Ot yanar kazan bilir bu derdi yazan bilir bülbülün çektiğini gül değil hazan bilir, leylam, türküsü bu. Ürkmenin vaktidir usta , ürkmenin. Yanarım yanarım dersin de sanki iyi mi edersin? Yaktın beni dersin, aşkın ateşler beni dersin, leylam dersin, bana bir haller oldu dersin, iyi de sana ne haller oldu dersin, sen dedikçe bu leyla usta, işte bu ateş, söneyazar, sen dedikçe kapatır baharını senden tarafa, sen dediğinle kalakalırsın usta. Sen çok dedin, şimdi başkaları desin derse, der usta der, demezse bak günahı boynuma, öyle bir der de, için bundan kelli sahipsiz baglar gibi, tas atan da yanında ikramı, ayıkla pirincin taşını gayri, vallaha ben demedim usta. secdeye varmak hayvana vacip insana farz, güzel yüzü görünce. Güzel gözü görünce iç kımıldamasını ademe iblis öğretti, iblis'e ben mi usta? Ha taştan ha imgelemde sanrıdan bayağı, güzeli süresizliğe dondurup, put yapıp, tapınmak baştan aşağı kutsal bir mesele. Sözlerle anlamlaşamayan, söylendikçe anlaşılan, anlaşıldıkça anlamsızlaşan, üstünde darmadağın, titreyen telimizle kürek çektiğimiz o tekhne var ya hani, onun da mizacı güzel, sebeb-i miracı, güzeldir, usta. Amma, senin güzel dediğin, postuna bakmayan doymuşun, pişmiş de olmuşun müptela olduğu gibi, senden benden geçmemişse, senin benim gibi meşgalesi kendi özü sözüyse, orada duracak putları bir kerede sen kıracaksın! Derdin vardır usta dağlar gibi, ağlayacaksın da çağlar gibi, amma, dağları yeniden yarattırmayacak, yeni fareler doğurtturmayacaksın, usta! Yeni yeni dertler yazdırmayacaksın usta! Elim boynunda, ha!