sıkışma ve memnun olma kısımlarını çabucak geçersiniz. sanki çok eskiden tanıyorsunuzdur birbirinizi. aynı şarkıları dinleyip, aynı filmleri izlemişsinizdir. konuşma uzadıkça uzar. hiç susmasın istersin.
bu sadece filmlerde olmaz. hayat bazen insana küçük sürprizler yapar.
her şey çok güzel gitmektedir. o anlatmayı sever, sen de dinlemeyi. dinlerken gözlerinde kaybolursun kimi zaman. orada kalmak istersin. kimse seni bulmasın istersin. ne yorgunluğunu hatırlarsın, ne de gözlerindeki mezar taşında yazanları umursarsın. ama en derine düştüğün sırada ürkütücü bir ses seni kendine getirir. gidiyorum der hiç zorlanmadan. temelli gideceğinden korkarsın. bir ay sonra geri döneceğini söylediğinde yüzün güler, anlamsızca sırıtırsın.
bu sadece filmlerde olmaz. hayat bazen insana küçük şakalar yapar.
lanet sıcak bir yaz akşamı kapısının önünde beklersin onu. taksi yanaşır kapıya. uzun süredir görmemişsindir. ne yapacağını bilemezsin. usulca iner arabadan. göz göze gelince bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başlar ve sadece siz ıslanırsınız.
bu sadece filmlerde olmaz. hayat insana bazen bir şans verir.
aynı evdesinizdir. bir türlü rahat oturamazsın. yastıklar sırtını, düşünceler beynini parçalar. uygun bir anını denk getirip onu ne çok sevdiğini söyleyeceksindir. ağzına dikenli teller çekilmiştir sanki. iki kelime bir türlü dışarı atamaz kendini. bir fincan kahveyle gelir mutfaktan, başını dayar omzuna. heyecandan yutkunamazsın bile. tam zamanı diye düşünürken sen, kafasını kaldırır ve gözlerinin içine bakar. sen daha tek kelime edemeden ağlamaya başlar. ne diyeceğini şaşırırsın. yeniden indirir başını, bakamaz gözlerine. senin konuşmana fırsat vermeden, geçen gece yattığı herifi anlatır. ne susacağını şaşırırsın. hüngür höşürt ağlamak gelir içinden. ama o rahat ağlasın diye omzunu kıpırdatamazsın.
bu sadece filmlerde olmaz. hayat insanın bazen canını acıtır.
uzun bir süre görüşemezsiniz. çok sonra rastlaşırsınız ismi önemsiz bir sokakta. göz göze gelince yüzün güler. ellerini nereye koyacağını bilemezsin, fazla gelir bedenine. gülümseyerek, tüm güzelliğiyle sana yaklaşır. çirkinliğinden utanırsın. yüzündeki yara izleri sızlar. varlıklarını hatırlatırlar sana. uzun uzun sarılır, yara izlerine dokunur. suskun dudaklarını öper, içinden gökkuşağı geçen gözlerini diker gözlerine. birden bire seni seviyorum der.
işte bu sadece filmlerde olur. çünkü hayat insana asla acımaz.
--spoiler--