sana ulaşmak niye bu kadar zor anlayamıyorum.
hani bir çiçekte bulabilirdim seni
bir grup vaktinde
yağmurda ve karda
güneşin gittiği anda...
esen bir meltem selamını getirirdi hani?
yok,yok,yok...
yoksun artık biliyorum
yoksun.
dün gece yıldızlar uyurken
sana bir şiir yazdım
ne yazdığımı görmek için
yaklaştı,yaklaştı durdu deniz.
sinirlenince kendini
büyük bir homurtuyla kayalara vurdu.
ne yazdığımı söylemedim tabi
söylermiyim!
sonra o şiiri,
dalgaların üzerine bıraktım,
getirsin diye sana...
ve oracıkta kalakaldım
ezan okunuyordu,sabah ezanı
bütün kainatı öyle bir duygu kapladı ki
vücudumun tüm zerrelerinde yaşadım o duyguyu
ve bir an yalnızlığımı hissettim
çaresizliğimi,basitliğimi
bilmiyorum,ne zaman böyle bir hal olsa
kendimi tutamıyorum.
hayır,hayır ağlamadım
gözlerim buğulandı ama...
peki,tamam ağladım
ama ne yapayım tutamadım kendimi.
insanlar neden seni sevmez bilirmisin
sen gelince korkuları başlar
karanlıktan korkarlar onlar
sen,karanlık,korku.....
ben niyemi korkmuyorum
sen gelince sükunet geliyor
ondan başkasını düşünemiyorum
sen gelince ihsan başlıyor
vuslat,hemde en güzeliyle
seni seviyorum
çünkü furkanda adına yemin ediliyor
aşıklar maşukunu anıyor sende
hıçkırıklar daha belirgin
günahlar için
pişmanlıklar için
eyvahlar için
ah'lar için...
hey gece!
şiirime senin adını verdim.
dostun şiiri dedim.
dostun şiiri...
gecenin şiiri.
insanın her şeyi sıkılı bir yumruğun içine gömmesi de varmış diyor kalinka.
Kibar davrandıklarımı aslında sevmediğimi anladığım gün
Pasaj içlerinde göbekli adamlarla cilveleşen o tuhafiyeci kadınlar
yani o yarım kadınlar
Öyle bir yanıldım ki herkese anlatmak istiyorum
diyor kalinka
Kendine ancak kahrolası hatırlanmalarda yer bulan
Yoksul ve zamansız halk gibi
Yaşayanlarla arası hep bozuk
Ve geride bıraktıklarımız hamayıl gibi koynumuzda
Düşmanlardan yardım dilenilen bu çağda
Bazen soruyor kendine kalinka
Hayat dizine yatamadıklarımıza bir şey anlatmamamız gerektiğini
ne zaman bana da öğretecek
Çünkü
Kolay zaferlerden başı dönenlerin ve
Her şeyi bir anda çok sevenlerin, her şeyi bir anda yok sevenlerin arasında
Bir gün yanımızda birbirimiz olmadan öleceğiz
N'olur bir bebek alalım oyuncakçıdan
karnına bastıkça “bi dakka” desin,
şeye gidelim, içaçan‘a, ordan dönünce
ikinci ev çıksın karşımıza, soldan.
amerika aile dramlarını işleyen filmler vardır,
taşra illerinde geçer, falan;
bir sürü de ev vardır seyrek seyrek
öyle bir evin kapısından girelim:
kader sokak, 13/2
adresim oldun benim,
biliyorsun bunu değil mi?
Alınyazım oldun
(n'olur alalım)
korka korka çaldım kapını
(bir bebek alalım)
ne yapayım sevdim seni
(“bi dakka” desin)
eline ayağına düştüm
(karnına basınca desin)
sensin artık ne varsa:
aşktı, kavgaydı, uzak yerler özlemiydi
(alalım, n'olur, bir bebek
gözlerinde bizim bakışımız olsun)
kan-revan sevişelim
s. hanım, n'olur, gelmesin
tutarsızlık deme bir daha
bizim sigaralarımız birbirini tutmuyor
bir bebek alalım çarşıdan
çay kahve içsin
çay dedim de aklıma geldi
şeker eksiği giderilsin;
sigara dedim de aklıma geldi
sigara bas parmağıma
yansın parmağım cızz! desin
benim ceketim askıda
böyle yıllarca beklesin
gömleğin eteğinin içinde
yüzyıllarca…
çamaşırlarımız tutkuyla çıkarılmış
aşkla sıyrılmış çamaşırlarımız
dört kat çimenin üstünde
ve çarpınan bedenlerimizin altında
ve yaşlı, hoşgörülü aynanın karşısında
ve saatimi mutlaka çıkarmalıyım bundan böyle
ne diyordum, işte çamaşırlarımız
dalgalanan etimizin altında
ezilsin böyle binyıllarca
bir kokun var senin: iksirdir
yaptığın çay iksirdir
içindeyken senin, ne içindeyim
birtakım yapraklar içindeyim
(n'olur al bir bebek çarşıdan
maltepe desin
kahverengi desin
yumurta desin
bir sınır hediyesi desin)
geldim işte vurdum kapıyı
birdenbire seni!
sessizce
güvenli ama hüzünlü
hüzünlüyse de güvenli
bir orman perisi gibi
bir ağaç gibi, dalını
nereye uzatacağını bilen.
sonra iki yudum konyak
koltuklar sadakat dolu
sehpanın sarılışı ise
sanma ki başka şeyden
sevinçten, yavrum,
sevinçten sevinçten
vinç! diye öter sevinç kuşu
n'olur al bir bebek
karnına basınca vinç! desin
basmayınca da vinç! desin