Her şeyden sıkılmaya başlamak ile beraber beliren düşüncedir. Bende ise her zaman var. Düşünsenize;
size sormadan etmeden birileri sizi yaratıyor(ateist arkadaşlara da bi' kıyak geçelim, sizi yaratan biri yok, bir bebek olarak dünyaya geliyorsunuz.)
büyüyorsunuz, büyüyorsunuz ve aklı yavaş yavaş başına gelen 20 yaşındaki bir genç oluyorsunuz.
Ve sonra insanlardaki "ego" kavramını fark ediyorsunuz.
Tanışmalarda, konuşmalarda hep karşınızdadır o ego. Sürekli kendini üstün gösterme çabaları, kendini baskın gösterme çabaları, insanların zevk aldığı zavallı basitçe şeyler.
Ve bir o kadar da sizin zevk alamadığınız şeyler.
Herhangi bir amacınız olmuyor bu dünyada. Olsa bile ne olacak ki? iyi bir insan olursınız ama dünya denen pislik yere bu iyiliklerin hiçbirinin yakışmadığını da biliyorsunuzdur aynı zamanda.
Ve sonra sıkılmaya başlıyorsunuz, sıkılıyorsunuz ve yine sıkılıyorsunuz. Hiçbir şeyden zevk almamaya başlıyorsunuz. insanlarla konuşmaktan, para kazanmaktan, rahat etmekten, nefes almaktan, bilgisayarda takılmaktan bile hatta.*
En sonunda şu soruyu soyursunuz kendinize, ben bu dünyaya geldim, ya da bu dünyaya getirildim ama burası bana göre değil ki. Niye burdayım ben? Niye nefes alıyorum? Niye bir şeylerin peşinde koşturuyorum? Aç kalıp ölmemek için, evet her şeyin temeli bu. iyi de, ölmeyi de istemiyorum değil hani. Ben o zaman daha fazla koşturmayayım, intahar falan edeyim, çok sıkıldım amk.*
(bkz: mars a yolculuk varmış bir dene derim) benimde yakın zamanda düşündüğüm husus, krypton 155. street'tan bir ev düşünüyorum tam şöyle dünyayı köşeden gören, şömine başında milkshake'imi içerken dünyaya bakıp ehehhe enayiler diye gülesim var.