bukowski şiirleri

entry120 galeri0
    26.
  1. Jane için

    çimen altında geçen 225 günden sonra
    benden daha çok şey biliyor olmalısın.
    kanını emip bitireli epey oldu,
    artık bir sepette kuru bir çubuksun.
    bu işler böyle mi oluyor?
    bu odada
    aşk saatlerinin
    hala gölgeleri var.
    bırakıp gittiğinde
    aşağı yukarı herşeyi
    alıp gittin.
    geceleri beni ben olmaya
    koymayan kaplanların önünde
    diz çöküyorum.
    senin sen olman
    asla bir daha olmayacak.
    kaplanlar beni buldular
    ama artık umrumda bile değil.
    0 ...
  2. 27.
  3. Kafam Kıyak

    en bağlayıcı emek
    kutsanmış bir bayrak altında
    iki yakanı bir araya getirmeye
    çalışmaktır.
    başkalarıyla
    niyet benzerliği
    aptalı
    kaşiften ayırır.

    bunu herhangi bir
    bilardo salonunda,
    hipodromda,
    barda, üniversitede
    ya da kodeste öğrenebilirsin.

    insanklar yağmurdan kaçar
    ama su dolu küvetlerde
    otururlar.

    milyonlarca insanın
    hidrojen bombasından korkması
    epey kasvetli
    ancak
    zaten yaşamıyorlar ki.

    yine de para kazanmaya
    kadın kapmaya
    mantıklı davranmaya çalışmayı
    bırakmıyorlar.

    ve sonunda Büyük Barmen
    olanca beyazlığı ve saflığı
    gücü kuvveti ve gizemiyle öne eğilip
    yeterince içtin, der,
    tam da keyif almaya başladığında.
    0 ...
  4. 28.
  5. Kaplan

    berbat kavgalar.
    ve sonunda,
    kadının güzel çiçek desenli kocaman yatağında
    huzur içinde uzanmışım,
    göbeğim sereserpe başım yanda
    abajurun ışığı damla damla
    kadın öbür odada
    yıkanıyor,
    çoğu şey gibi,
    bütün bunlar benden uzakta,
    küçük radyodan klasik müzik dinliyorum,
    kadın yıkanıyor, suyun şırıltısını duyuyorum.
    1 ...
  6. 29.
  7. katıla katıla gülünesi

    iyi olurdu buradan
    ayrılmak,
    gitmek artık,
    nalları dikmek, bütün anıları
    terketmek
    filan,
    ama kalmanın da
    bir tadı var:
    kendilerini
    afet
    sanıp
    şimdi kirli dairelerinde
    sabırsızlıkla melodram dizisinin
    başlamasını bekleyen
    bütün o yavrular,
    ve bütün o delikanlılar,
    Yıllık'larda
    pürüzsüz ciltleriyle
    bir gün
    önemli biri
    olacaklarından emin emin
    sırıtan,
    şimdi polis onlar, daktilograf,
    sosisli sandöviç satıcısı,
    tımarcı,
    toz
    zerrecikleri,
    kalıp diğerlerinin
    ne olduklarını
    görmek güzel - yalnız
    banyoya girdiğinde
    aynayı es geç
    ve sifonu çektiğinde
    arkana bakma.
    0 ...
  8. 30.
  9. Kızlar

    beş yıldır
    aynı
    lamba siperliğine
    bakıp duruyorum
    üzerinde bir tür
    bakar tozu birikti
    ve buraya gelen kızlar
    temizlemeyecek kadar
    meşguller

    ama önemi yok
    zaten ben de
    şu ana dek
    farkedemeyecek kadar
    meşguldum

    ışığın
    beş yıllık
    toz nedeniyle
    iyi aydınlatmadığını
    0 ...
  10. 31.
  11. Kitlelerin Dehası

    Ortalama insanda
    Herhangi bir günde herhangi bir orduya
    yetecek kadar ihanet,
    nefret, şiddet
    ve saçmalık vardır.
    VE Cinayet konusunda En Becerikliler
    Cinayet Karşıtı vaaz verenlerdir
    VE Nefreti En iyi Becerenler
    Sevmeyi Vaaz Edenlerdir
    VE-SON OLARAK-
    SAVAŞI EN iYi BECERENLER
    BARIŞ VAAZI
    VERENLERDiR

    Tanrıyı Vaaz Edenlerin
    Tanrıya ihtiyacı Var
    Barış Vaaz Edenlerin
    Huzuru Yok
    SEVGiYi VAAZ EDENLER
    SEVGiSiZDiR
    VAAZ VERENLERDEN SAKININ
    Bilmişlerden Sakıının.

    DURMADAN
    KiTAP
    OKUYANLARDAN
    Sakının
    Yoksulluktan Nefret Edenlerden
    Ya da Gurur Duyanlardan Sakının
    Övgü Göstermekte Hızlı Davrananlardan SAKININ
    Karşılığında ÖVGÜ Beklerler

    Sansürlemekte Hızlı Davrananlardan SAKININ
    Bilmedikleri Şeylerden
    Korkarlar

    Sürekli Kalabalıkları Arayanlardan Sakının;
    Tek Başlarına
    Bir Hiçtirler

    Ortalama Erkekten
    Ortalama Kadından
    Sakının
    Sevgilerinden SAKININ

    Sevgileri Vasattır, Vasatı
    Aranır Dururlar
    Ama Nefretleri Dahiyanedir
    Nefretleri Seni Beni
    Herkesi Öldürebilecek Kadar
    Dahiyanedir.

    Yalnızlığı istemezler
    Yalnızlığı Anlamazlar
    Kendilerinden Farklı
    Herşeyi
    Yoketmeye
    Çalışırlar

    Sanat
    Yaratamadıklarından
    Sanatıı
    Anlayamazlar
    Yaratma Başarısızlıklarını
    Dünyanın Beceriksizliğine
    Yorarlar

    Kendileri Tam Sevemedikleri için
    Senin Sevginin
    Eksik Olduğuna iNANIR
    VE SENDEN
    NEFRET EDERLER

    Ve Nefretleri
    Parlak Bir Elmas
    Bir Bıçak
    Bir Dağ
    Bir KAPLAN
    Bir Baldıranotu Gibi
    Mükemmeldir

    En Usta Oldukları
    SANATTIR
    NEFRET!
    0 ...
  12. 32.
  13. Küçük Bir Atom Bombası

    Ah, küçük bir atom bombası verin bana
    Fazla büyük olmasın
    Küçücük
    Sokakta gezinen bir atı öldürmeye yetecek kadar
    Ama hiç at yok ki sokakta

    Öyleyse, saksıdaki çiçekleri uçurmaya yetecek kadar
    Ama hiç çiçek yok
    Görmüyorum
    saksıda

    Aşkımı korkutmaya
    Yetecek kadar
    Öyleyse,
    Ama aşkım yok ki

    Kirli ve sevimli bir çocuğu yıkar gibi
    Küvetimde yıkayabileceğim
    bir atom bombası
    Verin bana
    Öyleyse

    (küvetim var)

    Düğme burunlu
    Pembe kulaklı
    Temmuz ayında
    iç çamaşırı gibi kokan
    Bir atom bombası, general

    Aklımı kaçırdığımı mı düşünüyorsunuz?
    Düşüncelerinize bakarak
    Ben de sizin aklınızı kaçırdığınızı
    Düşünüyorum:
    Başkası yollamadan
    Siz yollayın bir tane.
    0 ...
  14. 33.
  15. Maço Cehennemi

    tamam, benimle yaşayıp sonra düzüşecek, kokain çekecek, içki
    içecek ya da sadece konuşacak yeni
    bir erkek arayışıyla beni terk eden bütün kadınları
    şimdi bağışlıyorum.

    artık genellikle can sıkıcı
    ve yapı itibariyle
    duygularını iyi ifade edemeyen
    biri olduğumu biliyorum, dahası
    genellikle aynı şeye ve/veya şeylere
    ilgi duymuyorduk.

    ama o zaman
    bağışlamanın ya da anlamanın
    benim için çok zor olduğunu
    bilmenizi isterim; duvarları ya da
    yapılmamış yatağı ya da yerdeki
    gazeteyi seyrederek geçirdiğim
    maço cehenneminden
    farksız birçok gece hatırlıyorum; dakikalar
    beynimin içinde boğulmuş;
    ve ortalığa kadın eşyaları saçılmış olurdu mutlaka:
    yatağın üzerindeki giysiler, yerde ayakkabılar, etajerin
    üzerinde ruj, banyoda saç fırçası...

    bir kadının başka bir erkeği bana yeğlemesini
    bir türlü anlayamayan
    değerli benliğim vardı bir de.
    kabullenmeyi reddederek
    sabaha kadar odada volta attığım
    birçok gece var, iki büklüm,
    iki elimle midemi tutarak 'siktir, siktir,
    siktir...' diye söylenerek.

    ve unutmaya çalışmak, ucuz barlara gitmek,
    arayış içinde, nadiren bir şey bularak, bulunca da
    aslında hoşlanmadığın bir rolü oynamak, kabul
    edilmesi gerekeni zarafetle kabul etmektense
    ucuz bir intikam peşinde koşmak.

    benim için birini terk etmeseydiniz ya da
    biri sizi terk etmeseydi hiçbirinizi tanıma
    fırsatı bulamayacağımı biliyorum şimdi-
    o berbat gecelerle birlikte anımsanan
    iyi gecelere içiyorum; işler yolunda gittiğinde
    herkes kadar mutlu olabildik
    ve bana sunabileceğinizin en iyisini
    sunduğunuz için hepinize müteşekkirim;
    yüreğimde yaşamaya devam edeceksiniz ve
    bir yerlerde bir cennet varsa şayet
    bir gün hepiniz
    orada olacaksınız
    büyük beyaz köpekbalığı
    esarette
    şaşkın gözlerle, şaşkın aptal gözlerle
    sonsuza dek dönüp duruken.
    0 ...
  16. 34.
  17. Mahvolmuş Hayatlar

    'aynı kadınla iki kez
    evlenerek hayatımı mahvettim'demiş
    William Saroyan.

    hayatlarımızı mahvedecek bir şeyler
    her zaman vardır,
    William,
    neyin veya kimin
    bizi önce
    bulduğuna
    bakar,
    mahvolmaya hep
    hazırızdır.

    mahvolmuş hayatlar
    olağandır
    bilgeler için de
    ahmaklar için de.

    ancak
    o mahvolmuş hayat
    bizimki olduğunda,
    işte o zaman
    farkına varırız
    intiharların,ayyaşların,hapisane
    kuşlarının,uyuşturucu müptelaları
    ve benzerlerinin.
    varoluşun
    menekşeler kadar,
    gökkuşağı
    kasırga
    ve
    tamtakır
    mutfak
    dolabı
    kadar
    olağan
    bir
    parçası
    olduklarının.
    0 ...
  18. 35.
  19. Mavi Kuş

    mavi kuş

    bir mavi kuş var yüreğimde
    çıkmaya can atan
    ama ben ondan güçlüyüm, kal,
    diyorum ona, kimsenin
    seni görmesine izin veremem.

    bir mavi kuş var yüreğimde
    çıkmaya can atan
    ama viski döküyorum üstüne
    sigara dumanına
    boğuyorum,
    fahişeler, barmenler ve
    bakkal çırakları hiçbir zaman
    bilmiyorlar onun orada
    olduğunu.

    bir mavi kuş var yüreğimde
    çıkmaya can atan
    ama ben ondan güçlüyüm,
    yat lan aşağı, diyorum ona,
    ocağıma incir dikmek mi
    niyetin? Avrupa'daki kitap
    satışlarını sabote etmek mi?

    bir mavi kuş var yüreğimde
    çıkmaya can atan
    ama zekiyim, sadece
    geceleri izin veriyorum çıkmasına,
    herkes yattıktan sonra.
    orada olduğunu biliyorum, derim
    ona, kederlenme
    artık.

    sonra yerine koyarım yine
    ama hafifçe öter
    tamamen ölmesine de izin
    vermiyorum
    ve birlikte uyuyoruz
    gizli antlaşmamızla
    ve insanı ağlatacak kadar
    güzel, ama ben
    ağlamam, ya
    siz?
    charles bukowski
    1 ...
  20. 36.
  21. Nasihatler

    yeniden patlarken rüzgar denizden
    toprak isyan ve kaosla lekelenirken
    dikkatli kullan seçenek kılıcını
    unutma
    5 yüzyıl
    veya 20 sene önce bile
    asil denebilecek şeyler
    şimdilerde daha ziyade
    boşa harcanmış eylem oluyor
    bir kez yaşanıyor yaşam,
    oysa bir dolu şansı var tarihin
    insanların aptallığını kanıtlayabileceği
    öyleyse dikkatli ol derim
    asil görünen herhangi bir
    ideal
    niyet
    ya da eylem konusunda
    bu ülkeden yana ol ya da aşktan
    veya sanattan, sakın kapılma anın yakınlığına
    yada koparılmış çıçek gibi kuruyacak bir
    güzelliğe
    ya da devlete;
    aşk, evet, ama evlilik görevi gibi değil, ve gözün açık olsun
    kötü gıda ve aşırı çalışmaya;
    bir ülkede yaşaman gerekir, evet,
    ne var ki aşk ne kadının düzenidir
    ne de ülkenin;
    acele etme, ve iç gerektiğince
    ki kalabilesin yarına
    çünkü içki, içenin yeni
    bir yaşama şansına
    ulaştığı bir
    yaşam tarzıdır, dahası, derim ki
    mümkün olduğunca yalnız yaşa;
    çocuk yap yapacaksan
    ama büyütme zahmetinden kaçınmaya
    çalış; bedenindeki
    yada ruhundaki
    canı almaya çalışmadıkça düşman
    sesli yada fiziksel
    küçük tartışmalara girme,
    sonrada öldür gerekiyorsa;
    ve ölmek zamanı geldiğinde
    bencil olma;
    masrafsız olduğunu düşün
    ve gittiğin
    yeri;
    ne utanç izi olsun ne başarısızlık
    ne de bir
    hüzün çağrısı
    patlarken rüzgar denizden
    akıp
    gider zaman
    yumuşak huzurla yıkayarak
    kemiklerini
    charles hank bukowski
    1 ...
  22. 37.
  23. Ne Adammışım Ben

    Önce sol kulağından
    Sonra da sağ kulağından vurdum
    Daha sonra da kemerinin tokasını sımsıcak kurşunla yırttım
    Sonra da geriye ne kaldıysa
    Vurdum
    Ve o da pantolonunu çekmek ve bilyelerini
    Almak için eğildi
    (zavallı mahluk)
    bir daha kalkmasına lüzum
    kalmayacak şekilde
    işinin icabına baktım.

    işte bu kadar.Ayak üstü birşey içmek
    için içeri girdim
    Herifin biri bana
    yan yan bakıyor gibiydi
    zaten o da öyle öldü-
    yan yan,
    bana bakarak
    ve bilyelerine
    sarılarak.

    Kan görüntüsü iştahımı açtı
    Denebilir.
    Domuz etli bir sandöviç yedim
    birkaç acıklı şarkı dinledim...
    Bütün lambaları kurşunladım
    ve dışarı çıkıp dolaştım.
    Etrafta hiç kmse yokmuş gibi görünüyordu
    bende atımı vurdum
    (zavallı mahluk).

    Sonra şerife gözüm takıldı
    yolun sonunda duruyodu
    titriodu
    sanki kutsal bir dans yapıyodu;
    çok acıklı bir manzaraydı
    bende onun titremesini
    birinci kurşunla azalttım
    ikinci kurşunla ise titremesini (içim burkularak ? )
    tamamen durdurdum

    Bir müddet sırtüstü uzandım
    ve yıldızları teker teker vurup
    aşağıya indirdim
    ve sonra da mehtabı vurdum
    ve sonra da etrafı dolaşıp
    kasabadaki bütün ışıkları aşağı indirdim,
    ardından etraf kararmaya başladı
    hakikaten karardı etraf
    tam istediğim gibi;
    uyurken yüzüme ışık vurmasına
    dayanamam da.

    Uzanıp düş gördüm
    yine küçük bir çocuktum
    Oyuncak bir altıpatlarla oynuyodum
    ve tüm bilye oyunlarını kazanıyodum
    uyandığımda
    silahlarım yoktu
    ellerim ve ayaklarım bağlıydı
    sanki birileri benden korkuyor gibiydi
    sanki o çirkin benden
    korkuyor gibiydi
    sanki o çirkin boynuna
    bir ilmek geçiriyolardı
    sanki beni asmaya
    çalışıyolardı,
    herifin teki gömleğime
    şöyle bir tabela asıyodu:
    senin için de bir kanun var.
    benim için de kanun, bir de
    ağacın birinden sallanan bir
    kanun var.

    Eh güzel şiir her zaman
    gözlerimi yaşartmıştır
    inanırmısınız ki, tüm
    kadınlar ağlıyolardı
    inlemeleri arasında
    başka adamların adları duyulsa da
    benim için ağladıklarını biliyorum
    (zavallı mahluklar)
    her biriyle yatmama rağmen, o büyük
    heyecen içinde onlara adımı
    söylemeyi unutmuş olmalıyım
    tüm erkekler kızgın görünüyordu
    sanırım çocuklarının saygısızca
    bana teneke kutular atmasından olacak.
    ama onlara üzülmemelerini söyledim
    çünkü nasıl olsa çocukların nişan kabiliyeti yoktu
    aralarından tek biri bile erkek
    olamayacaktı-
    %90 ı homaseksüel olacak, topunun
    canı cehenneme, birkaç herif bağırdı
    ' onu cehenneme yollıyalım!'
    Artık son dansımı yapıodum
    ama açıktan aldım açıyı
    barmenin gözünün içine tükürdüm
    ve Nellie Adam ın göğüslerine
    takıldı gözlerim,
    ağzım sulandı tekrar.
    1 ...
  24. 38.
  25. Neye Dokunsan

    eski bir New Orleans pansiyon odasında elbiselerini giyerdin,
    sen ve depocu çocuk ruhun,
    sonra küçük yeşil el arabanı iterek senin
    farkında bile olmayan tezgahtar kızların önünden
    geçerdin, minik ve dikdörtgen beyinleri ile daha
    büyük şeylerin düşlerini kuran
    kızların.

    ya da Los Angeles, yedek parça fabrikasındaki
    sevkiyat memurluğundan dönüp asansörle 312 numaraya
    çıkar ve akşamın altısında yatağa uzanmış sarhoş
    bulurdun kadını.

    onları seçmeyi bilemedin hiçbir zaman, artıkları,
    kaçıkları, alkolikleri, hapçıları buldun hep.
    belki de bulabileceklerin onlardan ibaretti, onların da
    bulabilecekleri senden.

    barlara takılıp başka kaçıklar, alkolikler,
    hapçılar buldun. topuklu ayakkabıların içindeki
    bir çift zarif bilek aklını başından
    almaya yeterdi.
    yayların üstünde hoplayıp zıpladın onlarla
    hayatın sırrını
    keşfetmişcesine.

    sonra tezgahtar Larry'nin koca göbeği ve minik
    gözleri ile yanına geldiği gün vardı, sürekli
    ıslık çalardı Larry.

    ıslığı kesip sen devkiyat masasında çalışırken
    başına dikilmişti.

    sonra sallanmaya başlamıştı ileri geri, böyle bir
    alışkanlığı da vardı, sen çalışırken başına
    dikilip sallanır ve seni seyrederdi, şu şakacı
    tiplerden biri, bilirsiniz,
    ve gülmeye başlamıştı, sen akşamdan kalma ve
    traşsızdın ve yırtık bir gömlek vardı üstünde.

    'ne var, Larry? ' diye sormuştun.

    'Hank, neye dokunsan boka dönüyor! ' demişti.

    tartışacak birşey yoktu.
    1 ...
  26. 39.
  27. Öğleden Sonra 2 Birası

    hiçbir seyin önemi yok
    bir yatakta debelenmekten baska
    ucuz hayaller ve bir birayla
    yapraklar ölürken ve atlar ölürken
    ve ev sahibeleri koridorlarda dikmis gözlerini bakarken;
    canlidir müzigi çekilmis perdelerin,
    sinek sürüleri
    ve patlamalar sonsuzunda
    son insan'in magarasi;
    hiçbir seyin önemi yok sizdiran lavabodan baska,
    bos siseden,
    keyiften,
    kistirilmis
    biçaklanmis ve tras edilmis gençlikten baska,
    kendisine sözcükler ögretilip
    ölsün diye
    arkasi yastikla desteklenmis
    gençlikten baska.
    1 ...
  28. 40.
  29. Önemli Olan Burada Kimin Yaşadığı Değil

    Önemli olan burada kimin yaşadığı değil
    kimin öldüğü
    ne zaman öldüğü değil
    nasıl öldüğü
    büyük insanların tanınmışları değil
    adı sanı duyulmadan ölenleri önemli
    ülkelerin tarihleri değil
    insanların yaşamları önemli
    masallar düşlerdir
    yalanlar değil
    ve insanlar değiştikçe
    gerçeklerde değişir
    ve gerçekler durağanlaştığında
    işte o zaman insanlar ölecekler
    ve
    böcek, ateş
    ve seller
    gerçek olacaklar....
    1 ...
  30. 41.
  31. Sensiz

    Bir deniz düsün suzuz
    Bir hayat düsün gonulsuz
    Bir gönül düsün sevgisiz
    Bir de beni düsün sensiz
    1 ...
  32. 42.
  33. Serçe Gibi

    Can vermek için can almalısın,
    Milyarlarca kanın döküldüğü denizin üzerine
    üzüntülerimiz boş ve dümdüz düşerken
    Dalgaların içeri doğru kırıldığı sığ
    sahilleri geçiyorum
    buralarda beyaz bacaklı, beyaz göbekli
    çürümekte olan yaratıklar var
    bunlar uzun uzun etraflarındaki ölü
    manzaralara karşı isyan etmekteler
    Sevgili çocuğum, sana, sadece serçenin sana
    yapmış olduğu bir devirde yaşlıyım; genç olmanın moda
    olduğu bir devirde yaşlıyım; gülmenin moda olduğu
    bir devirde ağlıyorum.
    seni sevmenin daha az bir cesaret istediği
    bir devirde senden nefret ediyorum.
    1 ...
  34. 43.
  35. Sinirler

    tiklerim tutmuş çarşafın altında
    güneş ışığıyla tekrar yüzleşmek
    harbiden
    berbat bir
    şey
    neon ışıkları yanıp da
    çıplak kızlar barın
    üstünde
    hırpalayan müzikle dansettiğinde
    şehri daha çok
    seviyorum
    çarşafın altında düşünüyorum
    tarih
    sinirlerimi
    yıpratıyor
    insanlığın en hatırlanası derdi
    güneş ışığıyla tekrar
    yüzleşme cesaretidir
    aşk iki yabancının tanışmasıyla
    başlar.
    dünyayı sevmek
    imkansız.
    yatakta kalıp
    uyumayı
    yeğlerim
    serseme dönmüşüm
    günlerle sokaklar ve yıllarla
    çarşafı
    boynuma çekiyorum
    kıçımı duvara
    veriyorum
    sabahlardan kimsenin etmediği kadar
    nefret
    ediyorum
    1 ...
  36. 44.
  37. Siz aşk nedir bilmessiniz

    Siz aşk nedir bilmezsiniz dedi Bukowski
    Ben elli bir yaşındayım bir bakın bana
    Genç bir güzele aşığım
    Kötü saplandım bu işe ama O'nun da hali kötü
    Fakat olacaksa böyle olsun
    Kanlarına giriyorum onların ve kurtulamıyorlar benden
    Herşeyi deniyorlar kaçmak için
    Ama sonunda hep geri dönüyorlar
    Hepsi geri dönmüştür bana
    Ama gördüğüm bir tanesi dışında
    Ağlamıştım ardından
    Ama kolay ağlardım o zamanlar
    Çocuklar sert içkileri yaklaştırmayın yanıma
    Acımasız oluyorum o zaman
    Burada oturuyor bütün gece
    Bira içebilirim siz hippilerle birlikte
    Bu biradan on beş litre içerim ve
    Bana mısın demem, su gibi gelir bana
    Ama bir defa koklatın sert içkileri
    Pencereden dışarı atmaya başlarım insanları
    Kim olursa olsun fırlatırım dışarı
    Bunu yaptım daha önce
    Ama siz aşk nedir bilmezsiniz
    Bilmezsiniz çünkü hiç aşık olmamışsınızdır
    işte iş bu kadar basit
    Genç bir fıstık buldum şimdi, öyle güzel ki..
    Bukowski diyor bana, Bukowski diyor o minicik sesiyle
    Bense ne var diyorum
    Ama aşk nedir bilmezsiniz siz
    Size ne olduğunu anlatıyorum ama dinlemiyorsunuz
    Aşk buraya kadar gelip kıçınızı dürtse
    Bu odada içinizden birinin ruhu duymaz
    Şiir okuma toplantılarının boktan bişey olduğunu düşünürdüm
    Bana bak ben elli bir yaşındayım ve çok dolaştım
    Boktan diyorsam öyledir
    Ama sonra dedim ki kendime Bukowski
    Aç kalmak daha boktan
    Sonuçta işte buradasın ve hiçbirşey olması gerektiği gibi değil
    O adam neydi adı Galway Kimel
    Bir dergide resmini gördüm
    Yakışıklı bir suratı var ama öğretmen
    Tanrım düşünebiliyor musunuz
    Eyvah sizler de öğretmensiniz
    Size de küfrediyor oluyorum o zaman
    Hayır o adamın adını hiç duymadım
    Ne de ötekinin, hepsi birer asalak
    Belki egom yüzünden artık çok fazla okumuyorum
    Ama, şu ünlerini beş altı kitap üstüne
    Kuran insanlar var ya,
    Hepsi birer asalak
    Bukowski diyor bana bu kız
    Niçin klasik müzik dinliyorsun bütün gün
    Sizi şaşırttım değil mi
    Benim gibi kaba ayyaş birisinin
    Klasik müzik dinleyeceğini düşünmezdiniz
    Brahms, Rachmaninoff, Bartok, Tdeman
    Kahretsin burada yazamıyorum
    Çok fazla sessiz, çok sayıda ağaç var burada
    Şehirleri severim, en uygun yerler benim için
    Her sabah koyarım klasik müziğimi
    Ve oturup yazı makinemin başına
    Bir puro içerim bakın işte böyle
    Ve Bukowski derim sen şanslı bir adamsın
    Bukowski bu belaların hepsini atlattın
    Ve sen şanslı bir adamsın
    Ve mavi duman yayılır masamın üstüne
    Ve pencereden dışarı Delengpre Caddesi'ne bakarım
    Ve derin nefes alır ve yazmaya başlarım
    Bukowski işte yaşam budur derim kendi kendime
    Yoksul olmak iyidir, basur olmak iyidir, aşık olmak iyidir
    Ama siz nasıl birşey olduğunu bilmezsiniz
    Sevgilimi görseydiniz ne dediğimi anlardınız
    Buraya gelince baştan çıkacağımı düşündüm
    Tam böyle olacağını bildi, böyle olacağını bana söylemişti
    Allah kahretsin ben elli bir yaşındayım o ise yirmi beşinde
    Birbirimize aşığız ve o beni kıskanıyor, Tanrım bu güzel birşey
    Buraya gelip baştan çıkarsam, gözlerimi oyacağını söylemişti
    Alın işte aşk sizlere
    içinizden hangisi bilir böyle birşeyi
    Sizlere birşey söylemeliyim
    Öyle adamlarla tanıştım ki hapishanede
    Üniversitelere ve şair toplantılarına giden
    insanlardan çok daha fazla yol-yordam bilen insanlardı
    Kan emicidirler onlar, bütün görmek istedikleri
    Şairin çorapları kirli midir acaba ya da koltukaltları kokuyo mudur
    Ama sizden şunu hatırlamanızı istiyorum
    Bu odada yalnız bir tane şair var bu gece
    BELKi DE BU ÜLKEDE YALNIZ BiR TANE ŞAiR VAR BU GECE
    O DA BENiM
    içinizden kim biliyor yaşamı, içinizden kim biliyor herhangi birşeyi
    Hangi biriniz hayatında işinden kovuldu?
    Ya da sevgilisine dayak attı ya da sevgilisinden dayak yedi
    Beş defa kovuldum ben Senis and Rocbuck'tan
    Kovmuşlar, tekrar kovmuşlardı beni
    Otuzbeş yaşındayken tezgahtarlık yapıyordum onlara
    Sonra kurabiye çalarken yakalandım
    Ben nasıl olduğunu bilirim çünkü ONLARDAN GELiYORUM
    Elli bir yaşındayım ve aşığım
    Şu gencecik güzel şey diyor ki bana: Bukowski
    Ve ne var diyorum, O ise
    Sen pisliğin tekisin diyor bana
    Ve bebeğim beni anlıyorsun diyorum
    Bu dünyadaki tek güzel şey O
    Kadın ya da erkek bu tür hareketine katlanacağım tek kimse
    Ama siz aşk nedir bilmezsiniz
    Hepsi geri döner bana sonunda, her biri geri döner
    Yalnız o sözünü ettiğim bir tanesi,
    Hani o sözünü ettiğim bir tanesi
    Yedi yıl birlikte yaşamıştık, çok içerdik
    Bir avuç memur görüyorum ben bu odada
    Şair filan yok aranızda, hiç şaşırmadım bu işe
    Şiir yazmak için aşık olmak gerekirdi
    Ve siz aşık olmak nedir bilmiyorsunuz ki
    Sizin derdiniz bu!
    Şu ağır içkiden verin biraz bana
    Tamam buz istemem güzel
    Güzel işte çok güzel böyle
    Haydi bakalım gösteriye başlayalım
    Ne dediğimi hatırlıyorum
    Ama bir tek atacağım yalnızca
    Ne de güzel tadı var şu meretin
    Haydi uzatmadan bitirelim bu işi
    Yalnız bundan sonra kimse durmasın
    Açık pencerenin yanında
    3 ...
  38. 45.
  39. Sorun Nedir Beyler?

    servis berbattı
    bellboy ise devamlı yanlış zamanda
    havlu getirmeye devam etti.
    sarhoştum, sonunda kafasına bir
    şaplak attım.
    küçük bir adamdı, yere bir Ekim
    yaprağı gibi düştü,
    olan olmuştu,
    aynasızlar geldiğinde
    koltuğu kapıya dayamıştım bile
    zinciride çekmiştim,
    Brahms'ın Birinci Senfonisi çalıyordu
    elimide büyük annem yaşındaki bir karının
    g.tüne sokmuştum
    sonunda kahrolası kapıyı kırdılar,
    koltuğu bir kenara ittiler;
    çığlık çığlığa olan karıya bir tokat attım
    ve sonra dönüp sordum,
    sorun nedir, beyler?
    daha henüz traş olmamış bir genç elindeki sopayı
    kafama indirmiş olmalı
    sabah hapisanenin hastanesindeydim
    yatağıma zincirlenmiştim
    ve hava çok sıcaktı,
    ter şuursuzca çarşafa akıyordu,
    bana bir sürü aptalca sorular sordular
    işe geç kalacağımı biliyordum,
    bu benim canımı çok sıkıyordu.
    1 ...
  40. 46.
  41. Şu Şeyler

    desteklediğimiz şeylerin çoğuyla hiç bir
    ilgimiz yok, onlarla ilişkimiz
    sıkıntıdan veya korkudan veya paradan
    veya fazla zekadan dolayı olmuştur;
    dairemiz ve mumumuzun ışığı o kadar
    küçük ki, tahammül edemiyoruz.
    Fikirle kabarıp Merkez'i kaybediyoruz:
    fitilsiz mum, bir zamanlar bilgelek
    demek olan bazı isimleri görüyoruz,
    bunlar artık hayalet kasabalarına
    giden yolları gösteren tabelalar gibi,
    tek gerçek olan mezarlar.
    1 ...
  42. 47.
  43. Tamam Yavrum, Meleğimiz yok; Ama Yağmurumuz Var

    sera etkisi deyin ne derseniz deyin
    eskisi gibi yağmıyor işte yağmur.
    özellikle büyük kriz zamanındaki
    yağmurlar geliyor aklıma.
    kuruş para yoktu ama bolbol
    yağmur vardı.
    öyle bir gece veya bir gün
    değil,
    7 gün ve 7 gece
    YAĞARDI
    ve Los Angeles'in yağmur ızgaraları
    bu kadar çok yağmuru emebilecek
    şekilde yapılmamıştı
    ve yağmur KALIN
    ve KARARLI
    ve DÜZENLi yağardı
    ve damlaların çatılara çarpışını
    oradan da oluk oluk
    toprağa akışını DUYARDINIZ
    ve DOLU,
    büyük BUZDAN KAYALAR
    patlayan
    oraya buraya saçılan havada uçuşan;
    ve yağmur
    kısaca
    DURMAZDI
    ve bütün çatılar akardı -
    evin her tarafına
    tencereler,
    kapkacaklar serilir
    TIP TIP sesleri bütün eve yayılırdı;
    ve kaplar boşaltılır,
    boşaltılır
    ve tekrar boşaltılırdı.
    kaldırımların üstünden geçerdi yağmur,
    bahçelerin içinden; ve merdivenleri tırmanıp
    evlere girerdi.
    el bezleri vardı, banyo havluları,
    ve yağmur genelde
    tuvaletlerden girerdi: köpüre köpüre, kahverengi, küçük girdaplarla
    ve külüstür arabalarla dolu olurdu sokaklar
    güneşli bir günde
    marş basmayan arabalarla,
    ve işsiz adamlar
    sanki canlılarmış gibi duran o eski arabaların
    can çekişmelerine bakarlardı
    pencereleri önünden;
    işsizler,
    yenik bir zamanın yenik insanları
    hapsolurdu evlerine
    karıları ve çocukları
    ve kedi köpekleriyle.
    kediler ve köpekler
    dışarı çıkmamak için diretir
    evin garip garip yerlerine
    pisliklerini bırakırlardı.
    işsiz adamlar
    bir zamanlar güzel olan karılarıyla
    evde tıkılıp kalmış olmaktan
    çıldırırlardı.
    korkunç tartışmalar yaşanırdı
    haciz ihtar mektupları
    kondukça posta kutularına.
    yağmur ve dolu, bezelye kutuları,
    yavan ekmekler; kızarmış
    yumurta, rafadan yumurta, haslanmış
    yumurta; fıstık ezmesi
    sandviçleri, ve her tencerede
    görünmez bir tavuk.
    babam, kesinlikle iyi biri olmayan babam
    her yağmurda, en iyi ihtimalle,
    annemi döverdi,
    kendimi üzerlerine atardım,
    bacaklar, dizler,
    çığlıklar
    ta ki
    birbirlerinden
    ayrılana kadar.
    'Gebertic'em seni, ' bağırırdım 'Bi' kez
    daha vurursan ona öldürürüm seni! '
    'Çabuk bu orospu çocu'unu
    çıkar burdan! '
    'hayır, Henri, annenin
    yanında kal! '
    evet, bütün evler kuşatma altındaydı
    fakat sanırım bizim evdeki dehşet
    ortalamanın üstündeydi.
    ve geceleri
    uyumaya çalıştığımızda
    yağmur yağmaya devam ederdi
    ve karanlıkta
    suların odama girmemesi için
    cesurca direnen penceremden
    ayın yağmur sularıyla bulanık
    görüntüsünü seyrederken
    Nuh'u hayal ederek
    ve Gemisini
    tekrar oluyor galiba
    diye düşünürdüm.
    hepimiz düşünürdük
    bunu.
    ve sonra, birdenbire,
    dinerdi yağmur.
    galiba hep
    sabaha doğru
    5,6 sularında dinerdi,
    huzur çökerdi her yere,
    ama tam bir sessizlik değil
    çünkü hala devam ederdi
    tip
    tip
    tip
    sesleri
    ve sonra sis ve duman
    dağılırdı
    ve sabah 8'de
    gözleri kamaştıran sapsarı bir güneşışığı
    düşerdi yeryüzüne,
    Van Gogh sarısı -
    çılgın, köredici!
    ve ardından
    sağanaktan kurtulan
    çatı olukları
    güneş altında
    genleşmeye başlardı:
    PENG! PENG! PENG!
    ve herkes kalkıp dışarı bakardı
    hala yağmuru içine çeken
    bahçeler
    hiç bu kadar yeşil olmamış
    bir yeşil içinde
    ve kuşlar
    bahçelerde
    deli gibi cıvıldayan kuşlar,
    7 gün 7 gecedir
    yere konup da
    adamakıllı bir şey yiyememiş
    tohum yemekten
    bıkmış kuşlar
    solucanların
    toprak üstüne çıkmasını beklerlerdi,
    yarı boğulmuş solucanların.
    kuşlar solucanları önce topraktan çekip
    havaya kaldırır
    sonra da midelerine indirirlerdi;
    karatavuklar ve serçeler olurdu.
    karatavuklar serçeleri uzaklaştırmaya
    çalışır
    ama serçeler,
    açlıktan delirmiş,
    daha küçük ve çabuk,
    kendi paylarını
    kotarırlardı.
    erkekler verandada durur
    sigaralarını içerlerdi,
    şimdi kapı kapı dolaşıp
    büyük olasılıkla hiç bir kapı ardında
    bulamayacakları bir
    iş arayacaklarının,
    büyük olasılıkla çalışmayacak arabalarını
    çalıştırmaya uğraşacaklarının
    bilincinde.
    ve bir zamanlar güzel olan
    karıları
    banyoya girer
    saçlarını tarar,
    makyajlarını yapar,
    dünyalarını tekrar
    biraraya getirmeye çalışırlardı,
    onları saran korkunç mutsuzluğu
    unutmaya çalışarak,
    kahvaltı için
    ne hazırlasam diye
    telaşlanarak.
    ve radyo
    okulların
    açıldığını söylerdi.
    ve
    ardından
    işte ben
    yine okul yolundaydım,
    yollarda kocaman
    su gölcükleri,
    tepemde yeni bir dünya gibi
    güneş,
    evde annemler,
    okula
    zamanında vardım.
    Bayan Sorenson bizi
    'bugün tenefüs yok,
    yerler çok ıslak'
    diyerek karşıladı.
    çocuklar 'AOF'
    bağırdı bir ağızdan.
    'fakat tenefüs saatinde
    çok farklı birşey
    yapacağız, ' dedi,
    've çok zevkli
    bir şey! '
    hepimiz merak ettik
    bu çok zevkli şeyin
    ne olduğunu
    ve o iki saat
    Bayan Sorenson
    dersini anlatmaya
    devam ederken
    bir türlü geçmek bilmedi.
    Küçük kızlara baktım,
    çok tatlı ve temiz ve
    dikkatli görünüyorlardı,
    uslu ve dik
    oturuyorlarken sıralarında
    ve saçları
    Kaliforniya
    güneşi altında
    çok güzeldi.
    sonra tenefüs zili çaldı
    ve hepimiz eğlenceyi
    beklemeye koyulduk.
    ardından Bayan Sorenson sınıfa seslendi:
    'şimdi ne yapacağız
    biliyor musunuz, birbirimize
    yağmur sağanağı sırasında
    neler yaptığımızı anlatacağız!
    en ön sıradan başlayıp
    arka sıralara doğru devam edeceğiz!
    hadi Michael, sen başla! ...'
    ve hepimiz
    hikayelerimizi
    anlatmaya başladık, Michael başladı
    ve herkes sırayla kalkıp devam etti,
    ve sonra farkettik ki
    hepimiz yalanlar söylüyorduk, tamamen
    yalan sayılmaz ama
    çoğunlugu yalandı
    ve oğlanlardan bazıları pis pis
    gülmeye başladığında kızlar onlara
    kötü bakışlar fırlattı ve
    Bayan Sorenson 'tamam! ' diye bağırdı
    'tam bir sessizlik istiyorum!
    Siz merak etmeseniz de
    ben
    neler yaptığınızı
    öğrenmek istiyorum! '
    böylece biz de hikayelerimize
    devam ettik
    ve hepsi de hikayeydi.
    bir kız gökkuşağı
    ilk çıktığında bir ucunda
    Tanrı'nın yüzünü
    gördügünü söyledi.
    bir tek hangi ucu olduğunu söylemedi.
    bir oğlan oltasını
    pencereden sarkıtıp
    bir balık yakalayıp
    kedisini
    beslediğini söyledi.
    hemen hemen herkes
    bir yalan uydurdu.
    gerçek
    fazla acı
    ve utandırıcıydı.
    sonra zil çaldı
    ve tenefüs bitti.
    'teşekkür ederim, ' dedi Bayan
    Sorenson, 'hepsi çok
    hoştu.
    yarına kadar
    yerler
    kurur ve
    kullanılabilecek
    hale gelir.'
    çocuklardan bir
    gürültü koptu.
    küçük kızlar
    dimdik ve uslu
    oturuyorlardı,
    çok tatlı ve
    temiz ve
    dikkatli,
    saçları dünyanın bir daha
    asla göremeyeceği bir güneşin
    ışıkları altında
    çok güzel
    görünüyordu.
    ve
    3 ...
  44. 48.
  45. Tanıdığım Biri için

    Cennetteki tüm demir yatakların içinde
    seninki en gaddar olanıydı
    ben aynada bir dumandım
    sen ise,
    saçlarını, bendlerini aşan yeşim taşları
    ile yıkıyordun,
    ama sen bir kadın, ben ise bir
    oğlan çocuğuydum, demir bir yatak
    için yetreli bir oğlan çocuğu
    şarap ve senin için de
    yeterli bir erkek.
    şimdi artık ben bir erkeğim
    her şey için yeterli bir erkek,
    ve sen, sen ise
    yaşlandın

    o kadar zalim değilsin artık

    artık demir yatağım
    bomboş.
    1 ...
  46. 49.
  47. Ufak Bir Şikayet Dürtüsü

    aslında olanlar
    ve olması gerekip de olmayanlar
    ilginç.
    görmeye değer bir yer dünya,
    bizi yarı-uyur yakalayan
    ve daha işimizin bittiğini anlayacak
    kadar yaşlanmadan öldüren
    örümcekler ve ağlarla örülü

    bir orospu değilse karındır
    karın değilse vergi koşuşturması
    veya ekmek ya da içkidir,
    ya da birisi kayıyordur karına
    sen aşağıda dükkanda
    onu ipekler içinde yaşatmak için kıçını yırtarken.

    ya da altılı ganyana
    veya ota sarmışsındır
    belki bulmaca çözmeye
    belki de vitaminlare ya da Beethoven'a.

    ama 30 metrelik bir yatta neler
    olduğunu görmelisin:
    genç güzel kadınların başka birine
    neler yapabildiğini görmek
    vazgeçirtir seni özgürlükten
    küçük dergiler ve Tolstoy'dan.

    ve o adamın umurunda bile değildir,
    cimri bir kadeh doldururken şöyle der sana,
    o orospu var ya
    tavşanlar bile onun kadar düzüşemez,
    eğer paran yoksa
    daha olayı kavrayamadan
    ya bunarsın yaşlılıktan
    ya da ölürsün.

    ve kız orada dikilir trabzanın yanında
    bir içim su
    altın güneşi ve som altından,
    dünyanın en büyük yüzme havuzunda balıklar
    dolanırlar, ve hatta gülümser sana
    sen aşağıya inerken daha fazla şişe
    ve çizme çıkarmaya
    ve efendinin midyelerini kazımaya;
    ama, ah, seni domuz! -senin yaptıklarının
    hepsini söyledi bana, erkek söyler ya- ki bu da
    sen ve benim iyi
    ya da yeterince yaşamadığımızı söylemenin
    bir başka yoludur.
    1 ...
  48. 50.
  49. Vietnem

    Vietnam

    Vietnam'daki her şeyin
    basitliği

    kadına benzeyen
    genç bir rahibin cübbesini tutarken
    sırtından vurulan adam,
    biz de burda takılıyoruz:
    ay gibi parlak
    eldivenlerimiz şıkır şıkır,
    her yerde motosikletler, arılar uykuda,
    enjektörler paslanmış,
    iklim şaşırmış,
    ve kemiklerimizi titretiyoruz,
    tenimiz körleşmiş,
    ölü düşüyor asker,
    bir ölü asker daha,
    kadına benzeyen genç bir rahibin
    siyah cübbesi
    harika bir kızıla boyanmış şimdi, ve tanklar
    geçip gidiyor ağırdan.
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük