bu duzen degismeli ama

entry1 galeri0
    1.
  1. Hayat ne kadar çabuk geçip gidiyor, inanılacak gibi değil. Çocukken oynadığım meydanda, gençken ilk rakımı içtiğim iskele restoranında Rana ve oğlumla yemek yedikten sonra şimdi de oğlumun oynamasını seyrediyordum

    Ben hayatımın büyük bölümünü 'bu düzen değişmelidir' diyerek geçirmiş bahtsızlardan biriyim.

    işte bu nedenle belki de hayatımın önemli bir bölümünü boşu boşuna yaşamış olduğumu pazar günü Çengelköy'de iskele meydanında otururken düşündüm.

    Hayat ne kadar çabuk geçip gidiyor, inanılacak gibi değil. Çocukken oynadığım meydanda, gençken ilk rakımı içtiğim iskele restoranında Rana ve oğlumla yemek yedikten sonra şimdi de oğlumun oynamasını seyrediyordum. Çocukluğum daha dün gibi gözümün önüne geliyor, ilk rakı dublem dünden de yakın gibi...

    Şükrettim bugünleri görebildiğime. ihtiyarlık tripine filan da girmiş değilim. Sadece hızlı akan zamana karşı dayanmış olmama duyduğum şükran var içimde. ilk rakıyı içtiğim yerde oğlumla yemek yerken rakımı yudumlamanın beni fena halde sarhoşladığını bilmenizi istiyorum.

    Onca zaman sürecini bir anda düşünmüş olmak beni kısa bir muhasebeye itti. Ülkede birçok şey bozuk gitmekteydi bize göre. O nedenle 'bu düzen değişmeli' diye bağırmıştık ve kendi dediğimize de inanmıştık. Biz bağırdıkça, eyleme geçtikçe düzen değişeceğine daha da güçlendi ve bugünlere geldik.

    Hepimiz bir şekilde değişirken, anılarımız artarken, Türkiye neden hiç değişmez, nasıl olup da aynı kalır acaba?

    Eğer değişime dükkanlarda satılan mal sayısındaki artış ölçütüyle ya da açılan yeni restoran sayısı ölçütüyle bakıyorsanız, siz benim 'değişmedik' lafıma katılmayacaksınız mutlaka.

    Ama Türkiye hep tutucu, hep sağcı, hep tepkici kaldı geçen zaman içinde. Kendisine 'sosyal demokrat' diyenler iktidara geldiğinde de bir şey değişmedi hatta özelliklerimiz pekişti bile.

    Bu nasıl olabiliyor, olumluya doğru değişime nasıl olup da direnebiliyoruz, bunun cevabı insan malzemesinde gizli.

    Tavla kapağını açarken insanımızın yüzüne yayılan ifade, aslında siyasi tarihimiz hakkında önemli ipucunu veriyor. Tavla oyununa hazırlanan her Türk'ün yüzüne sanki büyük bir işe girişiyorlarmış ifadesi yerleşir. Sadece oyunu oynuyor olmak bile onlara hayatta özel bir konum verir. O yüz ifadesinde mağruriyet, aslında küçük ve anlamsız olan bir şeyle gerektiğinden fazla övünme ve böbürlenme vardır. Oyun başladıktan sonra da değişmez bu. Yenilen de aynen tutar yüz ifadesini. Zarları fırlatış üslubu, oynarken pulları tahtaya vuruştaki kabadayılık, toplumdaki siyasi ortamın neden böyle olduğunun işaretini de verir.

    Bu toplumda sola, sosyalist fikre, sorunlar hakkında farklı düşünmeye, yeniyi istemeye yer yoktur. insanların alıştığı, hep istediği, kendilerine göre yumuşattıkları milliyetçi tepkilerdir. Kimisine göre tavırlar sertleşir ama temeldeki milliyetçilik hiçbir zaman gündemden düşmez. Kabadayılık, lüzumsuz sertlik, küçük detay olanda sert tavırlar, hayatın her alanında var olmalıdır ve bu insan tipine en doğal yakışan da milliyetçiliktir. Bu toplumda hep tetikte olmak gerekir. Çünkü her an abartılı tepkiler patlayabilir. Örneğin; adamlar vurulabilir, toplu linç girişimleri olur, bir şehir insanı diğerine saldırır çok fazla sayıda insan ölebilir.

    Malzeme böyle olduğu için onun nasıl yoğrulacağı da çok önemlidir.

    Bu yüzden işte, televizyon dizileri tehlikeli olarak algılanabilir. Çünkü dizilerde neyi değil nasıl anlattığın önem kazanır. En barışçı mesajı bile kabadayı tavırla verirsen milletin kabadayı yüreği bunu farklı algılar, öyle anlar. Şöyle söyleyeyim; Polat Alemdar dizide sadece tavla oynasaydı bile toplumda tavla oyununu 'gençlere kötü örnek oluşturuyor' diye yasaklamak isteyenler çıkacaktı. O oyunun zaten herkes tarafından daha sert tavırlarla oynanıyor olması da bir şey fark ettirmeyecekti mutlaka.

    işte bu gibi nedenlerden dolayı 'bu düzen değişmeli' ruh haliyle yaşadığım hayatımın önemli kısmının boşa gittiğini düşündüm. Geçen hafta meydanda otururken oynamakta olan çocuğuma bakarken onda kendi çocukluğumu görürken. Boşa geçmiş olabilirdi bazı yıllar ama yine de şükür dedim. Çünkü hem her şey daha kötü olabilirdi hem önceki geceyi yaşayacak yaşa da ulaşamamış olabilirdim. Türkiye'de her şey her an daha kötüye gidebilirdi. Düzeni değiştiremedik ama hayatımız da bu stresle törpülendi.

    serdar turgut
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük