20 sene oldu sen sonsuzluğa gideli, evet yoksun yanımızda, keşke görseydin çocuklarının durumunu ve iftihar edebilseydin babacığım, nur içinde yat. memur maaşınla biz 3 çocuğuna yaptığın fedakarlığın hepimiz farkındayız benim canım babam. bak senin izinde 3 memur aslan gibi ismini yaşatıyor, sen rahat uyu. anacığım da bizimle mutlu, ne olurdu ki yanı başımızda olup sadece arada bir sırtımızı okşasaydın o bile yeterdi emin ol, ama olsun. Biz biliyoruz ki hep bir yerlerde bizi izliyorsun. canımsın babacığım, kanımsın babacığım. toprağın bol, yattığın yer nur, yerinde peygamberimiz (S.A.V.) E komşu olsun.
baba. sana içten bir şekilde diyemem asla bunu. demem işte huyum değil. zaten sen de öyle dertleşilecek bir adam değilsin. senin gibiyim ben. duvar gibiyiz baba. sadece kendimize karşı da değil bu. herkese karşı öyleyiz. iki duvarı karşı karşıya koyarsan konuşabilirler mi hiç?
ben anlatırken sen dinlersin ama umursamazsın, sen anlatırken ben dinlerim ama umursamam. nasıl iştir bu. bak koca adam, omuz yapımızdan tut burnumuz bile aynı. huylarımızın farkı yok. ve öyle keskin sınırlarımız var ki, kendimizi aşıp birbirimize ulaşamıyoruz, konuşamıyoruz be baba. sanarım buna gerek de yok. anlıyoruz birbirimizi. hani o önemsiz insanların sözlerine kulak asıyorsun da abimi kırıyorsun ya, sana çok kızıyorum baba. abim gibi birine yapmaman gerek. hani alkolik olduğunu söylüyorsun ya ona, anla be onu, biraz anla. senin söylediğin sözler yetiyor ona her gece içmesi için. yapma be baba o insanlara kulak asma.
maddi durumumuz da düzelecek. sonuçta sen varsın, benim babam. az borcumuz var onu da ödeyip çıkıcaz işin içinden. sonra kafanı yormayacaksın böyle şeylere. 4 yıl sonra ben sana yük olmayacağım artık baba. hele bir bitsin de şu üniversite. her şeyimi yapacağım üstüne bir de sana destek olacağım. sakın ölme baba, sakın. sana ölmeyi yasaklıyorum.
sonradan gelen şeyler;
baba, bir de, seni çok üzüyorum ben, istediklerimi yapamayınca kahroluyorsun. bir odtü diye tutturmuştum hani. yazmıştım da hatta o bölümü. sizden habersiz kalacaktı o orada. kazanıcaktım baba, gidicektim. ama sen öyle üzülünce karşımda, oğlunun karşısında gözlerin dolunca, anladım baba ben. baba, ölmek istedim o an. tamamen yok olmak yerin dibine girmek istedim. bir kız yüzünden seni üzdüğüm için. baba dayanamıyordum, anlamıyordu baba. yoktu elimizde avucumuzda bir şey. onun ise senin ömrün boyunca çalışıp kazandığından daha fazlaydı bu yaşına kadar harcadığı para. baba, utanıyorum düşündükçe kendimden. ama benim kafamda sen böylesin, ben ufakken daha cebinde benim için bozuk para bırakırdın her gün işten dönüşünde. şimdilerde de bırakıyorsun ama benim almaya yüzüm olmuyor. paketinde her zaman en az iki tek bırakıyorsun bir de şimdilerde, sigaram yoksa içerim diye yapıyorsun, biliyorum, ama ben birini bırakıyorum sana olmayınca sigaram. ben senden yüzbin istediğimde hep bir cips parası verirdin baba. işte şimdi senden koca bir adam olarak bir lira istediğimde sigara parası veriyorsun. baba ben sana hayranım. fazlasıyla senim ben. haklısın demeyiz biz asla kimseye, hele kendimize hiç. aynı şeyi söyleriz birbirimize farklı şekillerde. ama farklı şeylermiş gibi gelir inadımızdan o şeyler bize. dedin ya hani baba, ben çok küçükken bir gece, ben anlaştım onunla diye, senin okuyup evlenmeni görmeden ölmeyeceğim diye, hala hatırlarım o zaman gözyaşlarına boğulan bana nasıl sarıldığına. hala da ağlatır beni o sözlerin. bilmiyorsun ama baba, ben elli yaşımda ölücem. o adamla konuştum anlaştım, nefessiz kaldığım zaman, bordo renkli doğan slx in arka koltuğunda yatarken annemin dizinde, altı yaşında. annemin dizinde ölmeyeyim dedim ona. şimdi, gecenin bir vakti sen işe gidiceksin. annem uyanacak bana kızacak. sen kalkıp geleceksin kızacaksın. ben bir paket sigarayı bir saatte bitirmeye çalışacağım şimdi baba. o adam gelsin de şimdi alsın beni diye. sen bu yaşında beni okutmak için çalışma diye. yine nefessiz kalayım da gelsin diye. ama hayır baba, senin son sigaran da son paran da son sözün de bana saklı. şimdi ölmemeliyim baba. o kızı da bıraktım zaten. bak sigarayı da bırakırım ama senin derdin, benim derdim baba. hadi beraber bırakalım desen okulda da elime sürmem. bir de baba, odtü diye tutturduğumda beni kırmayıp yollasan, seni burada sıkmazdım. elimden hiçbir iş gelmez ama orada kendime yeterdim. hem sevdiğimin yanında olurdum baba. ama olmadı. şimdi ben burada senin yaptığın bu evde sizinleyim. sizden habersiz seneye eve çıkma planları yapıyorum. seni kahrından öldürmeye mi çalışıyorum ne. aptalım be baba affet beni. ama sana kanıtlamalıyım kendimi, sana anneme. annemin dediği şeyler mesela, aç kalırmışım. onu kanıtlamak istiyorum baba. bak bir yıl kalayım bir başka yerde. sonra geleyim yanına yeter ki siz görün oğlunuzu. başarısını. baba, bir masal anlat hadi bana, rahat edeceğimizi anlat. kontörüm yok dedim, on liralık yüklesem yeter dedim, taksinin kirası ve okul harcı vardı o hafta. sen çarşamba günü vereyim dedin. sonra ben onaylamadan çekip gittim. sesinin tınısı yetti be baba gözümün dolmasına. sen peşimden olur mu diye geldin yine. acilse şimdi al dedin. ama ben konuşamıyordum baba, sesimi duyarsan, ağladığımı anlarsın da, o an hemen verirsin diye korktum. seni yine üzdüm. zaten ben ne işe yarıyorum ki, seni üzüyorum sürekli. affet baba.
yaşım biraz büyüdü ya aslında sana bir sürü şey yazmak istediğimi farkettim. evinin önünden geçerken kapını çalıp sana bir sürü soru sormak istediğimi. "neden?" demek isterdim mesela. anlamazsın gerçi ama olsun. * öyle başka, öyle uzağız ki. sanki hiç babam olmamış benim.
bir yandan da ne zaman işler yolunda gitmese her şeyi sana bağlıyorum. suçu sana atıyorum. sen bizi korumadın yaşadığımız tüm olumsuzluklar senin yüzünden oldu diyorum.
etrafımdaki insanlara bakıyorum babalarına bir şey olsa ölecek gibiler. babalarını özlüyorlar. ama ben bir babayı özlemenin ne demek olduğunu bile bilmiyorum. halbuki birbirimizden ayrıldığımızda 10 yaşındaydım, senden vazgeçerken ise 15. belki bazı şeyleri bilseydim bugün her şey daha farklı olurdu. gelip sana ağlayabilirdim belki. o dağ gibi omzuna yaslanabilirdim. şimdi hiç kimseye ağlayamıyorum. kendi kendime yettiğimce işte...
bir yandan bunun için teşekkür ederim. doğru, yanlış bir şekilde idare etmeyi öğretti bana yokluğun.
ne zaman televizyonda görsem, ne zaman duysam sesini nefret ediyorum senden. iyi ki yoksun hayatımda. herkes adam yerine koysa da seni, aslında 5 para etmezin tekisin.
yeri gelip olmayan kardeşim gibi davrandığın, yeri gelip babam olup bana öğütler verdiğin, şundan uzak dur, böyle böyle yap, bak daha iyi olacak deyip beni bu yaşıma kadar getirdiğin için bile hakkın ödenmez. ömrün uzun olsun.
ah babam, sensiz ne yapardım/yaparım ben.
yaşlandın ya, 50. yaşını devirdin. bazen aklıma geliyor da kovmak için uğraşıyorum. seninle tartışıyoruz, kavga ediyoruz ama bu hayat sensiz olmaz be babam.
aynı şey sizin için de geçerli annem, ve kardeşim.
sana değil birşey yazmak, yüzüne bakarak bile neredeyse hiç konuşmadığımız geldi aklıma başlığı görünce. çünkü korkardım yüzüne bakmaktan. en ufak bir farklı tepki görürsen yüzümde, tokadı basardın değil mi baba. sana anlatmak istediğim çok şey, ama kullanabileceğim o kadar az kelime var ki. ilk aklıma gelen; neden. basit, sıradan öylesine bir soru bu , neden. neden yaşadık biz bunları. neydi bu öfkenin, bu nefretinin, bu yüzüme baktığın zaman, ben bunu bu evde istemiyorum demene neden olan hıncının sebebi neydi. bu dediğin bendim baba, senin çocuğun, üstelik küçücük. ne yapmış olabilirdim sana, mümkünse bir anlatsan.
senelerce bu soruyu sordum kendime, bir anlam, bir açıklama bulmaya çalıştım senin yerine. birşey yapmış olmalıydım ama ne. böylesine bir öfkenin nedeni olmalıydı değil mi. hayat zordu evet, memleketinden gelmiş, sıfırdan başlamış, üç çocuklu bir adam, herşey ateş pahası, faturalar, kira, bitmek bilmeyen masraflar. alışılmaya çalışılan kocaman bir şehir. küçücük kafamla kocaman şeyler düşünmeye çalıştım senelerce, çalışıyor, yoruluyor babam dedim. hiç arkadaşı, dostu yok dedim, memleketini özlüyor ondan bu siniri dedim, anlamaya çalıştım seni, ben küçücük, sen kocamanken. anlamaya ve hoşgörmeye. roller değişmişti sanki. ben büyük sen küçük, ben ebeveyn sen yaramaz çocuk. bir nedeni olmalı ve ben bunu bulursam değiştirebilirim diye düşündüm hep.
ama sonra büyüdüm ben baba, büyüdüm ve artık yetmedi bahaneler, yetmedi hoşgörü. çünkü görüyordum artık, hiçbir sebep açıklayamazdı tekmeyle çocuğunun kaburgalarını kırmanı, ya da hangi ödenmeyen fatura yüzünden yumruklamış olabilirdin ki beni. ne söyleniyorsun diye dudağımı patlattığın gün var ya, ben şarkı söylüyordum o zaman içimden, küçük basit bir şarkı. dinleseydin duyabilirdin aslında, dinlemedin. ben hiç şarkı söylemedim o günden sonra. ya da bileğimin incindiği gün hani karnen nerde, niye göstermiyorsun, demek ki kötü diye dövdüğün gün. oysa ki televizyonun üstüne koymuştum ben yanındaki takdirle birlikte, sen gör, şaşır ve sevin diye. baksaydın görebilirdin aslında, bakmadın. ben hiç kötü karne getimemiştim ki zaten seneler boyunca. düşünseydin anlayabilirdin aslında, düşünmedin. ben hiçbir dersime çalışmadım o günden sonra. hani sobanın küreğiyle kafamı yardığın gün vardı ya, geç kalmamın bir nedeni vardı aslında, bir kaza olmuştu ve trafik inanılmazdı o gün, yaralıların arasında bir çocuk vardı, bir türlü elini bırakıp gidemediğim. eve geldiğimde belki de çoktan ölmüş bir çocuğun kanı vardı ellerimde, sonra kendi kanıma karıştı o kan. sorsaydın anlatabilirdim aslında, sormadın. ben eve hiç zamanında gelmedim o günden sonra.
ve sonra ben büyüdüm, büyüdükçe daha asi, daha isyankar, daha deli olmama, sürekli bağırmama, sürekli bir öfke topu gibi dolaşmama, camları kapıları kırmama, odamdan hiç çıkmamama, kendine güvensiz, dengesiz, tek hissettiği duygu öfke olan biri olmama ve nihayetinde sana yumruk atıp dudağından akan kana aval aval bakmana neden olan biri olmama neden bu kadar şaşırdın ki baba. ne bekliyordun. yarattığın eserin neden arızalı olduğunu bir türlü anlayamadığını söylemiştin psikiyatriste. doktor bey biz ne yaptıysak olmadı, düzelmiyor çocuğumuz, son çare sana geldik derken ne kadar da masum görünüyordun oysa. gözgöze geldiğimizde gözlerini kaçırıp yeniden öfkelenmeme sebep olmasan belki de sana acıyacaktım bile.
artık rutine dönen kavgalar, küfürler, aslında senin yutman gereken ama bana yazılan ilaçlar harcanan bir çocukluk, yaşanmayan bir gençlik, intihar denemeleri. sahi senin bunlardan haberin de yok değil mi. benim hakkımda hiçbir şey bilmedin ki hiç zaten. mesela kitaplara ne kadar düşkün olduğumu bilmiyorsun, tiyatroya yetenekli olduğumu da hiç bilmedin, yalvarmıştı o tiyatroda ki adam bir kaç denemeden sonra gel birlikte çalışalım diye, ama sen hiç bilmedin. voleybol oynayabildiğimi de bilmedin mesela, bir takıma kabul edildiğimi ama gidemediğimi. hep saz çalmak istediğiminden de habersizsin, aslında hep öğretmen olmak istediğimden de. çok iyi karikatür çizebildiğimi biliyormusun. yok sanmıyorum, hiç bakmadın ki. hiç ders çalışmadığım halde nasıl anadolu lisesi kazandığımı ya da çalışmadan nasıl üniversiteyi kazanabildiğimi de bilmiyorsun. aslında bir çok şey olabilecekken nasıl bir hiç olduğumu biliyormusun peki. bilmen lazım aslında bunu değil mi. her hayalini kurduğum şeyi mahvettiğin, hiçbirine izin vermediğin için bilmelisin şimdi neden böyle olduğumu. koca bir hiç yani. bazen anneme diyormuşsun ya "hep mutsuz görünüyor bir derdi mi var acaba " diye. evet var, hep kendine güvensiz, kararsız, hiç hayali olmayan öylesine sıradan biri oldum ki şimdi, gözlerimde hüzünden başka bir şey yok. öyle kötü temellerim var ki şimdi kendi ailemi bile mutsuzluğa sürüklüyorum. çok daha iyisini hakettikleri halde.
en komiğide ne biliyormusun, şimdi bir derdin olduğunda, canın sıkıldığında benim kapımı çalıyorsun, sıkıldım kimse beni dinlemiyor diyorsun ya, karşıma oturup saatlerce derdini anlatıp biraz rahatladım diyip gidiyorsun ya, ben baka kalıyorum ardından. yine eskisi gibi sen çocuk oluyorsun ben senin derdine çare bulmaya çalışan büyüğün. seni dinlerken geçmişimiz geliyor aklıma, boğazına sarılmakla boynuna sarılıp ağlamak arasında bir yerde kalıyorum. yutkunuyorum, dilimin ucunda ki tüm kelimeleri geri yolluyorum. sadece susuyorum.
şimdi tekrar sorabilirmiyim sana o basit, sıradan soruyu baba. neden. neden yaşadık biz bunları, değermiydi.
bu kadar mı sevdir bir insan kendini be baba? bu kadar mı parçalar kendini evlatları için? bu kadar iyi anlamak için bütün bunları, bu kadar büyümem şart mıydı?
keşke baba olmayı deneseydin. bir kez bile olsa gerçekten isteyerek bunu yapsaydın. şimdi her şey için o kadar geç ki... ve maalesef hayatta çok geçten daha kötü bir şey yokmuş. sayende bunu bir kez daha görmüş oldum.
her şeye rağmen sana zerre zarar gelsin istemem. babamızsın. annemin hala deliler gibi sevdiği insansın.
bazen beni deli etsen de fikirlerimiz uyuşmasa da seni çok seviyorum. zekana ve her şeyi önceden bilmene hayranım. allah seni başımdan eksik etmesin. senin gibi babaya sahip olmak gurur verici.*
konuşarak anlatamam bilirsin sana sevgimi, yazarak anlatmak kolaydır derler... ama yazarak anlatmak da mümkün değil ki sana olan sevgimi babam benim... ama sen anlarsın yine de beni, bilirim hissederim canım babam...
gecenin bir vakti arayıp üzüleceğimi bildiğin soruları sormaktan kaçıp, moral seviyemi sesimden çıkarıyorsun ya gözlerim doluyor bunu yaşarken. Ve sesim iyi gelince derin bir iç çekişle bana olan özleminden bahsediyorsun ya canım babam, işte o an kilometrelerce mesafeden hissediyorum yanıbaşımda olduğunu. iyi ki varsın.