farkında olmadan yapılan yüzlerce güzel şeyden biri. sabahları anlamlı kılan bir bardak çay belki. sabah deyince gecenin ensesinden koşup gelen baykuşların dağıldığı saatler gelir hemen aklıma. bir açlık hissi dokunur boğazımının kalkerli kuyularına anlatılmaz. kargaların elektrik tellerinde bıraktığı pençe izlerinden habersiz yaşamak biraz sabah. sadece bir bardak çay mı akılda kalan yoksa, hayır. beyaz peynir, zeytin, vişne reçeli ve geceyarısı sevgilimin sesini yutan kulaklarım ile başbaşayım...
kahvaltıdan sonra yakılan ilk sigara biraz acıdır. iskandinav bilmecelerine dönüşen zihnimin çözülmesi için biraz zaman lazım, biraz bulut. güneş, çavdar tarlalarımın gelinciklerine ışık okurken ben biraz bulut isterim ki bu cahillik. beklemek, telaşla uçan kelebeğin sağ kanadına çakılarak acı çekmesi kadar elim. özlemek, halk ekmek kuyruğunun sonunda küçük bir çocuk olmak kadar hazin...
parçalı bulutlu duygusal sendromların kıyısında durmayı severim. yanında bir bardak çay, bir sigara birkaç parça da bulut olsun gerisini neyleyim. düşe boyadığım parmaklarımla güneşin alnına birkaç parça bulut ekleyeyim. sana sadece sana ay ın son çarşamba pazarına gidip dut getireyim...
canım, hani kimi zaman düş kurarsın ya bulutlara değen saraylardan çıkıp gelen o yakışıklı şövalye benim!
gökyüzündeki kontrast hasebiyle, çayı mayı siktiredip elde fotoğraf makinesi ayakta terlik koşturmaktır sonu. evde koşturmuyosun tabi. sokağa doğru bi akış sözkonusu burda.
platonik bir aşkın gölgesinde kurulan hayalin içine atılan poşet çayın tadı, hiçbir güneşin yakıcılığında yoktur. çayın tadı bulutlara yakıştırdığınız sevgilinin simasıyla güzelleşir de, aklınızdan hiç çıkmaz.