Yeni jenerasyondaki gençlerimizin çoğunun ; zamanının çoğunu internet başında geçirmesi , ahlaksızlıkların artık durdurulamaz seviyeye gelmesi , uyuşturucu vb. maddelerin eski yıllara göre daha da fazla tüketilmesi , dinin alay konusu edilmesi .
bu ülkeyi kim yönetirse yönetsin başına kim geçerse geçsin, ülkenin çoğunluğu hangi kesimden olursa olsun hatta bu ülkede tek türk kalsa o da ben olsam ülkemden vatanımdan umudumu kesmem kimseye de bırakmaya niyetim yok. böyle aciz cümleler de kurmayınız lütfen sebep her ne olursa olsun kendi ülkenden umudunu kesme gibi bir lüksün olamaz! ne yani 3-5 kişi canımı sıktı diye bu vatanı başkalarına mı bırakacağım? o zaman ben senin vatan sevginden şüphe ederim. umudunu keseceğine çalış çabala da sen bir şeyler yap o zaman.
not: entry okumadım. bu yazıyı tamamen başlığa göre yazdım. çünkü dediğim gibi sebep her ne olursa olsun, bu; ülkenden vazgeçeceğin umudu keseceğin anlamına gelmiyor.
' besi hayvanlıcığı' bölümü mezunu kişinin sınıf öğretmeni olarak atanması.
hayvan yetiştirmek üzere eğitim almış insanı, insan yetişmek üzere istihdam ederseniz.. Neyse.
an değil süreklilik arz eden etnik kimlik meselesidir fazlasıyla rahatsız edici bir hal almıştır artık kürt bölücülüğü aşamasından türk bölücülüğüne doğru evrilmektedir. düşünün halimizi, biz nasıl bu hale geldik.
dersaneden çıkıp iett otobüsüyle evine giden kızın otobüse molotof kokteyli atılması sonucu yanması ve bir ay boyunca o acıyı çekerek hayatını kaybetmesi (bkz: serap eser)
evinde otururken tinercilerin evlerinin ziline basıp, daha sonrası aşağıya inmesiyle tinerciler tarafından bıçaklanarak öldürülen askerlik çağındaki gencecik insanların olduğunun aklıma geldiği zamanlarda nasıl bir ülkede hatta sadece kendi ülkeme indirgemektende kaçınarak nasıl bir dünyada yaşıyoruz diye sorduğum anlardır.
anlık geri çekilmeler kimseyi umutsuzluğa sevk etmesin.
daha önceden * osmanlı tarafından temizlenen ermenilerin mallarının, acı anılarının; ayrıca 1924 anayasası ve halifeliğin kaldırılmasıyla kandırıldığı duygusuna kapılan kürtlerin kimlik ve kültürel haklarının üzerine gerçekleşmiş modern türkiyenin doğuşu temelinde olan miras, ne yazık ki ikiyüzlülüktür.
bununla yüzleşmekten kaçındığımız için de sonuçları 85 yıl boyunca katlanarak büyüdü. son dönemlerde cumhuriyet tarihinde ilk kez kimi politikacılar bununla yüzleşmeye kalktı ama 85 yılın öğretilmiş refleksleriyle hareket eden milliyetçi eğilimdeki kitlelerin önyargılarıyla burun buruna gelindi. ki bu işe kalkışanlar ve onların tabanı da bu reflekslerden çok uzak değildiler zaten. şimdiki bocalamalar o yüzden.
güçlü, kendine güvenen bir ülke bu gerçeklerle korkmadan yüzleşirse ancak bu sorunları geride bırakabilir. ok yaydan çıkmıştır. tarihin tekerleğini geri çevirmek olanaksızdır. her şey çok güzel olacak, yok yok, gerçekçi olmalıyım, her şey daha iyi olacak.
kendini beğenmişlik ve kibir konusunda rakip tanımayan baykal gibi bir siyasetçiyi tv'de konuşurken insanı azıcık umutsuz kılabiliyor.
ancak ilginç ve ironik olan bu siyasetçiyi izlerken bu durumun onu gittikçe daha da küçülttüğünü hissedip, insanın bu sefer umutlanmaya yönelmesi oluyor.
şu an pkk'lilerin dönüşü üzerine konuşuyor ve savcıların onların ayağına götürülmesini eleştiriyor. kendisi sözde bir hukuk adamıdır ama hayatın her zaman hukukun önünde olduğunu unutuyor çünkü hukuk felsefesinden ve politik sağduyudan yoksundur. kağıt üzerindeki kanunların uygulanmasının peşindedir. neden pkk'liler tutuklanmamış?
behey dar kafalı siyasetçi... çünkü 85 yıllık bir sorunun çözümü amaçlanmaktadır. kendinden önceki siyasetçilerin hukuk içindeki ve hukuk dışındaki, kanun içindeki ve kanun dışındaki sakat adımlarının günahlarını bu hükümete yüklemek insafsızlıktır. ülkemizin kanun devleti olmaktan hukuk devleti olmaya gidişini anlamamaktadır. dünyadaki bir çok diktatörlük de kanunlarla idare edilirdi ama onlar (saddam ırakı da, hitler almanyası da) hukuk devleti değillerdi. yakında değiştirilecek kanunların uygulanmasını ısrarla istemek, çözümsüzlüğün sürmesini, ölümlerin çoğalmasını istemek demektir.
baykal insanların sevinmesine takmış kafayı... gelenler sanki zafer mi kazandı? diye soruyor. nereden biliyor onların zafer için sevindiğini? barış olacağı için, artık kimsenin dağlarda ölmek zorunda kalmayacağı için sevinmediklerini nereden biliyor? ayrıca olayda herkesin sevinme noktası bulması için çalışmaktır onun görevi. gelişmeleri yeni kışkırtmalara payanda yapmak, onu ancak kötü bir siyasetçi yapar. tarihte de bu yönüyle yer alacaktır zaten.
türklerin de sevineceği noktalar yok mu?
1. ölümler duracak.
2. silahla, savaşla, şiddet ile çözüm olmayacağı anlaşılacak.
3. barışın etki gücü yükselecek.
4. bağımsız, marksist - leninist bir devlet kurup türkiye'den ayrılmayı ve tüm kürdistan'ı birleştirmek için yola çıkanların; bugün, türkiye içinde eşit haklara sahip bir vatandaşlık için gerekli olanlar listesiyle gelmesi, demokrasinin kazancı değil midir?
5 1 trilyon doları bombalara, uçaklara, mayınlara, acılara, ölümlere, sürgünlere yatırmış bir ülke, artık ordusunu küçültebilecek, silahlanmasını azaltabilecek, insanına yatırım yapabilecek, ekonomiye yüklenebilecek konuma geliyor. bunun için deliler gibi sevinmek gerekmez mi?
başkalarının sevincine üzülmek nasıl bir sosyal psikolojik bozukluğun sonucudur?
kötü liderleri olduğu için türklerin sevnememesi insanı umutsuzlaştırıyor elbette. çünkü bilfiil açılımı başlatan başbakan da, cumhurbaşkanı da kendi vatandaşlarının tümüne sevinecek noktaları göstereceklerine, onlar da paniğe kapılıp sevinçleri sınırlamaya çağırıyorlar.
bu toplum daha iyi liderleri hak ediyor. en umut kesilen anlar, bazen yeni umutların yeşerdiği o anlardır. öyle de olacak, oluyor zaten. önemli olan görmemek için gözünü kapatanların tek gözleriyle de aslında iyiye gidildiğini çaktırmadan izliyor olmalarıdır. isteyen ertuğrul özkök'ün bugünkü yazısına göz atabilir: http://www.hurriyet.com.t...asp?yazarid=10&gid=61
bunlar için sevinemez miyiz?
ömrünü bu ülkeye hizmetle geçirmiş profesörler, akademisyenler, edebiyatçılar, gazeteciler, generaller, sanatçılar, henüz kanıtlanmamış "örgüt" iddiasıyla hapishanelere tıkıldığı zaman; teröristleri çikolatalarla karşılayıp, pişman değilim demelerine rağmen serbest bırakıldığı zaman. tüm bunlara rağmen gazetelerin siyah sayfayla çıkması gerekirken teröristlerin posterlerine yer vermesi benim bittiğim andır.
Bu ülkeden umut kesilen anlar diye bir şey olamaz!
bu ülkenin insanlarından umut kesilebilir ancak. bu ülke böyle iki cümle kurulup harcanadak hafiflikte ve kalite de değil ona keza. kolay mı lan böyle iki sidiklinin, iki peşmergenin, iki kahpe cocugunun, iki vatan hainin, iki sahtekarın, iki şarlatanın, iki din yobazının, iki ibne kılıklının, iki sistem yanlışının, iki ekonomik sıkıntının, iki yavşak insanın yüzünden ülkeyi umutsuzluk girdabına sürüklemek.
kişilerdedir yanlış. yanlış olan beyinlerde.
sanki sakızdan çıktı bu vatan dilediğimizce yontuyoruz anasını satayım...
o an milliyetçiyim diyip çeteler kurulduğu, solcuyum diyip dükkanların taşlandığı, pkk'lıyım diyip kürtlere acı çektirildiği, polisim diyip halkı işkencelerde biçare ettiği, bürokratım diyip yolsuzlukların sonlanmadığı, askerim diyip pimi çekilen bombalar ile evlatlarımızın öldürüldüğü, siyasetçiyim diyip düşmanlar yaratmaya başlandığı andır.
hepimiz sözü gelince bu ülke için canımızı verebiliceğini iddaa eder. ama iş çıkara geldiğinde işte o zaman vatan, millet bahane olur. sadece kendi çıkarlarımızı düşünürüz.
Bu vatanın askerine kurşun sıkan terörist bozmalarının, davul zurnalarla, pkk bayraklarıyla karşılandığı günü gördüğüm an! işte o an bu ülkenin yöneticilerinden umudu kesitiğim anlardan biriydi.
Aylar sonra bunu eksileyen biri çıktı yani.
Hangi mantıkla biri bu vatan yüzünden her görüşte ayrı olan, insanların birleşmesini eksiler diye düşündüm.
Çok mu Gocundun gülüm memleket insanının söz konusu bu vatan olunca bir hareket etmesine?! Sen Hangi Memleketin Piçisin!???