"susma sustukça sıra sana gelecek" sloganından esinlenerek ortaya çıkmış mantık. bugün çarşaf yırtan, yarın kur'an yırtmaya kalkar. "gökten indiği varsayılan kitaplar...." diye bık bık ötmeye başlayıp şova dönüştürür hem de yaptığı hareketi. çarşaf yırtılmasına ses çıkarmayan mü'minlerin yarın bir gün camiler ateşe verildiğinde söz söylemeye hakkı yoktur.
nasıl kimileri mustafa kemal atatürk'e olan kinini söylemeye korkuyorsa, bunlar da din-iman düşmanlığını ancak bu kadar gösterebiliyor. ikisine de yazıklar olsun. radikallerin ne kadar ileri gidip gidemeyeceklerinin göstergesidir.
en iyisi tüm laikçileri öldürmektir. tabii bunun için hepsinin beraber oturduğu mahalleler bulmak, buradaki hamilelerin karınlarını deşmek, çocukları bacaklarını ayırarak öldürmek gibi zahmetli eylemler olsa da buna değecektir, dinimiz kurtulacaktır. hatta bugün çarşaf yırtan yarın şehir sularına zehir atar, camilere bomba atar falan. en iyisi koruyucu önlemler, yani onlar bişey yapmadan öldürmek.
kimse kimsenin kılık kıyafetine, dinine, kişisel özgürlüklerine karışamaz. ancak birkaç kişinin yaptığı birşey için ileride kuran yırtılacağını öngörmek çok büyük saçmalıktır. hele buradan yola çıkarak bunun için bütün laik insanları suçlamak tam bir safsatadır. daha da ötesi, bunu iç tehdit olarak görmek hayalperestliktir, deliliktir. birazcık insaf diyorum...
bu kuran; kendi aralarındaki savaşta, propaganda olsun diye mızraklarının ucuna sayfalarını yırtıp taktıkları arapların dini islamın kitabı değil mi? eğer o ise ortada bir sorun var. öte yandan, kimse kimsenin başörtüsünü yırtmıyor. öyle oluyormuş gibi gösterip, mazlum pozisyonu almayaı çok seven müslümanlar önce başörtülü olmayan minietekli kadınlar hakkında ne düşündüklerini söylesinler de bilelim istedikleri, özgürlük mü ayrıcalık mı.
ve evet, "gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır. biz, ilhamlarımızı gökten va gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz." hoşgörüyü insana gösteriyoruz. hoşgörülü din deyip sadece aynı şeye inananları yaptıkları tüm sapıklıklarına rağmen hoşgörmeyi dini hoşgörü diye kitlelere itelemiyoruz.
7 yaşında kız sikmeye çalışanları bizdendir diyip aklamıyoruz.
kitleleri ortada öyle bir şey olmadığı halde camileri yakıcaklar diye gaza getirmeye, kan vahşet ve gözyaşına çağırmaya çalışmıyoruz. köpekleşmenin tarihini arapça ezberlemiyoruz.
Mustafa Fehmi Kubilay, 1930 yılında Menemen'de yedek subay sıfatıyla askerlik görevini yapmaktaydı. 23 Aralık 1930 sabahı Menemen'de cereyan eden hadiseler genel anlatıma göre şu seyri izlemiştir:
Şeyh Esat’ın Manisa’da Nakşibendi tarikatını yaymakla görevlendirdiği Laz ibrahim tarafından yönlendirilen, Manisa tarafından gelen çember sakallı, sarıklı ve cüppeli dördü silahlı 6 meczup, 23 Aralık 1930'da sabah namazından sonra camiden aldıkları Yeşil Sancağı yola dikerek silah zoruyla etraflarına adam toplamaya çalışırlar. Elebaşılar arasında, Giritli Derviş Mehmet, Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet Emin, Nalıncı Hasan, Küçük Hasan vardı. Derviş Mehmet camide namaz kılanlara kendini "Mehdi" olarak tanıttı ve dini korumaya geldiklerini söyledi.
Arkalarında 70 bin kişilik Halife ordusu olduğunu, öğle saatlerine kadar şeriat bayrağı altında toplanmayanların kılıçtan geçirileceğini söylediler. Camideki yeşil bayrağı alıp uzun bir sopaya taktılar ve Menemen şehir meydanında kazdıkları bir çukura diktiler. Bayrağın çevresinde dönmeye, tekbir getirmeye, zikretmeye ve "Şapka giyen kafirdir! Yakında yine şeriata dönülecektir." diyerek bir isyan hareketi başlatmak isterler. Bayrağın altından ahaliden bazı kişileri (bir fabrikada çalışan Hayimoğlu Jozef de dahil) geçirdiler. Kasabaya halife ordusunun geleceği iddiası halkı korkuttu.
--spoiler--
bunları yapan bunu da yaptı : askerin kafasını kesip mızrak ucuna takmak. ****