En yakın arkadaşımın annesinin 3 - 6 ay arası ömrü kaldı. "Ev işlerini artık bana devretti annem" Dedi bugün arkadaşım. O kadar zoruma gittiki. Annesi hem bir öğretmen hem çok iyi bir ev hanımıydı. Nasıl geçti seneler? Canım teyzem nasıl bu hale geldi?
20 yıldır pozitif bir şey hissetmedim ki... artık dışarı falan da çıkmak istemiyorum. milletin mutluluğunu görüp mutlu olamamak sinirimi bozuyor. acı çekmeyeceğimi bilsem hayatıma son vereceğim ama olmadık tipler mutlu mesut yaşarken o birkaç dakikalık yoğun acıyı benim çekecek olmam durduruyor beni. yoksa yemişim dünyayı da hayatı da, ikisi de koca saçmalıklar yığını.
Az evvel işten eve döndüm. Neden bilmem eve her girişimde bir süre mutfak penceresinden öylece bakarım. Genelde aynı manzara karşılar beni. Üst kattaki ailenin iki küçük kızının evin önünde havası inik bir topla oynama çabaları ve buna eşlik eden komik sohbetleri... Kızların daha küçük olanı çirkef, kurnaz, huysuz fakat nedense onu daha çok seviyor gibiyim. Ablasını ayakta uyutuşunu görebilseniz... Günün yorgunluğunu bu sıpayı izleyerek bir nebze unutur gibi oluyorum. Neyse... apartmanda çoğunlukla orta halli insanlar yaşıyor. Yirmi metre ötemizde ise havuzlu bir site var. Havaların ısınmasıyla sitede yaşayan çocuklar soluğu havuzda alıyor tabii. O çocuklar kahkahalar atarak havuzda eğlenirken bizim minik çirkef çatık kaşlarını gizlemeye gerek duymadan, önce terini tişörtüyle sildi sonra eğilip yerden bir taş aldı, gören var mı diye civardaki evlerin pencerelerini hızlıca kontrol etti ve beş karış boyundan beklenmeyecek bir güçle taşı havuza doğru fırlattı. Havuzdaki çocukların hiçbiri fark etmedi bunu. Fakat benim minik çirkefin işi bitince pencereyi açtım ve "neden?" diye sordum ona göz kırparak. "Havuzları var diye kendilerini bir şey sanıyorlar." dedi hınç ve kıskançlık dolu bir sesle. Havası inik topa ayağıyla hafifçe vurdu. Terini bir kez daha sildi. Anlayamadığım birkaç cümleyle söylendi bir süre daha ve gitti. Aklı başında bir yetişkin gibi davranıp uyarmaya dahi kıyamadım. içimden de gelmedi.
Aylar sonra binbir hevesle izmir'ime geldim. Annemle babam otogardan bizi aldılar. Mesafe çok yakın oldugu için taksiciler aşırı laf yapıyor diye minibüse binelim dedik. Yalnızca 3 dakikalık yol.
Tam indik. Babam bir anda minibüse geri koşup minibüsü durdurdu. Yere baktı ve yeşil bir eczane poşetini yerden aldı. Hava zaten 45 derece. Ben olaydan habersizim. Meğer o minik poşette annemle babamın son bir yıldır biriktirdiği altınlar varmış. Biri babamın arka cebinden çekmiş ama düşürmüş. Kim yaptıysa yar olmadı. Babam biz yorgunuz diye minibüsü karakola çektirmemiş. Büyük hayal kırıklığına uğradım ve içimden izmir'de bitmiş dedim. Istanbul'dan farkı kalmadı artık benim için. Tabi burada asıl hata o altınları yanına alıp bir de arka cebine koyan ihtiyar babam da. Allah'tan kolpaçinodaki ağır abiler gibi bir gençlik yaşadığı için duruma hemen uyandı.
Danışmanımın yazdığım anket formunu beğenmemesi. Çok biliyorsan yardım et oç diyemedim. Tmm hocam düzeltiyorum dedim sonra da sözlüğe girdim kaçış olarak.
Yeğenimin trip atması. bir süredir görüşememiştik, ilk karşılaştığımızda bilerek soğuk davrandı resmen. Ya Sen 2buçuk yaşındasın kızım, trip atmayı nereden öğrendin…