sene 2001, bir iş seyahati için erzurum yollarındayım, yoğun kar yağışı nedeniyle yol kapalı, oturduk karayolları ekiplerinin yolu açmasını bekliyoruz, tabii bekleyen sadece biz değiliz bir sürü otobüste var bekleyenler arasında...
şimdi ismini hatırlayamadığım bir rize firmasıının otobüsü çay ikram etti, çok makbule geçti, neyse derken bi baktım otobüste bir hareketlilik, yolcular indi otobüsten, verdiler müziği ortama, başladılar horon tepmeye, hayatımda izlediğim en ilginç horon gösterisiydi, zevkle, ağzımız açık izledik, aralarına katılma teşebbüsümüz olduysada, takriben 20 - 25 kişinin ritmini tek başıma bozduğum için çabuk defettiler...
neticede güzel bir anıydı, bu ülkenin insanını sevmek için güzel bir nedendi..
(bkz: -5 derecede horon tepmek)
sahil şeridi, haşhaşlı gözleme,haşhaşlı pide ve börekler, iskender ve kebaplar, kısacası adam gibi yemekler, istanbul, ankara dışındaki bir çok şehir için komşuluk, doğal güzellikler diye uzatılabilecek listenin en sonunda, aslında en başında söylemem gereken şey gelir aklıma: sevdiğim insanlar...
arnavutköy'de kaldırım üzerinde binbir tane burjuva sabah koşusuna çıkmışken onların homurtuları arasında balık tutmaya çalışmak,
ankara'dan istanbul'a için kıpır kıpır maça gitmek,her istanbul'dan ankara'ya dönüşte tekrar 15 gün sonra istanbul özlemini içinde saklı tutarak mahzun bir tcdd yolculuğu yapmak.
hala toplu taşıma aracındaki yolculuk sırasında insanların birbirlerine gülümsediğini ve tanımadığı insanlarla sohbet edebildiğini görmektir...
bir de, şehr-i istanbul'un görkemi de bu ülkeyi sevmeme yardımcı olur.
en önemli sebep, üzerinde yaşadığımız toprakların yurdumuz olmasıdır. bize ait olması falan demiyorum bak.
efendim ne yazık ki 2010 yılında hiçbir şey bizim değil. bu vatanın evladı olarak da görülmüyoruz biz, piyon olarak sürülebiliriz en fazla. üniversiteyi de ölmek için falan okuyoruz. barış, kardeşlik duygusu falan da yok artık, beğenmediğimiz avrupa'dan fazlamız yok bizim, artık eksiğimiz var. biz türküz, atalarımız şunu yaptı, biz böyle kutsal milletiz dedik, sonra atalarımıza sövdük. hepsinden önce, neyiz biz, kimiz?
liboşmuş, kemalistmiş, yobazmış... türk milletinin bir olduğunu, birlikte olduğunu mu sanıyorsunuz şu 8 mayıs 2010, cumartesi günü? bu ülkede yaşamayı sevme sebebi ancak saygı olabilir, insanlık olabilir. ben 16 sene ırzıma geçilmeden, babamın verdiği parayla yaşadım. annem, babam büyüttü, kendi ülkemde "türküm" diyebildim, "türkçe" konuşabildim.
ama şu zamanda bunlar pek bir anlam ifade etmiyor. ben üniversiteyi bitirip iyi bir iş sahibi olabilirim. ama alacağım binlerce lira yerin dibine batsın şimdi hayalini kurduğum lcd televizyonda tecavüz haberlerini göreceksem. şehit haberleri olacaksa ve bu "şehit" diyerek onurlandırdıklarımızı "piyon" olarak süreceksek, 3 gün sonra unutacaksak... bunca sene yaşamamı, yurtdışına gidecek kapasiteye gelmemi sağlamış bu memleket. saygı duyarım, ayrı bir yerde tutarım. ama şu haliyle, başka ne seveyim be? yolu desen çukur, insanları desen aralarında dağlar var, 3 kişi oturup aynı şeyden konuşamazlar. her yerde farklı bir uçurum. kimlik bunalımını hiçbir çağda olmadığı kadar ciddi yaşayan, ne olduğunu bilmeyen gençler. türk olmayı adam dövmekle eş tutan ve milliyetçi geçinen milyonluk bir kesimin bulunması...
biraz tarafsız gözle bakın, açın şöyle gözleri. dünyaya, türkiye'ye falan bakın. insanlarını, halkını siktir ettim, ekonomisine, bilmem nesine bakın. 3-5 çapulcu gelip "türkiye'ye neler diyon lan!" deyip dövecekse dövsün de, bu ülkede yaşamayı sevmek için hiçbir sebep yok.