cezmi ersöz ü pek sevmem ama çok doğru bir konuya parmak basmış, değiştirmeden aktarıyorum:
"cinsel açlık karanlık bir imgedir bu ülkede, durmaksızın ruhları eritir... eritir köşede bucakta, her nasılsa filiz vermiş titrek ve incelikli aşk öykülerini... barbar ordusu gibi dört bir taraftan sarar derin duyguları cinsel açlık... çürür anlamlar, çürür ürperişlerin arınma yeminleri... kimse kaçamaz cinsel açlığın yarattığı bayağılıktan...
hayalgücü sığlaşır ve küçük düşer... sahipsiz kalan duygular küçük düşer. dostlukların arasında karşı konulmaz bir nifaktır cinsel açlık... kötü bir krallıktır o. yüklenir tüm gücüyle. sonra da aşka ve sarılışa dair tüm umutların ve hayallerin zayıflamasını bekler...
insanı o ne olduğu belirsiz hormonlara, siniruçlarına indirgeyen yasasıyla boyar... gelenekler ve tutucu namus anlayışı ölümcül gücünü cinsel açlıktan alır. cinsel açlık, geleneklerin ve tutucu namus anlayışının yüzünü savaş boyalarıyla boyar... anneler, apartman boşluklarında ilkyaz aşklarının dönüşünü beklerken, babalar, yastık kılıflarında gizli gizli, genç ve diri kadınlara ulaşmak için paralar biriktirir...
işte bu yüzden evler bu kadar neşesiz, sokaklar bu kadar iğretidir... şarkılarsa böyle kanser... çünkü aşkın iyicil ve genişleyen mevsimi yoksa, her an herşey bitecekmiş, her an bir başka belirsizliğe yola çıkılacakmış gibi yaşanır...
askerlikte görmüştüm cinsel açlığın çürüttüğü ruhları... mühendis, kaymakam, öğretmen, banka müdürü, doktor, avukat... yaşadıkları baskı ve onursuzluk onları zerrece ilgilendirmiyordu. buradan salıverildiklerinde yaşayacakları cinsel haz umudu onları baskının her türlüsüyle uzlaşmaya itiyordu... bu uzlaşma yüzünden ruhlarının sonsuza dek neler yitireceğini hiç ama hiç düşünmüyorlardı... her sabah birliğe getirilen tan gazetesi'ne birbirlerini ezerek saldırır ve adeta paramparça ederek, sayfalarından koparttıkları çıplak kadın resimleriyle can havliyle tuvaletlere koşarlardı...
militarist devlet, ruhları cinsel açlıkla zayıflamış kişilikleri hizaya getirmenin, ezmenin, köleleştirmenin ne denli kolay olduğunu bilirdi... devlet, tuvalet duvarlarına yayılmış o zavallı suçluluk duygularından büyük güç alırdı...
ne kadar okumuş, kendilerince önemli statülerde olurlarsa olsunlar ruhlarını çürüten cinsel açlık yüzünden değer yargıları, etik değerleri, estetik bilinçleri ve en önemlisi kadına bakışları hiç gelişmemişti bu insanların... sarılış, okşayış, aşk ve incelik yoksullarıydılar. kadınlar, yarı hayvan yarı insan ve sanki sadece cinsel haz nesneleriydi onlar için...
31 cumhuriyeti'nin çocuklarıydı onlar. bu iki yüzlü bekaret ve abazanlık cumhuriyeti'nin... içlerinde mahçup bir titreyişle kıpırdanan sevgi, aşk, incelik duygularını o sahte erkek ideolojisiyle güçlenen cinsel açlıklarına rehin verenlerin cumhuriyeti...
okumuşların parçalanmış gazete fotoğrafları varsa, diğerlerinin de kuyrukları havada gezen şımarık küçük köpekleri vardı... bütün bunlar bilmezlikten gelinirdi... küçük, şımarık köpeklere, uygun bir yeri oyulmuş koyun ciğerlerinden, kesekağıtlarından, yastıklardan, tek kanadı kesilmiş sineklerden, ortası delinmiş sabun kalıplarından gelindiğini bilmezlikten geldikleri gibi... çünkü devletin kendisine saygı duymayan insanlara ihtiyaçları vardı, ruhlarını tüketmiş insanlara...
çünkü o zaman kim kulak memelerinden kolye yapacaktı?
çünkü o zaman kim basacaktı bir gece cezaevlerindeki koğuşları, kim emir verilenden daha amansız bir şiddetle savunmasız tutsakların kafalarını kıracaktı... kim, inleyişler kanda yüzerken, yüzü olmayan, ama geniş kalçalı kadınların düşlerini kuracaktı...
utandırdı ve utandırıyor durmadan cumhuriyet kendi çocuklarını... bu ülkeden gökyüzüne cinsel açlık yağıyor... okumuş etmiş bir genç, üzerine üzerine ansızın saldırdığı "nesnenin" çığlığıyla kendine geliyor: ne yapıyorsun, daha bugün tanıştık! ...
aşksız cinsellik karşı konulmaz bir nifak gibi dostluklarının sınırını çiziyor... çürüyor hayalgücü, tükeniyor bağlılık yeminleri... anlık bir cinsel haz umudu için anında vazgeçiliyor en vazgeçilmez sayılan değerlerden...
yüzü olmayan gövdelerin kötücül dansı başlıyor... kulaklar duymuyor, tükenmiş ruhlar algılamıyor. dağların en yüksek tepelerine ya porno, ya şeriat yazılıyor... aşkı tatmadan ölenlerin kemikleri mezarlarda sızlıyor... sevgiyle sarılamayan ve önce ruhlarını seviştiremeyenler, sadece bedenlerindeki duygusuz ve kirli kanın akışına veriyorlar kulaklarını...
urfa'da bir genç "namus dedikodusu" yüzünden kızkardeşinin boğazını kesiyor, izmir'de bir adam, karısını evi terkedecek diye onbir yaşındaki oğluna öldürtüyor... istanbul'da genç bir kızı, başkasıyla oldu diye nişanlısı kızın erkek kardeşine öldürtüyor...
Aynen,bu ülkeden gökyüzüne cinsel açlık yağıyor,cinselliğin insan psikolojisini etki altına alabilecek en büyük etken olduğunu düşünüyorum,öyle bir şeydir ki bu dozunda yaşandığında mutluluğa,çok sık yaşandığında hayattan zevk almamaya,hiç yaşayamadığınızda ise sizi saplantıya götürebilir,genel olarak zinanın yasak olduğu(birçok inanışta yasak ama islamda ağır şekilde yasaklanmıştır)müslüman ülkelerinin çocuk gelinler üzerine yapılan anketlerde hep en üstlerde yer aldığı görülüyor,ayrıca yasakçılığı bu kadar sert ve net ortaya koyan yine biz müslüman ülkelerde nedense batıya oranla birden fazla kadın ile evlenme oranı çok yüksektir,bilhassa bunun arabistanda yüksek olduğunu biliyorum,bu istatisliklerin dahi cinselliğe çok net sınır koymanın insanları ahlaki saplantıya götürebileceği gerçeğini göstermiş olması gerek.
Bekaret güzel birşeydir,kendinizi evleneceğiniz insana saklamak,cinsiyet ayırmıyorum gerek erkek gerek kız her iki kesim içinde bu kutsal birşeydir fakat günümüz şartlarında teknolojiyi bu kadar fazla kullandığımız ve en basitinden birçok haber sitesine girdiğinizde,tv leri açtığınızda,filmler ve yazılar izleyip okuduğunuzda karşısınıza çıkan cinsel obje ve sizde cinsel içerikli,libidonuzu harekete geçirecek birçok durum ortaya çıkmakta,malumunuz yine üzerinde bulunduğumuz şartlara göre erken evlenmek,genç yaşta yuva kurmak yanlış ve zor kabul ediliyor iken,cinselliğin bizlere gel bana gel bana dediği bir zamanda kendimizi kasmak,ona gitmemek,başkaları yaşıyorken şahsın kendisinin bunu yaşayamaması ne kadar doğrudur tartışılır,her zaman bu konunun din-bilim içeriğinde çelişkiye düştüğü kanısındayımdır.
Batının bazen cinselliği abartıp aşırıya kaçması(küçük yaştaki çocukların ilişkiye girmektende öteye geçip bunu abartmaları,yine genç yaşta hamilelik ve baba oranları,cinselliğin ayaklar altına alınıp,bayağılaştırılması,sıradanlaştırılması)doğunun ise kendini kandırırcasına,afedersiniz g..tünden günah sevap uydurarak,sadece imamın bir duasına bakarak(nikah),batıda girilen normal cinsel ilişkinin aksine(cinsel abartı),kendilerinin birden fazlaca kadınlarla evlenmesi,hatta ve hatta birçoğuna kadın diyemeyeceğimiz kız çocukları ile evlenmesini,dine ve ahlak'a kendi çapları ile sığdırarak buna normal bakabilmeleri gibi bir sapkınlık,sapıklık örneği bulunmakta.Böyle yaşayış olarak kötü ama ders alma bakımından iyi olabilen iki örnek önümüzde duruyorken,bir kısmın aşırı batılılaşmaya giderek,her hafta onun kucağından öbürünün kucağına atlıyor,büyük bir kısım ise daha kötüsü olan doğululaşma(şeriatlaşma)ya giderek kendi yaşına bakmaksızın gencecik kızlara göz dikebiliyor,hala cinselliğin ölüm getiren,yapıldığında insanın asılıp kesilmeye kadar gitmesi gerektiği düşüncesini barındıran bir fikri benimsiyorken,bence aklımızı başımıza alıp,serbest ahlakı yaşamalıyız,yoksa bu açlık daha çok saplantılara yol açar...