bugünün anlamı

    4.
  1. bugün acı bir gün benim için. benim yaşamayıpta arkadaşımın, sevdiğim dostumun yaşadığı bir acının paylaşım günü bugün. seneler evvel trafik kazasında kaybettiği nişanlısının ölüm yıldönümü. o zamanda yanındaydım o kara haberi aldığı zaman, şimdide yanındayım. yine suratı badana gibi ruh gibi bir halde dolaşıyor ortalarda. yine sevdiği insanın senelerce önce duyduğu acısını kalbinde aynı o gün gibi hissediyor...

    dün telefonla görüştüğümüz de ses tonu çıkmayacak türdeydi. ağlamaktan kısılmış. ne zaman düzelecek bu, ne zaman diye ağlıyordu. zaman geçsede hep şükür dedi ama karşısına onu düşünmeyen ne kadar odun varsa çıktı. herkes kendi derdini anlattı, herkes kendi acısını paylaştı ama o, annesinin rahatsızlığını bile sessiz sakin yaşadı. belkide çok yabancı değil anlattığım kişi. benim biricik dostum, kötü gün insanı esuma bahsettiğim. biz burada birbirimize hakaretler yağdırırken o, içindeki acılarla ha bugün herşey düzelir diye mücadele verdi.

    şimdi bugüne bakıyorum da tekrar, kırılıp dökülen kalpler oluyor ve canını kaybettiğinde insan aynen o nun gibi sessiz sakin oluyor...

    bugün nefret bir gün...

    bugün acılarla dolu bir gün...

    bugün yarına sağ çıkabilecek miyiz sorularını tekrar kafamda oluşturan bir gün...

    ve bugün en iyi dostumun acısını hissettiğim her saniye, o nu üzenlere beddua ettiğim bir gün...
    9 ...
  2. 6.
  3. Bir gün..
    iki gün...
    Üç gün ve nihayetinde, yedisi, kırkı, elli ikisi, senesi derken, yitip giden öldüğü günden itibaren yeni yaşı, yeni adı ile anılır.

    günlerde böyledir. güneş doğar ve batar prensibiyle hareket ederler. aslında ayrıntıların bir önemi yoktur. eninde sonunda günler biter ve yeniden başlar. bir döngüdür bu. kısır da olsa bir döngü.

    mesela bugünün adı pazartesi yarın salı sonraki gün çarşamba ondan sonra ki gün perşembe tek tek ağır geçer günler. hepsi birbirine benzer.

    fakat günler ağır geçerken nasıl oluyorda yıllar su gibi akıp geçiyor, bunun hala çözebilmiş değilim.

    çözsem ne yazar çözmesem ne yazar?

    eskiden kelimesini sık kullanır oldum ama hoşuma gidiyor eskiden kelimesini kullanmak. hoşuma giden şeyleri kimse beni alıkoyamaz hele ki alıkoymaya çalışşın ona giovanni guareschi'den girer morris west'ten çıkarak gününü gösteririm ve bu suretle geri kalan ömürünü kendini yara bandı sanarak geçirir.

    eskiden oyuncak araba koleksiyonum vardı. model model arabalar dizi dizi masamın üzerine koyar onlarla çebelleşirdim. hatta herbirinin teknik özelliklerini uğraşa didine internetsiz zamanlarda edinmiş bir dosya yapmıştım. sonra ilgimi kaybettim yerine başka başka hobiler geçti. o koleksiyon ise ayvayı yedi. o dosya allah bilir nerdedir. belki de hurda kağıt olaraktan yeniden dönüşüm evresini geçirmiş ve kül olarak atmosferin neresinde seyir eylemektedir pek aklım ermiyor.

    gerçi koleksiyonumla çebelleşmememin en büyük nedenlerinden biri kazık kadar oldun oyuncaklarla ne işin var korosunun katkısı var galiba. hatta babamdan o çok sevdiğim 115 kasa mercedesin modeli için para istediğimde cüzdanından bir tomar para çıkartıp para burda almasını bileceksin demesi ve nasıl alacağımı bilememem etkisi olmamış değildir hani.

    üstüne üstlük seneler sonra charlie chaplin'in şahne ışıkları kitabından arakladığını farkettiğimde bana ufak çapta dumur yaşatan cümleyi de sarf etmişti;

    'en büyük oyuncak kafatasının içindekidir'

    bunlar geldi geçti gitti. koleksiyondan kala kala hangi piç kurusunun parçaladığı bilinmez bir adet cadillac eldorado biatriz modeli bir solido kırmızı araba kaldı. motor kapağı allah bilir nerde, tavan desen yok ortada zaten, kırk dökük birşey olmuş ama hala cami yıkılmış mihrap yerinde deyimi üzerine çuk oturuyor.

    where are those happy days, they seem so hard to find
    i tried to reach for you, but you have closed your mind
    whatever happened? i wish i understood
    it used to be so nice, it used to be so good

    whatever...

    ama şunun farkındayım ki geçmiş bir avuç külden başka birşey değildir. dünle bu günü barıştırmak zor, çünkü baki kalan değişimdir.

    mesela daha düne kadar bütün haşmetiyle dikilen beşiktaş daimi pazarının yerinde şimdi yeller esiyor yerineyse boktan bir park arz-ı endam etmiş. üstüne bildiğin merdaneli çamasır makinesinin çirkinliği ile bir anıt özentisi hurda yığını var mesela.

    oysa o daimi pazar ne anılar saklanmıştı, ama o anıların sahipliğini yapan yer gitti bir daha geri gelmemek üzere.

    insanlara bağlı mutluluğa pek inananlardan değilim, zaten mutluluk diye birşey yoktur sadece huzur vardır. hadi insanı geçtim ama nesneler gıdım gıdım değiştikçe totalde durumlar biraz hazin oluyor hani.

    gelenler gelir, gidenler zamanı gelince gider, elde var bir.

    i don't wanna talk
    about the things we've gone through
    though it's hurting me
    now it's history
    nothing more to say
    no more ace to play

    bir bilge dostum vardı, şimdi ne haltlar karıştıyordur allah bilir?, 'insan ne zaman ölür biliyor musun?' derdi 'insan daha geleceğini pek umursamadığı vakit ve gelecekten beklentisi kalmadığında ölmeye başlar' demişti.

    gerçekten haklydı. şöyle bir düşününce, ne düşüneceğim yaf, apaçık bir gerçek bu. zaten bunu söyleyen kişi haydi eyvallah diyip pasaportunu alıp atına atlayıp başka diyarlar dıgıdık dıgıdık gitti.

    hakikat buydu. gelişmezsen yavaş yavaş bir zombiye dönüşürsün oysa bir çok kişi bilmeden yahut farketmeden veya bile bile lades diyerek gelecek için ı don't care demek zorunda kalıyor. ama mühim değil. çünkü yaşadığımız bu tepinme kültürünün başat gittiği çağda kişi kendi sınırlarını korumak zorundadır. bir nevi ulus devlet modeli yaşamalıdır yoksa alamanlar kabak gibi oyulduğu için biz de kabak gibi oyulacağız hakikati adamın suratına şlap diye çarpar.

    fakat bu işin kolay tarafıdır kolaya kaçmak taktir edersiniz ki kısa vadede kazandırır. ama iş uzun vadeye gelince kişiyi şap diye şapa oturtur sanki karaya oturmuş panama bandıralı kuru yük gemileri gibi.

    ama zor olanı yapmak için bazen maça yemez bazen bezginlik sarar hertarafı yahut düpedüz bir nedeni yoktur müzik gibi.

    yazıyı fazla uzatmayacağım. gerek yok zaten, ciddi ciddi buralarda yazı yazacak eşiği çoktan geçtim ben. ama bazen sıtma nöbetinin tutması gibi burda ciddi yazı yazma dürtüm nüksediyor.

    eninde sonunda insanoğlu denilen mahlukat bir takım zayıflıkları olan kendini bir bok zanneder mahlukat değil midir ey kariyun u kiram? üstüne üstlük bu mahlukat kendini değil bir bok bazı bazı iki bok zannediyor hatta bazı vakkalarda özellikle makam sahipleri kendini 41,5 bok zannediyor.

    biz bu pozisyona bullshit diyelim geçelim.

    the stranger sang a theme
    from someone else's dream
    the leaves began to fall
    and no one spoke at all
    but i can't seem to recall
    when you came along
    ingenue

    belki de ait olduğum kuşak bir ara model kuşağıdır. Ya dünyaya çok erken gelir, Ya zamanından çok geç. iki arada bir derede kalmışlık kuşağıdır. analog koşullanmalarda dijital çağda güç bela ayakta kalmaya çalışıyorlar. şaşmaktan ve hayret etmekten bıkılmış ve ne şaşabilmek ve ne de hayret edebilecek kudret kalmış ne de mecal.

    en büyük felaketler bile sanki sarhoş geçen bir gecenin sabahındaki iett otobüslerinin garguruna mukabele edilirmiş gibi edilir, sadece doktor bu ne dermiş gibi bıkkınlıkla...

    i go out most nights
    attracted by the lights
    listen to the jazz in harry's bar
    and i know it won't be long
    before they play that song
    do you know how wonderful you are

    it's a sentimental sound
    make me wanna fool around
    with somebody who is wishing on a star

    ama mühim değil.

    eninde sonunda bu da diğer günler gibi sıradan bir gün işte.

    gelen gelir giden gider elde var bir.

    meğer mazi pembeymiş, yarın belki mor olur....
    6 ...
  4. 2.
  5. bugünlere anlam yüklemek insanoğlunun sevdiği bir şeydir. istese de istemese de yükler o anlamı, anlamı olmadığını bilmeden. yaşadığı acı ona verdirir bu kararı. başka biri çıka geldiğinde göremez bu acı yüzünden. elinin tersi ile itmesi kolaydır, inanmaz bir daha yaşayacağına, yaşayacağını bilse bile.

    aynı acıları yaşasa bile karşısında ki belki onun kadar cesareti olmadığından, belki de tekrar kaybetmekten korktuğundan hiç olmasın yanımda ben ne acılar gördüm diyerek kolayı seçer. ama doğru ama yanlış, bir karardır bu.

    karşısında ki nin ne yaşadığını bilmez insan bu kararı verirken, sadece acıyı bilir, yaşadığı için. ancak o noktaya gelirken yaşadıklarını bilmez, nasıl hastane hastane gezdiğini, annesi koltukta uyurken senin sandelye de uyuduğunu, istifra ettiği her an gördüğün kanı, her akşam uyurken onu izlemek dururken parmağını burnuna götürüp acaba nefes alıyor mu dediğinizi, gözününüz önünde eridiğini, gözlerinin kan topladığını, sevgi ile bakan gözlerinin ben ölüyorum dediğini, hergün o bakışa göğüs germeniz gerektiğini, uyandığını gördüğünüz de şükrettiğinizi, bir gün daha bitti diye oh çektiğinizi (tüm bunları bir günde yaşamıyorsunuz bir buçuk yl boyunca hergün), kahvaltı hazırlamak için içeri gittiğiniz de onu az önce yaşarken son kez gördüğünüzü bilmeden yumurta pişirdiğinizi, cenazesine bile gidemediğinizi bilmez.

    özellikle yıldönümü yaklaşırken bugünler daha anlamlı oluyorsa, şaşkınlığınız daha da artıyor. düşünüyorsunuz neden bu zaman, neden hayatınızın dönüm noktası yaklaşırken başladı bu his diye, bu ironi nedir ? bu sorular kafanızda dolanırken karşısınızda ki ne değer vermeye çalışmak çokta kolay olmuyor belki ama, siz o devreyi çoktan geçtiniz, elinizdekinin farkındasınız ve gereken değeri veriyorsunuz.

    büyük bir ihtimalle hayat size pek adil davranmadı ancak karşınıza çıkan güzellikleri göremezden gelmekte sizin en büyük hatanız olur. çektiğiniz onca acının sonunda belki de bir hediyedir o. hayat size yine bir kıyak yapmıştır ancak asıl insanı insan yapan o hediyeyi görebilmek ona sahip çıkabilmektir.

    keşkeler ve belkiler bizim en kolay başvurduğumuz kelimeler. işimize gelen kelimeler keşke öyle olmasaydı, belki böylesi daha iyi yaşamadın ki daha iyi olduğunu nereden bileceksin.

    eskiden inandığınız herşey bir bir değişiyorsa ve bu iyi yönde ise söylenecek tek şey iyi ki geldin değil midir. bunu söylemek gerekmez mi. yanlış anlamlar yüklesen bile bu güne, değmez mi onca yaşadığın şeyden sonra bu mutluluk, sonunun ne olacağını bilmeden, hediyeyi kucaklamak doğrusu değilmidir.

    belki de bugünü anlamlı kılan onun varlığıdır, geçmişin gölgesinde bile olsa, bugün o var ve belki de o sizin alın yazınız, yaşamadan bilmek mümkün mü ? nedersiniz...

    bir gün daha bitti anlamıyla birlikte, yeni bir gün var önümüzde yeni anlamlarıyla, hoşgelmiş sefa getirmiştir, başımızla birlikte...
    4 ...
  6. 3.
  7. bugün, günün yeni başladığı gün... bugün ki hayalkırıklıklarını bertaraf edip umutlarla başlayan gündür. hayatın üst üste zorluklar çıkarmasına rağmen hayata inat ayakta duracağımızı gösterdiğimiz gün bugün..
    3 ...
  8. 11.
  9. 9.
  10. bugün sondur. başlangıçtır da aynı zamanda. birşeyleri alıp götürürken hayat, yeni şeyler bırakır insan hayatına.
    2 ...
  11. 12.
  12. yarından anlamsız olması...
    2 ...
  13. 15.
  14. yaşasaydı 57. doğum gününü kutlayacaktık.
    iyi ki doğmuşsun baba..
    2 ...
  15. 8.
  16. dün geçmişte kaldı, yarın da çok uzakta ne varsa bugünde ve şimdide var, dolayısıyla bugün bu an o kadar önemli ki, kıymetini bilene...
    1 ...
  17. 10.
  18. her yeni gün gibi sadece bi başlangıçtır.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük