bukowski şiirleri

entry120 galeri0
    76.
  1. -bazen sert biri oluyorum
    ama tadıma bakarsanız hala
    tatlı.bütün mesele
    söylemeye korkuyor olmam.
    hani sevgiliniz size,
    "beni sevdiğini söyle" der de
    söyleyemezsiniz ya aynen öyle
    0 ...
  2. 77.
  3. yağmur sağanağı sırasında
    neler yaptığımızı anlatacağız!
    en ön sıradan başlayıp
    arka sıralara doğru devam edeceğiz!
    hadi michael, sen başla!..."
    ve hepimiz
    hikayelerimizi
    anlatmaya başladık, michael başladı
    ve herkes sırayla kalkıp devam etti,
    ve sonra farkettik ki
    hepimiz yalanlar söylüyorduk, tamamen
    yalan sayılmaz ama
    çoğunlugu yalandı
    ve oğlanlardan bazıları pis pis
    gülmeye başladığında kızlar onlara
    kötü bakışlar fırlattı ve
    bayan sorenson "tamam!" diye bağırdı
    "tam bir sessizlik istiyorum!
    siz merak etmeseniz de
    ben
    neler yaptığınızı
    öğrenmek istiyorum!"
    böylece biz de hikayelerimize
    devam ettik
    ve hepsi de hikayeydi.
    bir kız gökkuşağı
    ilk çıktığında bir ucunda
    tanrı'nın yüzünü
    gördügünü söyledi.
    bir tek hangi ucu olduğunu söylemedi.
    bir oğlan oltasını
    pencereden sarkıtıp
    bir balık yakalayıp
    kedisini
    beslediğini söyledi.
    hemen hemen herkes
    bir yalan uydurdu.
    gerçek
    fazla acı
    ve utandırıcıydı.
    sonra zil çaldı
    ve tenefüs bitti.
    0 ...
  4. 78.
  5. " sürünerek giriyor cehennem penceremden,
    hiç ses çıkarmadan
    odama dalıyor,
    şapkasını çıkarıp
    karşımdaki kanepeye yerleşiyor
    gülüyorum
    sonra çalışma lambam masadan aşağı yuvarlanıyor
    yere çarpmak üzereyken yakalıyor ve biramı
    üzerime döküp 'allah kahretsin!' diye söyleniyorum
    başımı kaldırıp baktığımda,yok
    gitmiş orospu
    çocuğu-acaba
    sana bakmaya mı,
    dostum?"
    0 ...
  6. 79.
  7. geceden kalma viski sisesinin
    kokusuyla uyandim.
    keskin..
    son kalan yudumu içtim.
    sari sari tükürdüm lavaboya
    sonra christine aradi
    eve çagirdim
    bir güzel düzüstük
    agzina falan bosaldim
    canim sikildi.
    christine gitti
    ve yine yalnizim
    bir viski sisesi ve bir paket sigara daha açtim
    yayinevinden george'a yazi yetistirmem gerekti
    aradim, süreyi uzattim.
    sonra isedim
    yine canim sikildi.
    bu sefer marianna'yi çagirdim
    onun da götüne bosaldim
    bu siralar çok sik sevisiyorum
    ama yine de
    yalniz hissediyorum
    viski bitti.
    markete gidiyorum.
    0 ...
  8. 80.
  9. en kisa andir mucize

    yalnız kalmaktan daha kötü
    şeyler de vardır hayatta
    ama genellikle
    bir ömür alır bunun
    farkına varmak
    o zaman da
    çok geçtir
    ve çok geçten
    daha kötü
    bir şey yoktur
    hayatta.
    0 ...
  10. 81.
  11. "çığırtkanlar, rahibeler,
    bakkal çırakları
    ve senin için bir şey...

    bizim her şeyimiz var ve hiçbir şeyimiz yok
    bazı erkekler bunu kilisede yaparlar,
    bazı erkekler kelebekleri ikiye bölerek
    bazı erkekler de palm springs’de
    cadillac ruhlu kaymaksarışınlara
    kayarak
    cadillac'lar ve kelebekler
    her şey ve hiçbir şey,
    katolik yortusu'ndakilerin birinde
    son nefese eriyen yüz.
    çığırtkanlar, rahibeler,
    bakkal çırakları ve senin için bir şey var...
    sabahın sekizinde bir şey, kütüphanede bir şey
    nehirde bir şey,
    her şey ve hiçbir şey.
    mezbahada tavan boyunca
    bir kancaya asılı gelir, ve sallarsın onu bir
    iki
    üç
    sonra yakalarsın, 200 dolar değerinde
    et, kemikleri senin kemiklerine yaslanmış
    bir şey ve hiçbir şey.
    ölmek için hep yeterince erkendir ve
    daima fazla geç,
    ve beyaz lavaboda kan denemesi
    sana hiçbir şey anlatmaz
    ve mezarkazıcıları sabah 5 kahvesiyle
    poker oynarlar, otların donu kırmasını
    beklerken...
    sana hiçbir şey söylemezler.

    her şeyimiz var ve hiçbir şeyimiz yok
    cam kenarlı günler ve nehir yosunlarının
    akıl almaz leş kokusu ;boktan daha berbat;
    damalı hamle ve karşı-hamle günleri,
    tükenmiş merak, yenilgi de anlamlı
    zafer kadar; katır misali ağır günler
    gevrek bir griye bulanmış
    ve kafese kapatılmış
    alakarga ve çit kuşlarının arasında oturan bir kaçığın
    sokağında
    somurtkan, güneş-çarpmış ve posası çıkmış,
    yük taşıyan katır misali.
    iyi günler de var şaraplı ve bağırtılı, ara sokaklarda
    kavgalı, kasıklarında inleyerek dolanan kadınların
    şişman bacakları,
    boğa döğüşü arenalarında,
    capri ana diye yırtınan elmaslar misali tabelalar,
    yerde biten ve sana
    ölü orduları seni soyup soğana çeviren aşkları unutmanı
    söyleyen menekşeler.
    çocukların;
    vücutları hala mesaj iletip hissedebilecek,
    kilitler maaşlar idealler mallar ve böcek gibi fikirler
    olmaksızın bir aşağı bir yukarı koşturabilecek kadar
    canlıyken sana vücutlarından mesaj yollamaya çalışan
    vahşiler misali
    komik ve zekice şeyler söylediği günler.
    kapısı kilitli yeşil ir odada
    bütün gün ağlayabileceğin günler,
    bacakları uzun olduğu için ekmekçiye
    gülebildiğin günler, çitlere
    baktığın günler...

    ve hiçbir şey, hiçbir şey, patronların
    günleri, nefesi kokan büyük ayaklı
    sarı adamlar, kurbağalara
    benzeyen adamlar, sırtlanlara benzeyen, melodi hiç
    icadedilmemiş
    gibi yürüyen adamlar, iş verip işten atıp
    kar etmenin zekice olduğunu düşünen adamlar,
    masraflı karılarını, oyulacak ya da fiyaka satılacak
    yada beceriksizliklerinden duvarla ayırılacak
    60 dönümlük bir arazi gibi sahiplenen
    adamlar, manyak oldukları için
    seni öldürebilecek ve yasaya uyduğu için
    haklı çıkabilecek adamlar, 10 metre genişliğinde
    pencerelerin önünde durup da bir bok göremeyen adamlar,
    lüks yatlarıyla dünyayı gezebilen
    ama yine de yelek ceplerinden çıkamayan
    adamlar, salyangoz gibi adamlar, yılanbalığı gibi, sümüklü
    böcek gibi, ve sümük gibi...

    ve hiçbir şey, bir limanda, bir fabrikada,
    hastanede, bir uçak fabrikasında, atari salonunda,
    berber dükkanında, zaten istemediğin
    bir işte son maaşını alman.
    gelir vergisi, hastalık, köleleşme, kırılmış
    kollar, kırılmış kafalar bütün içine doldurulanlar
    eski bir yastık misali dökülür.
    bir şeyimiz var ve hiçbir şeyimiz yok.
    kimisi bir süre idare edecek kadar takılır
    ve sonra bırakır. şöhrete kapılırlar, iğrenirler
    yaşlanırlar yada kötü beslenirler yada
    gözleri bozulur veya çocukları vardır kolejde
    belki yeni arabadır sebep yada isviçre'de kayak yaparken
    belleri kırılmıştır veya yani politikalardır yada yeni eşler
    yada sadece doğal değişim ve çürümedir
    dün on raund boyunca yumruk salladığını
    yada üç gün üç gece sawtooth dağlarının eteklerinde içki içtiğini
    bildiğin adam
    şimdi bir yorganın veya bir haçın
    yada bir mezartaşının altında
    veya kolay bir hayalin etkisine kapılmış,
    yada bir incil taşır yanında veya bir golf çantası yada
    evrak çantası: nasıl da değişirler, nasıl da! hiç
    değişmez sandığın herkes.

    böyle günler. senin bugünün gibi.
    belki de pencerendeki yağmur
    sana ulaşmaya çalışıyor. ne görüyorsun bugün?
    ne var? neredesin? en iyi
    günler bazen ilk günlerdir, bazen
    ortadakiler ve hatta bazen de sonuncular.
    boş arsalar fena değildir, kartpostallardeki
    avrupa kiliseleri idare eder. balmumu müzelerinde
    en üstün kısırlıklarında dondurulmuş insanlar
    idare eder, korkunçturlar ama idare ederler. bilardoda sayıyı
    düşün, bilardo sayısını, ve kahvaltıda yediğin
    tostu, yeterince sıcak kahveyi, dilin
    hala yerindedir, bilirsin. pencerenin dışında
    üç tane sardunya, kırmızı olmaya çalışırlar
    ve pembe olmaya ve sardunya olmaya. elbette kadınlar bazan
    ağlar, elbette yokuşu çıkmak istemez
    katırlar. detroit'ta bir otel odasında
    sigara mı aranıyorsun? güzel bir
    gün daha. birazcığı. ve vardiyaları biten
    canlarına yetmiş hemşireler binadan çıkarken, sekiz hemşire
    hepsinin adı ve gideceği yer
    farklı avluda yürürler, kimi kakaosunu ve gazetesini,
    kimi sıcak bir banyo ister, kimi de bir erkek, kimi
    hiçbir şeyi düşünmüyordur. yeterli
    ve yetersiz. arklar ve hacılar, portakallar
    su olukları, eğreltiotları, antikorlar, kağıt mendil
    kutuları.

    en harbisinden bazen güneşte
    amforaların hafif tütsü hissi
    ve eski savaş uçaklarının konservelenmiş sesleri vardır
    ve içeri girip parmağını
    pencerenin kenarına sürsen toza
    bulanır, belki de toprağa.
    ve dışarı bakarsan pencereden
    gün orada olacaktır, ve
    yaşlandıkça bakmaya devam edersin
    devam edersin
    dilin biraz içeri çekilir
    ah ah hayır hayır belki
    bazıları doğal yapar bunu
    bazıları müstehcen bir tarzda
    her yerde."

    hem bir sürü şey ekleyebileceğiniz
    hem de hiçbir şey ekleyemeyeceğiniz bir şiir.
    hem şiir bu' dur diyip
    başka da bir şey diyemeyeceksiniz zaten...
    0 ...
  12. 82.
  13. dinozor, biz

    böyle doğmuşuz
    buraya
    kireç beyazı yüzler gülümserken
    dişi azrail gülerken kahkahalarla
    asansörler boşluğa düşerken
    bakkal çırağı lise diplomasına kavuşurken
    yağlı balıklar, yağlarıyla açığa vururken
    güneş sıvanırken

    biz
    böyle doğmuşuz
    buraya
    bu deli saçması savaşlara
    bu köhne fabrika sahalarına
    bu selamsız adamların barlarına
    bu bıçaklanan ya da vurulanlarla biten yumruklaşmalara

    buraya doğduk

    ölümün yaşamdan ucuz olduğu hastanelere
    yargısız infazların yargılanmaktan ucuz olduğu mahkemelere
    tımarhanelerin kapalı, hapishanelerin dolu olduğu bir ülkeye
    zengin ahmakların kahraman ilan edildiği bir yere

    buraya doğmuşuz
    içinde yürüyerek
    yaşayarak
    bu yüzden ölerek
    bu yüzden susturulduk biz
    iğdiş edildik
    ayartıldık
    mahrum bırakıldık mirastan
    bu yüzden
    böyle ezildik
    böyle kullanıldık
    böyle kirletildik
    böyle delirdik hastalandık
    böyle taciz edildik
    insanlığımızdan çıktık
    böyle

    her yer kara yürek
    son çırpınışlar
    son bir silah için
    bir tüfek
    bir bıçak
    bir bomba
    tanrıya ulaşacağız böyle
    bizi sallamayan bir tanrıya

    su
    hap
    ve toz olsa

    bu ıstıraplı fanilikle doğmuşuz biz
    borçlarının faizini bile ödeyemeyecek
    60 senelik borcu olan hükümetlere doğmuşuz
    ve burada bankalar yanacak
    para işe yaramayacak
    sokaklarda yargısız infazlara
    silahlara ve başıbozuk çetelere
    topraklar işe yaramayacak
    yiyecek vermeyecek
    nükleer gücün yerini alacak
    durmadan dünyayı sarsıp duran depremlere
    radyasyonlu robotlar birbirlerini avlayacak
    zengin ve seçilmişler uzay platformlarından herşeyi seyredecek
    ilahi komedya çocuk parkı gibi görünecek

    güneş görünmeyecek ve her zaman gece olacak
    ağaçlar ölecek
    bitkiler ölecek
    radyasyonlu insanlar radyasyonlu insan eti yiyecek
    deniz zehirlenecek
    göller ve nehirler kuruyacak
    yağmur yeni altın olacak

    çürümüş insan ve hayvan kokuları karanlık rüzgarda

    hayatta kalan bikaç kişi yeni iğrenç hastalıklara yakalanacak

    uzay platformları sürtünmeden yok olacak
    yavaş yavaş erzak bitecek
    çürümenin doğal yasası

    ve hiç duyulmamış o muhteşem sessizlik duyulacak

    güneş hala orada
    0 ...
  14. 83.
  15. katil gülümser

    eski sevgililerim hala ariyorlar
    kimi geçen yildan
    kimi önceki
    kimi de daha önceki yillardan.
    iyi bir şeydir yürümeyen
    ilişkileri bitirmek
    başarisiz olduğun insandan
    nefret etmemek
    hatta unutmamak da
    iyidir.

    ve bana başka biriyle şanslarinin yaver gittiğini
    ve mutlu olduklarini söylediklerinde
    hoşuma gidiyor.

    beni aldattiktan sonra
    bütün mutluluklari hak ediyorlar.
    hayat çok daha güzel görünüyor onlara
    benden sonra.

    onlara
    kıyaslama imkanı
    yeni ufuklar
    yeni kamışlar
    huzur
    ve bensiz bir
    gelecek verdim.

    telefonu her kapatışımda
    adalet yerini buldu, diye hissederim.
    0 ...
  16. 84.
  17. onlar, hepsi, bilirler

    paris'in kaldırım ressamlarına sor
    uyuyan bir köpeğin üstündeki güneş ışığına sor
    üç domuza sor
    gazeteci çocuğa sor
    donizetti'nin müziğine sor
    berbere sor
    katile sor
    duvara yaslanmış adama sor
    vaize sor
    dolap yapanlara sor

    cepçiye sor ya da rehinciye
    ya da cam üfleyen ustaya
    veya gübre tüccarına ya da dişçiye sor
    devrimciye sor
    kafasını aslanın ağzına sokan adama sor
    sıradaki atom bombasını atacak
    adama sor
    kendini isa sanan adama sor
    gece eve dönen bülbüle sor
    röntgenciye sor
    kanserden ölmekte olan adama sor
    banyo yapma ihtiyacı olan adama sor
    tek bacaklı adama sor
    köre sor
    peltek konuşana sor
    afyon çekene sor
    elleri titreyen cerraha sor
    üzerinde yürüdüğün yapraklara sor
    tecavüzcüye sor ya da
    tramvay görevlisine
    veya bahçesinde eğreltiotlarını yolan
    yaşlı adama sor
    tefecinin birine sor
    pire eğiticisine sor
    ateş yiyene sor
    bulabileceğin en sefil adama
    en sefil anında sor
    bir judo hocasına sor
    fil sürücüsüne sor
    cüzzamlının birine, müebbet mahkûmuna, veremliye sor
    tarih öğretmenine sor
    tırnaklarının arasını hiç temizlemeyen adama sor
    palyaçonun birine ya da gün ışığında ilk gördüğün
    yüze sor
    babana sor
    oğluna sor ve onun
    gelecekteki oğluna
    bana sor
    bir kesekağıdındaki yanmış ampule sor
    baştan çıkmışa, lanetlenmişe, aptala
    bilgeye, köleye sor
    tapınakları inşa edenlere sor
    hiç ayakkabı giymemiş adamlara sor
    isa'ya sor
    aya sor
    dolaptaki gölgelere sor
    güveye sor, keşişe, deliye
    new yorker dergisine karikatür çizen adama sor
    süs balığına sor
    tap-dansa sallanan eğreltiotuna sor
    hindistan haritasına sor
    şefkatli bir yüze sor
    yatağının altında saklanan adama sor
    bu dünyada en çok nefret ettiğin
    insana sor
    dylan thomas'la içen adama sor
    jack sharkey'nin eldivenlerini bağlayan adama sor
    kahve içen üzgün-suratlı adama sor
    muslukçuya sor
    her gece rüyasında
    deve kuşları gören adama sor
    hilkat garibesi şovlarında bilet kontrol edene sor
    kalpazana sor
    ara sokağın birinde
    üstüne gazete örtmüş uyuyan adama sor
    ülkeleri ve gezegenleri fethedenlere sor
    yeni parmağını kesmiş adama sor
    incilin arasındaki sayfa işaretine sor
    telefon çalarken çeşmeden damlayan suya sor
    yalancı şahitliğe sor
    koyu mavi boyaya sor
    paraşütçüye sor
    karnı ağrıyan adama sor
    yüzmekte olan besili kutsal göze sor
    pahalı kolejde dar pantolon giyen
    çocuğa sor
    küvette ayağı kayana sor
    köpekbalığının yediği adama sor
    bana eşi farklı eldivenleri satana sor
    bunların hepsine ve benim saymadıklarıma sor
    ateşe sor ateşe ateşe-
    yalancılara bile sor
    ne zaman istersen dilediğine sor
    hangi gün istersen yağmurda
    karda ya da sıcaktan sararmış bir verandaya çıktığında sor
    buna sor şuna sor saçında kuş pisliği olan adama sor
    hayvanlara eziyet edene sor
    ispanya'da bir sürü boğa doğuşu izlemiş adama sor
    yeni cadillac'ların sahiplerine sor
    şöhretlere sor
    sıkılgana sor
    albinoya sor ve devlet adamına
    ev sahiplerine ve bilardo oynayanlara sor
    yapmacıklı insanlara sor
    kiralık katillere keltoşa sor
    şişmana uzun boyluya ve bodura sor tek-gözlü adama,
    sekse düşkün olana ve olmayana sor
    bütün gazete başyazılarını okuyan adamlara sor
    gül yetiştirenlere sor
    neredeyse hiç acı çekmeyen adamlara sor
    ölüm döşeğindekilere sor
    avlusundaki çimleri biçenlere ve futbol maçlarına gidenlere sor
    bunların herhangi birine ya da hepsine sor
    sor sor sor
    hepsi şöyle diyecektir;
    bir erkek, trabzana yaslanmış dırdır eden bir kadına asla tahammül edemez.
    0 ...
  18. 85.
  19. ''kitaplarını severim''

    bahis kuyrugunda
    arkamdaki adam
    ''sen henry chinaski misin?''diye
    sordu gecen
    gün.

    ''hı hı'' diye yanıtladım.
    ''kitaplarını severim'' diye devam etti.
    ''sagol''dedim.
    -''bu kosuda favorin kim?''diye sordu
    -''hı hı'' diye yanıtladım.
    -''benim atım 4 numara'' dedi.
    paramı yatırdım ve
    yerime döndüm..

    bir sonraki kosuda kuyruktayım
    ve aynı adam
    yine
    arkamda
    giselerde en az 50 kuyruk olmalı
    ve benim kuyruguma girmis
    yine.

    ''bu kosuda sonradan acılan atlar
    avantajlı sanırım''dedi
    enseme ''pist oldukca agır görünüyor''

    ''dinle'' dedim arkama dönmeden,
    ''hipodromda atlardan
    söz etmek ölüm
    öpücügüdür''

    ''ne bicim kural bu?'' diye sordu.
    ''tanrı kural koymaz.''
    dönüp baktım ona:
    ''olabilir,ama ben koyarım''

    bir sonraki kosuda kuyruga girdim,arkama
    baktım:
    yoktu

    bir okur daha yitirdim..

    2-3 yitiririm haftada..

    olsun..

    kafka'ya
    dönsünler..
    0 ...
  20. 86.
  21. a radio with balls..

    bir zamanlar coranado caddesinde
    ikinci katta otururduk.
    sarhoş olur,
    radyoyu camdan dışarı fırlatırdım.
    çalarken tabii,
    e tabii cam da kırılırdı.
    radyo öylece dururdu karsıdaki catının üzerinde,
    müzik çalarak,
    hatunuma dönüp,
    ne muhteşem radyo derdim..

    ertesi sabah
    pencereyi söküp
    camcıya taşırdım
    yeni cam takarlardı.

    her sarhoş olusumda
    atardım,
    o da çalışırdı çatının üzerinde
    sihirli radyo,
    taşşaklı radyo.
    her sabah taşırdım
    pencereyi camcıya

    bu işin nasıl bittigini hatırlamıyorum.
    ama taşındık o evden
    bahceyi capalayan bir kadın vardı
    mayosuyla,

    ve
    benim
    yüzümden uyuyamadıgını söyleyen bir kocası
    tasındık bizde
    yeni evde
    ya unuttum radyoyu fırlatmayı
    ya
    da
    icimden gelmedi
    ama
    bahçede mayosuyla toprak eşeleyen kadını,
    özleyeceğimi anımsıyorum.
    çapayı iyi kullanırdı
    sırtı bana dönük
    ben de camın kenarında oturur
    seyrederdim günesin
    o muhteşem sırta vurusunu
    radyoda müzik calarken..
    0 ...
  22. 87.
  23. ve aşk iki kez geldiğinde
    ve iki kez yalan söylediğinde
    bir daha asla sevmemeye karar verdik,
    böylesi adilaneydi,
    bize ve aşkın kendisine.

    ne merhamet dileniriz ne de
    mucize;
    yaşayacağız,
    öleceğiz, sinek
    öldüreceğiz, boks maçlarına
    ve hipodromlara gideceğiz, hayatımızı
    sırf talih ve yetenekle sürdüreceğiz
    0 ...
  24. 88.
  25. yalnız kalmaktan daha kötü
    şeyler de vardır hayatta
    ama genellikle
    bir ömür alır
    bunun farkına varmak
    o zaman da
    çok geçtir
    ve çok geçten
    daha kötü
    bir şey yoktur
    hayatta..
    1 ...
  26. 89.
  27. yaşam dansı

    beyinle ruhu ayıran alan
    birçok farklı biçimde
    deneyimden etkilenir
    kimi beynini yitirip
    ruha dönüşür:
    deli.
    kimi ruhunu yitirip
    beyne dönüşür:
    entelektüel.
    kimi ikisini de yitirir ve
    kabul görür.
    0 ...
  28. 90.
  29. hiçbir şeyin önemi yok
    bir yatakta debelenmekten başka
    ucuz hayaller ve bir birayla
    yapraklar ölürken ve atlar ölürken
    ve ev sahibeleri koridorlarda dikmiş gözlerini bakarken;
    canlıdır müziği çekilmiş perdelerin,
    sinek sürüleri
    ve patlamalar sonsuzunda
    son insan'ın mağarası;
    hiçbir şeyin önemi yok sızdıran lavabodan başka,
    boş şişeden,
    keyiften,
    kıstırılmış
    bıçaklanmış ve traş edilmiş gençlikten başka,
    kendisine sözcükler öğretilip
    ölsün diye
    arkası yastıkla desteklenmiş
    gençlikten başka.
    0 ...
  30. 91.
  31. insan olmak istiyorum
    ama bir türlü izin vermiyorlar.
    dünyadaki çoğu erkek gibi
    başarısızlıklarının
    kendilerinden bağımsız
    birçok etkenden
    kaynaklandıklarına inanıyorlar.

    kadınlar yer yere
    yanlarında aynayla
    gitmekten vazgeçtiklerinde
    bana kadın haklarından
    söz edebilirler
    belki

    çünkü suçların en büyüğü
    en acımasızı,
    yoksulun yoksulu soymasıdır kanımca,
    bütün gece birlikte içip, konuşup,
    gülüp, seviştikten sonra
    birinin diğerini
    yabancı bir kentte
    sıvası dökülmüş karanlık duvarların arasında
    bir başına
    akşamdan kalma ve beş parasız
    uyanmaya terk etmesi
    bağışlanacak şey değil.

    kötü talihten dem vurmak
    gibisi yok; ben çok
    iyi yaparım.

    yalnız kalmaktan daha kötü
    şeyler de vardır hayatta
    ama genellikle
    bir ömür alır bunun
    farkına varmak
    o zaman da
    çok geçtir
    ve çok geçten
    daha kötü
    bir şey yoktur
    hayatta.

    beethoven çalarken, william saroyan
    öldü beethoven çalarken, celine öldü ama
    fante direniyor
    ölüme
    bacakları kesilmiş ve kör daracık mezarında
    ama ölmüyor:
    3 yıldır yatıyor hastanede, ne
    düşünür?

    kendimi esir kampında bir
    esir gibi hissetmekle birlikte
    zaman zaman bombardımana maruz
    kalmış bir ön birlikmişiz
    duygusuna kapıldığım da olurdu

    denetçiler bizim
    yöneticiler denetçilerin
    posta müdürü yöneticilerin
    halk da posta müdürünün
    canına okuyordu ve her şeyi başlatan
    bahçesindeki gülleri budayan
    yaşlı kadındı:
    demokrasinin çarkları.

    bence at yarışlarının ya da
    ruletin ya da herhangi bir kumar biçiminin nedeni
    evde kalıp bütün gün, ben bir yazarım
    diye düşünmemek.

    daktilonun başına geçme nedeni de
    aynıdır, ben bir yazarım
    diye düşünmemek.

    ama genellikle,
    en yoğun ve tutkulu
    anlarda,
    bir kez daha
    sinema salonunda
    etrafındaki çiftler kumrular gibi fısıldaşırken
    elindeki patlamış mısır torbasıyla
    bir başına oturan
    yalnız adam olmayı
    arzulardım.

    uyandığımda
    north bulvarındaki
    lincoln heights hapishanesinin
    ayyaş koğuşunun
    döşemesinde yatıyordum.
    kanatlarım olmadığı gibi
    zimmet makbuzundan başka
    bir şeyim yoktu ve
    biri helaya kusuyordu.

    belki
    bir başka zaman
    ulaşacaktım
    meleklik
    mertebesine.
    0 ...
  32. 92.
  33. "ve güneş merhamet buyuruyor
    ama fazla yükseğe taşınmış bir meşale misali,
    boydan boya kırbaçlar görüntüsünü jetler
    kurbağa gibi zıplar füzeler,
    çocuklar haritalarını çıkarır
    iğnedenliğe çevirir ayı,
    eski çürük peynir,
    orda hayat yok
    ama dünyada fazlasıyla;
    yıkanmamış hintli çocuklarımız
    bacak bacak üstüne atıp flüt çalarak,
    göbekleri içe çökmüş, açlıktan ölürken,
    açlık kokan havada yılanların
    şuh kadınlar misali kıvırtışını izleyerek;
    füzeler zıplar,
    avcıları ve sürüyü geride bırakırken
    yabani tavşanlar gibi zıplar
    günü geçmiş kurşunların yerine;
    çinliler hala yeşim işlerler,
    sessizce açlıklarına pirinç tıkarak,
    bir açlık ki bin yaşında,
    ateş ve türküyle ilerler çamurlu nehirleri,
    istemsiz beklemenin sürüklenen
    direkleri iter mavnaları
    yüzen evleri;
    türkiye'de kilimlerinin üstünde
    kıbleye dönüp
    sigara içerek gülen
    ve parmaklarını gözlerine sokup kör eden
    mor bir tanrıya dua okurlar,
    tanrılar böyle işte, yaparlar;
    ama füzeler hazırlar: her nedense
    değersizdir artık barış,
    küçük bir göldeki nilüfer yaprağı
    misali sürüklenir delilik, hissiz daireler çizerek;
    kırmızı yeşil ve sarılarına batırıp
    resim yapar ressamlar,
    şairler uyaklara döker yalnızlıklarını,
    müzisyenler her zamanki gibi açtır
    ve romancılar kaçırır meselenin özünü,
    ama pelikan kaçırmaz, martı kaçırmaz;
    pelikanlar dalıp dalıp yükselir
    şok geçiren yarı ölü radyoaktif balıkları
    gagalarında sallayarak;
    evet, gerçekten de
    sümükle yıkar kayaları sular;
    ve wall street'te
    anahtarını arayan bir sarhoş gibi sendeler borsa;
    ah, işte bu sıkı bir şey olacak, allahın izniyle
    tekrar yılana götürecek bizi, deniz böceğine,
    ya da şanslıysak eğer,
    katalizi uzun dişli fosil kaplana götürecek,
    maden çukurunun içinde
    kırık kask, cihaz ve cam parçalarının üzerinde
    resim çiziktiren kanatlı maymuna götürecek;
    çatırdayarak girer şimşek
    pencereden içeri ve bir milyon odada
    aşıklar yatar kenetlenmiş, yitik
    ve barış gibi hastalıklı;
    kırmızı ve turunca çalmaya devam eder gökyüzü
    ressamlar için -ve aşıklar için,
    her daim açtıkları gibi açar çiçekler
    açar ama üzerlerinde
    füze yakıtlarının ve mantarların,
    zehirli mantarların ince tozu var; zaman kötü,
    bulantılı bir zaman -perde,
    iii.sahne, sadece ayakta yer var,
    satildi, satildi, satildi yine,
    tanrı tarafından, birileri ya da birşeyler,
    füzeler generaller ve liderler tarafından,
    şairler doktorlar komedyenler
    sabun ve bisküi üreticileri
    ve iki yüzlü seyyar satıcılar tarafından
    kendilerine özgü ustalıklarıyla satıldı;
    şimdi kömür yağı tabakasıyla kirletilmiş
    tarlaları görebiliyorum, bir-iki salyangoz,
    safra, yanardağ taşı, sığ sularda
    bir-üç balık, kaynağımızın
    ve gözlerimizin yergisi...
    daha önce hiç olmuş muydu bu?
    kendini kuyruğundan yakalayan
    bir daire mi tarih,
    bir rüya, bir kabus mu,
    bir generalin hayali, bir başkanın,
    bir diktatörün hayali mi yoksa...
    uyanamaz mıyız?
    yoksa yaşamın güçleri daha mı yüce bizden?
    uyanamaz mıyız? sevgili dostlar,
    uykumuzda mı ölmeliyiz sonsuza dek?"
    0 ...
  34. 93.
  35. insanın kendini
    nedenini bilmeksizin
    iyi hissetmesi ne güzel:
    ya da sinirli bile olsa
    seçimi olabilmesi;
    ya da biraz aşkı,
    nefrete
    dönüşmeyen.
    güvenin,dostlar,ama tanrılara değil,
    kendinize:
    sorma,
    anlat

    cehennemin
    gölgelerinde
    ulvi
    bir müzik
    bekliyor
    diyorum
    size.

    (bkz: kapalı bir kapıdır cehennem)
    0 ...
  36. 94.
  37. nerdeyse tanıdığım hiç kimseyle anlaşamıyorum.
    filmlerin çoğu berbat bence,
    televizyon ise daha kötü.
    boş konuşmalar kadar nefret ettiğim
    hiçbir şey yok.
    uzay araştırmaları beni sıkar
    ve günlük gazeteyi
    yüzyılların bütün edebiyatına
    yeğleyebilirim.

    yalnızlığın mutluluğuyla
    sabahın üçünde oturmuş
    tırnaklarımı keserken
    şöyle diyen en gözde filozofumu
    düşünüyorum:
    " temel reis benim adım
    çöp kutusunda yaşarım
    çarpık bacaklı kadınlarla
    yüzmeye gitmeyi severim
    ve neysem
    oyum oyum oyum! "
    0 ...
  38. 95.
  39. ''çocuklar geçer gider, ben yokum bile
    tatlı kadınlar geçer gider
    kocaman kızgın belleriyle
    sımsıcak kalçalarıyla taş gibi kızgın heryerleriyle
    sevilmek için yalvara yakara
    geçer gider kadınlar, ben
    yokumdur bense.''
    0 ...
  40. 96.
  41. ''mutlaka biri vardır öteki odada
    duvarın arkasından dinleyen.

    mutlaka biri vardır öteki odada
    onsuz ne yaptığını
    merak eden.

    mutlaka biri vardır öteki odada
    kendini yalnız hissettiğinden korkan.

    mutlaka biri vardır öteki odada
    başkasını düşündüğünü
    ya da odada tek başına kendinden
    başka hiç kimseyi düşünmediğini düşünen.

    mutlaka biri vardır öteki odada
    seni artık eskisi kadar sevmeyen.

    mutlaka biri vardır öteki odada
    yere bir şey düşürdüğünde
    ya da öksürdüğünde öfkelenen.

    mutlaka biri vardır öteki odada
    kitap okuyormuş gibi yapan.
    mutlaka biri vardır öteki odada
    saatlerce telefonla konuşan.

    mutlaka biri vardır öteki odada
    ve sen kim olduğunu tam olarak hatırlamazsın ve şaşırırsın
    ses çıkardığında ya da holün sonundaki
    banyoya gittiğinde.

    ama her zaman biri yoktur öteki odada
    çünkü
    bazen öteki oda yoktur.
    ve yoksa
    bazen burada da hiç kimse
    olmaz.''
    0 ...
  42. 97.
  43. ben 23 yaşında genç bir köpektim ve sen
    35 yaşında harikulade bir kadın,
    beni severek beni yakarak beni terk ederek,
    kuğu gölde dönüp seyrederken
    iç organlarım kanadı
    bulvarda.

    şimdi yaşlı bir adamım ve sen öleli 30 yıl oldu

    ve yalnızım genellikle.

    soğuk bir yolda yürümeye devam ediyorum,
    sık sık kaybolarak, tuzağa düşerek,
    bir kez daha kaybolarak,
    ama benden
    o müstesna ısırığı
    o özel biçimde alan
    ilk harkulade
    kancık
    sen oldun.
    0 ...
  44. 98.
  45. aşk iki kere geldiğinde
    ve ikisinde de yalan söylediğinde
    bir daha sevmemeye karar verdik
    böylesi daha adilaneydi
    hem bize hem aşkın kendisine.
    0 ...
  46. 99.
  47. her insanın kendine has
    tuhaflıkları var sanırım
    ama etrafa
    normal
    görünmek için
    onların üstesinden gelirler
    ve kendilerine haslıklarını
    yitirirler

    ben korudum benimkini
    ve inanıyorum ki
    varoluşuma cömertçe
    katkısı oldu...
    0 ...
  48. 100.
  49. yüze göze bulaştırılmış bir üşengeçlikten notasyonlar

    bir kadın geçiyor yanımdan ona bakıyorum
    ve biliyorum ki varlığından
    düşünce ve kurtlar silinmiş
    anlamıyor başarılı erkeklerin
    ne kadar hayvan olabileceğini
    bilmiyor formül tembelliğine yakalandığını

    pis bir ikindi vakti pis bir mutfakta oturmuş
    onu seyrediyorum
    portakal ve cadillac'ları düşleyerek yürüyor

    beynimde bir palmiye ağacına atıyorum
    kadını
    madden tecavüz edip
    manen tükürüyorum gözüne

    gerçekte küçük bir çocuğun
    umumi bir helaya yazdığı birkaç sözcükten
    başka birşey olmadığını görüyorum

    bu sayısız ve şok edici
    kavrayışlar
    bu pislik
    hayat

    teni beyaz ve sarkmış
    mor bir külot var
    kıçında

    işte bundan çıkıyor
    savaşlar
    büyük tablolar
    intiharlar
    harpler
    kayabilim
    ve münzeviler.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük