hani bir şarkı vardır bilir misiniz?
'Bekletme ne olur, gelmek zamanı gel. Gitme gel! Eylülde gel...' şeklinde.
ne güzel şarkıdır, ne güzel bestedir. hala ilk dinlediğim gibi hislerle dinlerim. eylül'ü anlatır, sonbaharın gelişini anlatır şarkı.
'Beklerim seni okul yolunda / Eylülde gel' derken şair bizi anılarda yolculuğa çıkarır. okul önlerinde bekleyiş ve vuslat. binbir güzellik akla düşer. Yada bu şarkıyı güzel kılan sonbahar mıdır? bilinmez...
Yaz denilince pek çok kişi bir sevince kapılıyor. Öğrencisi 'ooh tatil oldu lan', memuru 'yorulduydum şerefsizim tatile ihtiyaç vardı', yaşlısı ' eyi oldu eyi.. üşüyorduk' diyerek seviniyorlar. binbir hayaller kuruyorlar. yaz onlara güzel geliyor. ve yazın bitiminde bir hüzün kaplıyor herşeyi. doğayı, tabiatı, insaları. ben ne sıcaktan ne de tatil bittiği için üzülüyorum. benim sonbaharın gelmesiyle içimi kaplayan acı bambaşka. hayata detaylar olarak bakmayanlar anlayamaz beni.
bahar ile birlikte balkon ile çatının üst köşesine yerleşmiş olan bu sığırcık çifti gün geçtikçe sayılarını katladılar. ikiden dört oldular. bir gün balkonda otururken farkettim onları. tam dalmış etrafa bakıyordum ki kuş sesi işgal etti kafamın içini. biraz gözetlemeden sonra farkettim ki balkonda tek değilmişim. salondan kuzenim fırladı geldi. 'abey yavruları aşağıya atalım mı' diye. lan bi yürü git hayvan dedim. belli ki yuva kurmaları hoşuma gitti. neyse günler geçtikçe bari evcil hayvanım olsunlar dedim. ne yediklerini bilmediğimden dolayı ilk başlarda büyük sıkıntılar çektim. ekmek, susam, çörek otu koydum yemediler. acaba süt içerler mi dedim? balkona tırmanan kediler az kalsın yuvaya saldıracaklardı. daha sonra farkettim ki ne koyarsam koyayım yemiyorlar. illa ki baba'nın getirmesi lazım. şaka maka yavrular büyüyüp uçmaya başladılar. sabah uçup akşam dönüyorlar. kendimi bir dede gibi hissetmedim değil. bayramda bile elimi öpmeleri için bekleyecektim. kısa sürede kanım ısındı onlara. galiba onlarda beni sevdiler...
ahh...ne kadar aptalım. iki yüzüme cikcik'lediler diye hemen sevdiler sandım. bir sabah kalktım ki yuva bomboş. herhalde ava çıktılar dedim. bekledim...bekledim...bekledim. gelmediler tabi. göç etmişler. içimden 'bari siz gitmeyin lan' dedim. ama içimden... onlar duymadılar.
eylül'ün getirdiği kasvetli hava neticesiyle hava damlalar dökmeye başladı. bir çift gözmüydü yoksa yağmura sebep olan? içimde yanan ateşi söndürmek istercesine bekledim yağmurun altında. toprak kokusunu hissettim. içimde binbir umutlarla yaptığım kumdan kaleleri sonbahar'ın rüzgarı her defasında yıktı yağmurdan sonra. eylül yaktı içimi...
bir çocukla göz göze geliyorum balkonda otururken. koşup gidiyor. nereye gidiyor diye bakıyorum, kestiremiyorum. öylesine koşuyor gibi geliyor. onu gördükçe özeniyorum ne yalan söyleyeyim. bende istiyorum koşayım yağmur altında. bir acil işim varmış gibi etrafa bakmadan soluk soluğa koşayım. koşulmuyor işte. ne çabuk geçmiş koşulacak yıllar.
çocuğu bırakıp bari en azından yürüyeyim diyorum. yağmurdan ıslanmış yapraklarla birlikte yola koyuluyorum. ben adım attıkça onlarda beni takip ediyorlar sanki. sonrası derin bir sessizlik. kimseler konuşmuyor etrafımda. gördüğüm onca sima bana birşeyler anlatmaya çalışıyor her seferinde ama susuyorlar. konuşun diyorum, nolur konuşun... konuşmuyorlar. beni görmüyorlar. hayalet gibi dolaşıyorum etrafta...
bu sefer birisini görüyorum. yalnız olmadığımı hissediyorum. tamam sonbahar bana artık oldu ilkbahar diyorum. herşeyi hoşuma gitmiş olmalı ki kısa sürede bağlanıyorum, bir duvarı ören sarmaşık gibi sarmaya başlıyorum. hiç birşeyini bilmiyorum. ama elimden gelenin en iyisi yapmaya çalışıyorum. siyahları beyaz, üzüntüleri sevinç yapıyorum/yapmaya çalışıyorum. ve gülüyor... öylesine bana gülüyor. mutlu olduğunu söylüyor. galiba o'da beni seviyor diyorum.
ve bir sabah aynı sonbahar'da göç eden sığırcıklar gibi onuda bulamıyorum bıraktığım yerde. bekliyorum...bekliyorum...bekliyorum her bahar gelir mi geri diye? gelmiyor. 'gitme! sana ihtiyacım var' diyorum. duymuyor.
sonbahar'da işte böyle hüzünlendim her sene. gidenlerin ardından bir 'gitme' diyerek. yine bir yaprak dökümü ve sonbahar. yapraklar dökülüyor ve gizlice karanlığa saklanıyorlar. üşüdüğümden anlıyorum sonbaharın geldiğini. üşümem yoksa sonbahar hariç. bilirim ki vedalar soğuktur.
ve her hicran bir vuslattır, her vuslat bir hicrandır diyerek kendimi avutarak izliyorum ömrümün yaprak dökümünü.