varoluş felsefesinin ana hatlarını belirleyen ünlü fransız filozof jean paul sartre' nin, varoluş felsefesinin ana noktası olan serüven duygusunu açıkladığı ünlü romanı. orjinal ismi la nausee' dir. varoluşun insanı anlık bir oluşuma götürdüğünü açıklayandır.
isimli bir web sitesi. yakın zamanda faaliyete geçeceğine dair söylentiler mevcut. içeriğinde depresif bir mod olacağı ve kişisel yazılar ile dolu bir site olacağı verilebielcek bilgiler arasında yer almaktadır.
buna nazaran metal gruplarla ilgili haberler v.s. de bulunabilir. (belki)
tıp öğrencilerinin sözlülerde verilen cevaplarında kurtarıcı gibidir. özellikle dahiliyede hemen hemen her hastalığın belirtilerinden biridir. 'say bakiim şu hastalığın belirtilerini' dediği zaman hoca, bulantıyla başlarsınız sonrasında ııhmm dediğinizde hoca sizi biliyo gibi sayarsa biraz yardımcı olur, kurtarırsınız.
edit: öteki taraftan kimsenin başına gelmesin dedirtecek türden bir garipliktir. kussam da rahatlasam dersiniz ama kendinizi zorla kusturmaya cesaret edemezsiniz. bir o yana bir bu yana garip bi halde uyumaya çalışırsınız. kötüdür.
biliyorum. bana tutku verecek herhangi bir şeye ya da kimseye artık rastlamayacağımı biliyorum. birisini sevmeye kalkışmak, önemli bir işe girişmek gibidir, bilirsin. enerji, kendini veriş, körlük ister. hatta başlangıçta bir uçurumun üzerinden sıçramanın gerektiği bir an vardır. düşünmeye kalkarsa atlayamaz insan. bundan böyle artık bu gerekli sıçrayışı yapamayacağımı biliyorum. *
--spoiler--
işte bundan kaçınmalı, hiçbir şey olmadığı halde ille bir şey bulup çıkarmaktan sakınmalıyız.
--spoiler--
--spoiler--
ama ben; yalnızlığın yüzeyinde, kararlı, bir tehlike anında aralarına karışabileceğim şekilde, insanlara çok yakın bulunuyordum: aslına bakarsanız, buraya dek, yalnızlık denen uğraşıya yeni atılmış bir çıraktım.
--spoiler--
--spoiler--
kaçınılmaz geliyor insana bu. bu müzik gereksinimi öylesine güçlü duyuruyor kendini: hiçbir şey kesemez bu müziğin, dünyamızın demir attığı çağımızdan gelen hiçbir şey; bu müzik ancak, kendi düzeniyle, kendi kendini durdurabilir. bu güzel sesi neden mi seviyorum? ne genişliği, ne içliliği yüzünden. nice notanın kendileri uzaktan uzağa can çekişirken bir olguyu doğurmaya hazırlanışını seviyorum.
--spoiler--
--spoiler--
iki şehir de aynıydı. insan işlenmemiş, çorak bir toprak bulur, büyük, oyuk taşları yuvarlaya yuvarlaya getirir oraya. kokular bu taşlarda tutsaktır, kokular havadan daha ağırdır. bazen pencerelerden dışarı atılır onlar ve rüzgar alıp götürünceye dek de orada kalırlar. açık havalarda gürültüler kentin bir ucundan çıkarlar; ve bazen güneşin pişirdiği, doluların yardığı bu taşlar arasında fır fır dönerler.
--spoiler--
--spoiler--
hiçbir şey yapmak istemediğimi çok iyi biliyorum: bir şey yapmak varoluşu yaratmaktır; böylesine varoluş da var.
--spoiler--
--spoiler--
bir kitap. elbette önceleri sıkıcı ve yorucu bir çalışma olurdu bu, ne varoluşmaklığımı, ne varolduğumu duymamı engelleyemezdi benim. ama bir an gelir kitap biter, benden sonra yaşar, aydınlığından küçücük bir ışık çizgisi de geçmişimi ışıtırdı sanırım. belki ben de bu kitap sayesinde, geçmişimi tiksinmeden hatırlayabilirdim. belki bir gün, özellikle bu anı, böyle iki-büklüm trene binmek için beklediğim şu sıkıcı anı düşünerek, belki yüreğimin hızlı hızlı çarptığını duyar ve kendi kendime derdim: ''o gün, o saatte başladı herşey.'' ve -geçmişteki; evet yalnızca geçmişteki- varoluşumu ancak böyle kabul ederdim.
--spoiler--
fransız yazar ve filozof jean paul sartre'ın (1905 - 1980) en önemli yapıtı kabul edilir.
1938'de yayımlanan bulantı ile sartre, daha sonra temel ilkelerini açıklayacağı varoluşluk felsefesinin ilk örneğini vermiştir.sartre, varoluşun özden önce geldiğini savunan bu ilk örneğiyle bu felsefenin fransa'daki ilk temsilcisi olmuştur.
jean-paul sartre ın yazdığı, varoluşçuluğun temellerini attığı, okunası kitap.
nedense beni çok etkilemiştir, hayatımda beni en çok etkileyen kitaplardan biri. biraz ağır ilerliyor ama bitirdiğiniz zaman keşke bitmeseydi diyebilirsiniz.
"...
Benim bildiğim, nesnelerin insana dokunmaması gerekir. Çünkü canlı değillerdir. Aralarında yaşar, onları kullanır, sonra yerlerine koyarız. Onlar sadece yararlıdırlar.
Oysa bana dokunuyorlar.
Çekilmez bir durum bu. Onlarla bağlantı kurmak ürkütüyor beni. Sanki hepsi birer canlı hayvan.
Şimdi anlıyorum. Geçen gün deniz kıyısında, çakıl taşını elime aldığım zaman ne duyduğumu şimdi daha iyi hatırlıyorum. içim bayılır gibi olmuştu. Ne tatsız şeydi bu. Bu duygunun çakıl taşından geldiğinden, ellerime ondan geçtiğinden kuşkum yok.
Evet, evet ta kendisi, ellerde duyulan bir çeşit bulantı bu."
Kızıl saçlı olmasıyla övünen Antoine Roquentin'in varlığa bakışını, her biri ağlayan birer güzel kadını andıran yağmurlu şehirler arasında gidip gelen ibre altında anlatan başyapıt. Sartre burada esasında, Roquentin aracılığıyla okuruna, egzistansiyalizmin yapısını en saf biçimiyle sunmaktadır. Bu arada kitap, bir şehirde yağmurun yağacağını söyleyerek biter, yukarıdaki teşbihin kaynağı da bu olsun.