bekleten sevgilinin kendine affettirmek için sırnaşması gibi sırnaşıyordu güneş geç kaldığı bu şehre.
boyalı tırnaklarım kadar renkli bir gökyüzü altında artık hiçbir aşkın sex dışında bir anlamı olmadığını bilmenin hafifliği ve işlenmemiş suçların kabulü ile alacak hanesine yazılan günahlarını derhal tahsili için memur kılınmış ve akşamları yorgun argın eve dönen zavallı bir mahlukun iki maaş ikramiye uğruna didinip durması gibiydi yaşantımız.
çaresiz öldüm.
uyandığımda öylece rıhtımda duruyordum, insanlar beni görmüyordu, uzatıp ellerini içimden geçiyorlardı.
farkedilmek için çırpındım, bir göğüs çatalı görmek için merdiven başlarını saran gençleri bulmak için eğildim.
ama bir kız, türbanlı, salt başını değil tüm hayatını, sosyal çevresini duvarlar ardına gizleyen bir türbanlı.
ben deyim ying-yang, siz deyin iyi-kötü ama bir tezatı vurgularcasına elinde browni ile bir türbanlı...